B'ölüm -40- (39.bölümden devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XL- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (39.bölümden devam)

Bu sembolü siz nasıl ele geçirdiniz?” dedi Sercan ikisine..Arkadaşlarının Doktor Eko diye çağırdığı Ekrem, bakışlarını Ervin'e çevirdi. Ervin bir kaç saniye Ekrem'e baktıktan sonra:
"Offf, peki, tamam. Bilmeyi kesinlikle hak ediyor" dedi.
Dönüp kendisine meraklı gözlerle bakan Sercan'a ;" Sana bütün hikayemi anlatacağım. Ancak sende bizle ,bizden biri olup, Azraile Şaka Kabilesine dahil olup bütün varlığınla amacımıza hizmet edeceğine yemin etmelisin!"; dedi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Rüyasında gördüğü bu kafeye geldiğinde en fazla bir iki insanla iletişebileceğini düşünen Sercan, karşı karşıya kaldığı bu durumla ilgili olarak heyecan duydu. Evinden sokaklara, oradan kütüphaneye oradan bu zıvanadan çıkmış insanların; nereye olduklarını anlamadıkları koşuşturmalarının içinde seyir ederken, gözlemlerken bu "somut" dünyayı; insan ırkını çok sığ ve- işin aslı -pek de değerli varlıklar olarak anlamlandırmamıştı hissiyatında. Ancak yaşamın derin kıvrımları arasına girdikçe, insanları yakinen tanıdıkça, fikirlerinin değişebileceğini de anlamıştı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ekrem; "Sustun? Umarım korkutmadık seni?" , diye sordu.
"Hayır Doktor, düşünüyor sadece. İşte bu yüzden kesinlikle Azraile Şaka Kabilesi' nden biri olmayı hak ediyor ", dedi Ervin; gülümserken yanağında çıkan gamzeleriyle. "Tabi,bir de Kalabakça mı ne; işte o, sembol dilini biliyor olmasının büyük bir etkisi de var", diye ekledi.
Sercan;"Kabul ediyorum; yalnızca bir şartla; bana size nasıl güvenebileceğimi, amacınızın doğru bir şey olup olmadığını ve doğru bir zaman mı oladuğuna; dair beni ikna etmeniz gerek.."

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Doktor Eko; "Yani; bir işin doğru iş olup olmadığını , bu işi yapacağın kişilerin doğru kişiler olup olmadığını ve her ikisi içinde doğru zamanın ne zaman olduğunu soruyorsun ? " dedi Sercan'a. Belli ki aklında Sercan'ı ikna edebilecek bir şeyler vardı.
"Evet..sanırım..";dedi Sercan alt dudağını üst dudağının üzerine bindirerek.Bükülü dudağıyla çok masum görünüyordu.
"Pekala, sana bir öykü anlatacağım Sercan. Tıpkı senin sorularına sahip bir kralın öyküsüdür bu. Öyküde arayacğaın cevapları bulacaksın" dedi Ekrem. Ses tonunun normal sohbet ederken takındığı tavırdan çok, ak sakallı dedelerin torunlarına masal anlatırkenki vurgusunu sezdi Sercan. Ervin'e çevirdi bakışlarını. Ervin'in asimetrik gülümsemesiyle- alaycı bir şekilde gülümserken gülümsemesi asimetrik olur sadece sol yanağında gamzesi çıkardı- karşılaştı. O da gülümsedi.İkisi de aynı anda arkalarına iyice yaslanıp, keyifle, kendisiyle ve bildikleriyle gurur duyan Ekremin- yada diğer seslenişiyle Doktor Eko'nun- anlatacağı öyküye kulak kesildiler.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

" Zamanın birinde bir Kral varmış. Oldukça bilge bir Kralmış. Bir gün; "Yapılması gereken en doğru işin ne olduğunu nasıl bilebilirim, en doğru kişinin kim olduğunu nasıl anlayabilirim ve en doğru zaman hangisidir tüm bunlar için?" , diye 3 soru takılmış aklına. Bu soruların yanıtlarının peşine düşmüş. Heryere , herkese haber salmış, el elden, akıl akıldan üstündür diye. Zaten gerçektende akıllı kişi aklını kullanandır ama daha da akıllısı başkalaırnında aklını kullanabilendir ya.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Neyse; sarayda pek çok bilge, kahin, büyücü kişi toplanmış. Amaçları kralın soruduğu bu 3 soruya cevap verip, karşılığını alabilmekmiş. Kral; topladıkları kişileri, önünde bir sıraya dizdirmiş ve herkesi dinlemeye koyulmuş. Ancak bir süre sonra bakmış ki; iş içinden daha çıkılmaz bir hal alıyor. Zira; kahinler, 'En doğru işin en doğru kişiyle ve zamanda yapılmasının ancak kehanetlere dayandırılarak bulunabileceğini 'söylüyor, bir gurup filozof bilge ise;' bu mistik yaklaşımı tümden ret edip, bütün ihtimalleri hesaplayarak, düşünerek davranıldığı taktirde istenilen cevaplara ulaşılabileceğini' söylüyor, diğer yandan ise büyücüler;' iki guruba da cinler, ifritler ve büyü sanatının incelikleriyle ulaşılabileceğini' söyleyip savunuyorlarmış.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Kafası allak bullak olan Kral, dinledikçe arayışının çözümcüllüğünü yitirip ölümcül bir kaosa sürüklendiğini fark etmiş ve hiç birinin cevabından tatmin olamadan hepsini uzaklaştırmış sarayından. Ama herkes bilir, sen de bilirsin, insanın aklına bir kurt yerleşirse en meraklısından, o kurt çıkana kadar asla insan merak ettiğişeyin peşini bırakmaz; bırakamaz. Kral kara kara ne yapacağını düşünürken, vezirlerinden biri Krala, çok büyük bilge bir münzevinin ormanlık bir alanda yaşadığını, büyük çok büyük bir çınar ağacının kovuğunu kendisine çilehane gibi bir oda bellediğini, orada ağacın hemen önünde kendisine küçücük bir bahçe yaptığını, ekip biçtiğini söylemiş. 'Bilse bilse bu soruların cevabını ancak o münzevi bilir', diye de eklemiş.. Kral umudunu yitirmektense denemeye karar vermiş. Çünkü insanın umudu biterse, mezarını kazar.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Vezir bir konuda uyarmış da kralı; münzevi yanına soylu hiç kimseyi almamakta; sadece yoksul, sıradan, halktan birileriyle görüşmeyi kabul edermiş. Kral buna da razı olup askerleriyle birlikte ormanın yarısına kadar gelip, orada tıpkı halktan biriymiş gibi tebdil-i kıyafet yaptıktan sonra Münzevinin yanına doğru yola koyulmuş. İstediği yere ulaştığında, münzeviyi bahçesini kazarken, kan ter içinde bulmuş. Selam vermiş, münzevi kafasını kaldırıp selamı almış ve işine , kıraç toprağı çapalamaya devam etmiş. Kral geliş nedenini söylemiş Münzeviye. 'Size üç sorum var onun için çok uzaklardan geldim, cevapları ancak siz biliyor olmalısınız', demiş. 'Sorularım şu, doğru işin ne olduğunu nasıl bilebilirim, doğru kişinin kim olduğunu nasıl anlayabilirim, doğru zamanı nasıl bilebilirim?..'

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Münzevi Kralı cevaplamadan işine devam etmiş. Kral yaşlı adamın haline üzülüp yanına sokulmuş , 'Bırakın biraz da ben çalışayım, siz de dinlenin azıcık' , demiş. Münzevi sessizce çapayı uzatmış krala. Bir süre kral çalışmış, yorulunca diğeri almış eline çapayı ve böyle bir ardışıklıkla akşamı etmişler. Kral, yanında huzur bulduğu bu adamın; cevapları bilmediğini düşünmeye başlasa da şansını bir kez daha denemek istemiş. 'Akşam oldu neredeyse, ben artık gideceğim, oldukça yoruldum, sorularımı size tekrar sorayım, cevabınız varsa müteşekkir olurum' , demiş Münzeviye. Sorularını yinelemiş; 'Doğru işin ne olduğunu nasıl bilebilirim, doğru kişinin kim olduğunu nasıl anlayabilirim, doğru zamanı nasıl bilebilirim?. '

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Tam o sırada birden bire münzevini eliyle işaret ettiği yere çevirmiş kafasını kral, bir de ne görsün, kanlar içinde, yaralı bir adam sendeleyerek kendilerine doğru gelmiyor mu? Sanki Testere yada host filminden çıkmış, ölümle raksı yarım kalmış bir zavallı . Adamın o halini gören kral fırlamış tabii yerinden; eşek değil ya, (Kral Midası saygıyla anıyoruz! :P) adamı kucaklayarak, münzevinin ağaç kavuğuna yatırmış, hemen kendi üzerindeki gömlekten yırtıp sarmış kanlı yaralarını , münzevinin de yardımıyla bir güzel temizleyerek. Ancak çoktan akşam bastırmış ve kral o kadar yorgunmuş ki, ağaç kovuğunun eğişinde yaralının dibinde uyuyakalmış. Derken yaralının kendisini; 'Beni affedin, lütfen' diye ağlamasıyla uyanmış sabah.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Yaralı,; 'Beni bağışlayın Kralım, size haksızlık edecekmişim az kalsın , büyük bir suç işleyecekmişim!" diye yalvarıyormuş kendisine. "Kral olduğumu nereden biliyorsun, hem ne kötülüğü, sen kimsin? " diye şaşkın şaşkın sormuş.
Ben sizi öldürecektim, diye söze başlamış adam..

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(devam edecek)

B'ölüm -39- (38.bölümden devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XXXVIX- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (Önceki B'ölümden devam)

Büyük Usta Rahan , Erkan'ın odasına doğru gölgesini uzattı. Gölge,canlı ve esnek bir yapışkan sıvı gibi, zift gibi; Büyük Salondan uzanarak Erkan'ın küçük odasına doğru kıvranarak yılan esnekliğinde ve hareketliliğinde kolayca koridorlardan aktı. Erkan'on odasının önünde duraladı ve kapının hemen altından aynı sessiz sinsilikte, kayıp girdi..
Erkan bekliyordu. ayaklarını oturduğu yatağa doğru toplayıp bağdaş kurdu. İçeri, yatağının ucuna kadar süzülen gölgeye saygıyla eğilip Styx selamını verdi. Koyu gölge Erkanın önünde, yerde gittikçe yoğuşup kesifleşerek yağmur sonrasında asfalt çukurlarda biriken küçük yağmur gölü kıvamına gelince durdu, ardından kaynayan bataklık yüzeyi gibi fokurdamaya başladı. Kaynayan bu yoğun siyah sıvıdan çıkan hava kabarcıklarından biri git gide büyüyüp ardından da iyice yoğunlaşıp Cam bir Küreye, büyücülerin kullandıkları içinde bulutların hızlı hızlı dönüp durdukları Cam bir fanus'a dönüştü.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Erkan, uzanıp birikintiden oluşmuş cam küreyi aldı dikkatlice iki eli arasına. İçine baktı. Pasparlak Cam küre içinde sürekli dönenen bulutlar birden bire görüntülere dönüşmeye başladılar. Erkan , izlemeye devam ediyordu.

Kürede yansıyan görüntü önce yemyeşil parlayan bir ışık ardından da ışıktan oluşmuş bir kitaba dönüştü. Kitap ani bir hareketle kendi ekseni etrafında dönmeye başladı hızla ve aniden de durdu. Durduğunda birden bire kitabın ortalarından bir sayfa açıldı ve sayfalada yazılı kelimeler yine fosforlu çiğ yeşili parlaklığında bir ışık yayarak kitaptan havalandılar. Kelimelerin kitabın derisinden kopup da havalanmasını güneşten yanan deriyi soyarkenki duyumsattı hisse benzetti Erkan. Kitaptan ayrışan ve havalanan kelimeler yavaş yavaş kendi yörüngelerinde dönmeye başladılar. Her bir kelimeyi oluşturan harfler de atomların çevresinde , yörüngesinde dönen elektronlar gibi birbirlerinin çevresinde dönmeye başladılar. Gittikçe hızlarını artırarak..Sonunda hız o kadar arttı ki kelimeler altı kutuplu altı odaklı ışık noktacıklarına dönüştüler. 6 odaktan süzülen 6 ışık vektörü lazer ışığı gibi kesiştikleri yerde birleşip çok güçlü bir ışıkla Erkan'ın alnına doğru, iki gözünün arasındaki noktaya; 3. gözün bulunduğu astral şakraya - styxçesi Ezanor ivety 'e- doğru akmaya başladı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Alnının ortasındaki iki kaşının tam ortalandığı noktadan küreden gelen ışığı neredeyse soğurup, iştahla tüketen Erkan, hala BUDA heykelleri gibi, yatağının üzerinde bağdaş kurmuş, kara lotus pozisyonunda kendisinden , dünyadan, somut gerçeklikten, kısacağı herşeyden ve herkesten kopmuş ayinin bitmesini bekliyordu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Erkan'ın 3.gözü kendisine direkt olarak süzülen ışık hüzmesini yeterince emerken, kapamış olduğu gözlerine ve kendinden uzaklaşmasına rağmen olup biten herşeyi "biliyor, görüyordu". Yeşil ışığın kendisine , ruhuna direkt olarak taşıdığı bilgi bin yıllar ötesinden geliyordu. Bütün görselliğiyle, çıplaklığıyla, açıklığıyla..Dünyanın tarihini, savaşları, aşkları, hayal kırıklıklarını, mutluluk ve hüzünleri, doğum ve ölümleri, bütün bunları seyreden görevlendirilenleri, düşmanları ve dostları...
Sureti; ışığın manyetizmasında olmasaydı yaşadığı ve gördüğü herşeyden , biliyor olmasından hoşnutluğunu gösterebileceği bir gülümsemeyle dolup taşardı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ayin, aniden başladığı gibi sona erdi. Cam küre ışık kesildiğinde çatladı önce ardından önce küçük parçalara ardından toz zerrelerine kadar ayrıştı. Cam küreden sızan kara dumanlar kitabı, kelimeleri, ışığı iyice boğup ortalığı bir kaç saniyeliğine karanlığın dehlizine daldırdılar.

Gölge, somutlaştığı cisimselliğinden eriyip de yine eski halini, akışkan kesifliğinden soyunup gölge halini aldığında geldiği gibi geri geri sürünerek odanın kapısının aralığından çıkıp gitti.
Erkan gözlerini açtığında kahverengi olan gözleri kırmızıya, koyu kestane saçları da bakır kızılına dönüşmüş, insandan çok vahşi bir dünya dışı varlığa benzemişti.

Kendi kendine sorduğu pek çok sorunun yanıtını Sethir Işığı' ndan almıştı. Yüklenmiş büyü ve yeni yetenekleriyle gücünün sınırlarını merak ederek Erkan, hazırlanıp gitmesi gereken yere doğru yola çıktı. "Bakalım, Alexis'le karşılaşmamız da neler olacak?" dedi kendi kendine.


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩ (devam edecek )