tag:blogger.com,1999:blog-57886441539601901882024-02-06T21:36:53.084-08:00Azraile Şaka KabilesiKendin olmak için önce kendini bulmalısın.gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.comBlogger78125tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-90003411045298745422008-12-25T16:26:00.000-08:002008-12-25T16:39:40.805-08:00Aslı'nın yaptığı sarmaları iştahla yerlerken bir yandan da Eva'dan gelecek olan telefonu bekliyorlardı. Yanakları tıka basa doluyken herbiri yemenin tuhaf zevki gözlerinden okunuyordu. Ervin bir ara Dr.Eko'ya " Eva yeniden aramadan önce şu yazıtı çözümletelim Sercan'a. Ardından da çevirisi üzerinde kafa yoralım. Nedir, neyi anlatır" ,dedi. Dr. yutmaya çalıştığı sarmanın lezzeti yüzüne yansımış kafasıyla onadı onu. Kaan, Sercan, Ervin ve Ekrem; bu garip 4lü bir araya gelmenin yahut getirilmenin uysallaştırıcı dinginliğini ve huzurunu hissediyorlardı. Ekrem ve Sercan'ın içinde nedensiz garip bir sıkıntı, damarlarındaki kan nasıl dolaşırsa yavru ve zehirli bir yılan gibi dolaşıyordu oysa bir yandan da. Sercan Ekrem'inkini biliyor , Ekrem Sercan'ın sıkıntısını anlıyordu. Gözleri ile konuşmak.. Sercan, dilin sözcüklerin bittiği anda gözler ile konuşabilmenin mümkünlüğünü enerjiye bağlamıştı. Daha detaylı düşünmek için hafıza deposundaki not defretine kırmızı alt çizgiyle önemini belirtecek şekilde not almayı ihmal etmeden..<div><br /></div><div>Azraile şaka kabilesi derneği neden kurulmuştu. Kuranlar kimlerdi ve ne amaçlıyorlardı? Kaç üyesi vardı. Ne tür faaliyetler gösterirlerdi? Bütün bu soruların yanıtlarını merak ediyordu Sercan ile Kaan. Bütün merak ettikleri soruların yanıtlarını alacaklardı elbette. Tesadüfi olarak karşılaşmadıklarını , birlikte olmalarının hayati önemini ve asıl yaşayacakları o ilginç deney ile karşılaşacakları çok tuhaf savaşı..</div><div><br /></div><div><br /></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-13204522320544551682008-12-23T08:24:00.000-08:002008-12-23T08:53:33.819-08:00B'ölüm -74-(73.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SVEXRdDcTGI/AAAAAAAAAQY/pOLYJ98h2pM/s1600-h/etrusci-sarkof.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 319px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SVEXRdDcTGI/AAAAAAAAAQY/pOLYJ98h2pM/s400/etrusci-sarkof.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5283029426506583138" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXXV-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span></span><br /></div><div><br /></div><div>Erkan; Aradığı avını bulmak için Sethir ışığının yardımıyla yerleştiği 2.sınıf otelinde kimsenin dikkatini çekmeden sabahtan akşama kadar gittikçe daralan bir çemberle dolaşır, aslında Sethir ışığı çine gireli beri hiç uyumaz sadece bir kabuk olarak anlamlandırdığı bedenini dinlendirirdi. Özellikle gün batımı ve doğumu sırasında dışarıda bulunmaması gerekiyordu hepsi bu. Günün bu belki de en güzel olduğu zamanlarında- çünkü günün bu saatleri ne gecedir ne gündüz yahut hem gecedir hem de gündüz- yayılan enerji ve ışıma çindeki Sethir ışığının manyetizmasını bozduğu gibi farklı bir reaksiyon göstermesine de sebeb oluyordu. Bu şınlanmanın reaktif etkisi kendisini taşıyan vücuda zarar verdiği gibi kendisini oluşrutan zincirleme olarak yüzyıllara dayanan kollektif bilgi ve bilinç bağına dair bütün büyücü-ifrit ve rahiplerin enerjilerini de soğuruyor, ayrıştırıyor, eritiyor dolayısıyla zamansız ve mekansız bir düzlemde herbiri ve hepsi aynı anca acı çekiyor ve onlar için deyim yerindeyse -gerçek ölüm- yada cehenne azabıyla, karşılaşmarına sebeb olabiliyordu. Aslında insanlık tarihinden beridir üst üste eklemlenen bu kollektif bilinç ve enerji yumağı olan Sethir ışığı geçmiş yüzyıllar boyunca peygamberlerin ve çok güçlü bir takım görevli varlıkların dünyaya gelmeisyle kopmuş, dğaılmış ama Beelzebub ve güçlü diğer ifritlerin de yardımıyla insanlar üzerinden , onlarınnefsleri manüpüle edilerek yeniden ve yeniden oluşturulmuştu. Bu son Sethir ışığı 2000 yıllık bir süreci içinde barındırıyordu. Hz. İsa'nın doğumuyla koparılan bağ, Haçlı seferlerine kadar olan sürete yavaş yavaş ve azimle yeniden oluşturulmuştu. <br /></div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></div><div><br /></div><div>Erkan'ın bütün bunları bilerek davranması gerekiyordu. Günün sadece keraat denilen vakitlerinde çıkmaması gerektiğini. Eğer olurda herhangi bir ters durumla karşılaşırsa en yakınd abulunan keraat vaktinde bilinci kapalı olan- uyuyan,sarhoş yada açık bilinci etkileyen her hangi bir duruma uygun herhangi bir kişinin bedenine sızabiliyor, sızdığı bedenin enerjisini bilincini absörbe ederek de kendini yok olmaktan kurtarabiliyordu Sethir ışığı. Taşıyıcı gövde bulmanın zor olması ise İslam diniyle gelmişti. Keraat vakitlerinde uyumanın yasaklanması, sethir ışığının bu son çare kurtuluşunu elinden alıyordu. </div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></div><div><br /></div><div>Erkan, oteldkei odasına geri döndüğünde gövdesini yatağa bıraktı. gözlerini tavana dikip, sabit ve ifadesiz yüzüyle içinde taşıdığı ve ancak anne olacak hamile kadınların algılayıp yaşayabileceği o hisle kendisiyle birlikte içinde yaşayan bu tuhaf canlı'nın kendisine göstereceklerini fiziksel gözleriyle değil, algı gözüyle seyretmeye koyuldu. Etrüskler adında ilginç bir uygarlıkla karşılaştı. . <br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Roma tarihinin en gizemli halklı hiç kuşkusuz Etrüsklerdi. Etrüsklerin tarihi ile ilgili onlar tarafından yazılan metinlerin olmayışı ve Roma döneminde yazılanların da çoğunun kaybolmuş olması Etrüskler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı engellemektir. <br /><br />A</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">slında Etrüsklerle ilgili gizem daha Etrüsklerin adından başlıyor . Etrüsklerin kendilerine “Rasena ” demelerine rağmen Romalılar onları “ Tusci “ ya da “Etrusci” , Grekler de “ Tyrhennes “ diye adlandırıyorlar. <br /><br /></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br />Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge Orta İtalya’da kuzeyden güneye 250 km. , Doğuda batıya da 150 km tutan bir yerdi.</span></span></span></div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Etrüsklerin buraya nereden gelip yerleştikleri bilinmiyor. Bu konuda değişik varsayımlar var . En çok kabul gören görüş Etrüsklerin buraya sonradan yerleştikleri. Fakat Etrüsklerin nereden geldikleri konusunda bugüne kadar fikir birliğine varılabilmiş değil. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden biri de Herodotos’tur ve Etrüsklerin aslında kıtlıktan kaçıp yeni yerler bulmak üzere Etruria’ya göç eden Lydia’lılar olduklarını söyler : <br /><br /></span></span><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />“ Kendileri anlatırlar ki , bugün gerek kendi ülkelerinde , gerekse de Yunanlılarda oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etruria’nın koloni haline getirildiği zamana rastlar ; bakınız ne anlatıyorlar bu konuda . Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydia’yı . Bir süre dişlerini sıktılar Lydia’lılar , sonra kıtlık sürüp gittiği için , çareler aradılar , her biri kendince bir çare sürdüler ileriye . Bu oyunlar , zar , aşık (kemiği) ve top oyunları ,tavladan gayri , hepsi o zaman ortaya çıkmıştır; zira Lydia’lılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için ; yiyecek peşinde koşmayı unutmak için , iki günün birini oyuna veriyorlardı; ertesi gün oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. On sekiz yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kötülük , azalacağı yerde kırımını büsbütün arttırınca kral Lydia’lıları ikiye ayırdı , ‘ Kim kalacak , kim gidecek kur’a çekilsin’ dedi , kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene kendi hükmü altında bulunacaktı. göç edecek olanlara da oğlunu veriyordu kral olarak , ki adı Tyrsenos’du. Böylece ülkeden çıkmak için üzere ayrılmış olanlar İzmir’e indiler , orada gemiler edindiler , işlerine yarayacak şeyleri yüklediler , bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp sonunda Umbria’ya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler ; orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmaktadırlar. Lydia’lı adını değiştirdiler, kendilerini yola çıkaran kral adını aldılar ; yeni adları olan Tyrsen’ler sözünü onun adına göre üretmişlerdir.“ ( I , 94 ) <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Herodotos bunları MÖ beşinci yüzyılda yazmıştır. Ondan sonra gelenler için de de bu görüşü benimseyenler çoğunluktadır. Aslında günümüzde de Etrüskler’in Anadolu’dan göçtükleri tezi çok yandaş toplamaktadır. Etrüsklerin Anadolu’dan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt Lemnos ( Limni ) mezar stelidir. Etrüsklerin göçünün Herodotos’un anlattığı gibi olduğunu kabul edersek , aynı kavimden başka toplulukların da Anadolu’da kaldığını da kabul etmemiz gerekir. ( Bunların mutlaka Lydia’lılar olması gerekmez.) Antik kaynaklarda adı geçen Tyrrhen’lerin bu geride kalan topluluk olduğu düşünülmektedir. Tyrrhen’ler Lemnos Adası’nı da zaptetmişlerdir. 1885 yılında Limni adasında , Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atina’lılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Bunun dışında Etrüskler’in ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar) , toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadolu’daki başka toplulukları hatırlatmaktadır. <br /><br />Etrüsklerin Kuzey’den geldikleri , Hint-Avrupa’lı bir kavim oldukları yolunda teoriler de olmasına rağmen çok fazla yandaş bulamamışlardır. <br /><br />Etrüskler hakkında bir ilginç tez de Etrüsklerin Türk oldukları yolundadır. Atatürk’ün tarih tezi doğrultusunda Etrüsklerin de Etiler ve Sümerler gibi Türk kökenli olduklarına inanılmıştır. Atatürk’ün nezaretinde yazılan “Türk Tarihinin Ana Hatları “ adlı kitapta bu konuya da değinilir <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;"></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br /></span></span><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">“ Özet şudur : Etrüskler , Türsenler , Türkalar Ege adalarında , Anadolu’da önceden oturmuş kavimlerdir. Bunlara Akalar , Ekeler , Etiler denildiğini biliyoruz.” </span></span></div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">MÖ 700 yılı civarında Etruria şaşılacak bir gelişme göstermiş ve yüksek bir uygarlık düzeyine varmıştır. Etrüskler bu devirde Doğu ülkeleri ve Yunanistan ile büyük bir ticaret hacmine ulaşmışlardı. Etruria hammadde ve gıda maddesi ihraç edip işlenmiş ürünler ve lüks eşyaları alıyordu. Yapılan kazılarda da Etruria’da Yunan ve Doğu kökenli bir çok eşya bulunmuştur. Grek kolonileri ile ticaretin büyük bölümü deniz yolundan oluyordu, çünkü kara yolu Latin kabileleri tarafından kapatılmıştı. Bunun sonucu olarak Etrüskler denizde oldukça kuvvetlenmişlerdi. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />MÖ Yedinci yüzyıla tarihlenen tümülüslerden çıkan eserler Etrüsklerin bu çağda büyük bir zenginlik içinde olduklarını ve uygarlık ve sanatta ilerlediklerini göstermektedir. Ayrıca buralarda Suriye , Urartu , Kıbrıs ve Grek kökenli eşyalar bulunması da Etrüsklerin bu devirlerde diğer ülkelerle olan ilişkilerini göstermektedir. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Etrüskler artık İtalya’da yayılma siyasetine de girişmişlerdi. Etrüskler ilk önceleri on iki şehir devletinden oluşan bir konfederasyon oluşturarak birleşmişlerdi.Adı geçen bu ilk şehir devletleri Arretium , Caere , Clusium , Cortona , Perusia , Populonio , Rusellae , Tarquinii , Vetulonia , Volaterra , Volcii ve Valsinii ‘dir. Daha önceleri Falerii ve Veii şehirlerinin de bu birliğe dahil oldukları tahmin edilmektedir. </span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />MÖ Yedinci yüzyılın ikinci yarısında ise Etrüskler bölgede birlik sağlayıp Roma’ya kadar ulaşmışlardı. MÖ 616 yılında ise Etrüsk kökenli Tarquin sülalesi Roma’da yönetimi ele geçirmişti. Bu durum Roma’da Cumhuriyet’in kuruluşuna , yani MÖ 510 senesine kadar devam edecekti. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />MÖ. Altıncı yüzyılda ise Etrüskler bölgede büyük bir güç oluşturmuşlardı. Roma yazarları da Etrüsklerin parlak zamanlarını tanırlar . Titus Livius Etruria için “ Tanta opibus Etruria erat ut jam non terras solum sed mare etiam per totam Italiæ longitidunem ab Alpibus ad fretum siculum fama nominis sui implisset / Etruria o kadar kudretli idi ki , yalnız karada değil denizde de , Alpler’den Messina Boğazına kadar , bütün İtalya boyunca şöhreti yayılmıştı. “ diye yazmıştır.( Ab Urbe Condita I , 2) </span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Bu dönemler İtalya’da ve Roma’da Grek etkisinin en yoğun olduğu dönemlerdir. İşte bu dönemde Grek kültürü bölgeye tam olarak nüfuz edebilmiştir. <br /><br />MÖ 550 yılı civarında Roma büyük bir Etrüsk şehri görünümünü almıştı . Arkeolojik veriler de bunu desteklemektedir. Bu dönem Roma sanatı Toscanyalı bir karakter almıştı ve yazıtlardan anlaşıldığı kadarı ile Latince’nin yanında Etrüsk dili de konuşuluyordu. Capitol’deki tapınak ise Etrüsk karakterinde idi. Şehir büyük bir refaha kavuşmuştu. Mezarlardan çıkan altın , gümüş , fildişi eserler , bulunan Grek eserleri , şehirciliğin , özellikle de lağım sisteminin gelişmiş olması bunun göstergelerindendir. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Etrüsklerin bu yayılma siyaseti kaçınılmaz olarak Grekler’le karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Aslında Etrüskler daha önce Korsika kıyılarında Grekler’le çatışmışlardı ve yeni bir savaş kaçınılmazdı. <br /><br />MÖ 565 senesinde , Korsika’nın doğusunda , Etruria’nın tam karşısında Alalia şehri kurulmuştu. MÖ 545 senesinde ise Pers akınlarına dayanamayarak buraya kaçan Foçalılar Etruria için tehlike oluşturuyordu. Etrüskler bunun üzerine Grek yayılmasından endişe duyan Kartaca ile ittifak kurdular. Aristo Politika adlı eserinde buna değinmektedir. ( III , 9 , 36 ) : <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />“ Devlet , bir karşılıklı koruma sözleşmesinden ya da mal ve hizmetleri değiş tokuş etmek için yapılan bir anlaşmadan da fazla bir şeydir ; çünkü öyle olsaydı, Etrüskler , Kartacalılar ve birbirlerine sözleşmeden kaynak olan yükümlülüklerle bağlı bulunan ötekileri tek bir devletin yurttaşlar saymak gerekirdi . Elbette bunların arasında ticaret anlaşmaları , saldırmazlık sözleşmeleri , ve bağlaşmalarını tanımlayan yazılı belgeler vardır . Fakat bu tek bir devlet , tek bir yurttaşlıktan çok farklıdır.” <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Kaçınılmaz savaş MÖ 540 senesinde Alaia’da patlak verdi. Herodotos bu savaşı ve öncesini şöyle anlatır: <br /><br />“[ Phokaia’lılar ] ( Foça’lılar ) Kyrnos’a ( Korsika’ya ) vardıkları zaman beş yıl , oraya ilk olarak yerleşmiş olan kolonlarla ortak yaşadılar , tapınaklar kurdular. Bütün çevrede çapul yaptıkları için , Etrüsk’ler ve Kartaca’lılar aralarında anlaşarak , bunlara karşı yürüdüler. Bir deniz savaşı oldu; bu Phokaia’lılar için bir çeşit Kadmos yenilgisiydi, zira gemilerinin kırk tanesi batmış, kalan yirmisinin de mahmuzları kırılmış, işe yarar hali kalmamıştı. Alalia’ya dönerek kadınlarını ve çocuklarını aldılar, eşyalarından gemiye yüklenecek ne varsa hepsini yüklediler, sonra Kyrnos’u bırakarak Rhegium’a gittiler. “ ( I , 166 ) <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Savaş Etruria - Kartaca ittifakının zaferi ile bitmişti. Fakat Etruria bu zaferden Kartaca kadar yararlanmasını bilemedi, bundan yararlanan Kartaca oldu . Böylece Etrüsler’in denizdeki hareket sahaları güneyde Yunanlılar doğuda Kartacalılar tarafından kısıtlanmış oldu. <br /><br />MÖ Altıncı yüzyıl boyunca Etrüsk yayılması kuzeye doğru da gerçekleşti. Kuzeyde daha Villanova kültürünü yaşayan halklar bulunmaktaydı. Buralarda yapılan kazılar , bu yayılmadan sonraki Etrüsk etkisini açıkça göstermektedir. Bunun sonuçlarından biri de kuzeydeki verimli topraklar sayesinde Etruria tarım ürünleri deposu haline geldi. Kuzeye doğru ticarette çok gelişmişti. Kelt ülkelerinde yapılan kazılarda Etrüsk ve İtalya kökenli eşyaların çıkması bu ticaretin ne kadar geliştiğini göstermektedir. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Bu yüzyılın sonunda Etruria gücünün doruğuna ulaşmıştı . Etrüsk hanedanının Roma’dan kovulması da bu zamana rastlar. Titus Livius bu olayı şöyle anlatır : <br /><br />Roma Etrüsk hanedanından kurtulduktan sonra saldırıya da geçmeye başlar. MÖ 496 da Latium bölgesinde hegemonya sağladıktan sonra MÖ 485 - 474 seneleri arasında Veies ile savaşır. MÖ 474 ‘te üstünlük Roma’ya geçmiştir. <br /><br />Aynı yıl Etrüsk donanması Cumae’de büyük bir bozguna uğrar . Sicilya’lıların da yardımı ile Cumae’liler Etrüsk donanmasını yok ederler. Roma’nın kaybı ile karayolunu kaybeden Etrüskler’in donmanın kaybı ile de güneye ulaşmaları iyice olanaksızlaşır. Bu arada Pers baskısı İtalya’daki Grek ticaretinin gerilemesine de yol açmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak bu döneme ait mezarlarda Grek eserleri oldukça azalmıştır. Etruria artık giderek fakirleşerek içine kapanmaya başlamıştır. Samnitler’in istilaları ise Etrüskler’i iyice zayıflatır. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Roma - Veies savaşı MÖ 438’de yeniden başlar ve MÖ 395 de Roma’nın kesin Zaferi ile noktalanır . Bundan sonra Roma Etruria topraklarında ilerlemeye başlayacaktır. <br /><br />Bu arada Etrüskler için yeni bir tehlike doğmuştur ; bu Kuzeyden gelen Keltlerdir. Keltler’in savaş biçimlerine alışkın olmayan Etrüskler topraklarını Keltler’e kaptırmaya başlarlar. MÖ 350’de Mediolanum ( Milano ) bir Kelt şehri olarak kurulur. <br /><br />Keltler MÖ 390’da Capitol’e kadar ulaşmışlardır. Kuzeyde Keltler , güneyde de Romalılar arasında kalan Etrüskler , Roma’nın Kelt istilaları altında zayıflamasını fırsat bilerek son bir çaba da bulundularsa da başarılı olamazlar. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />MÖ dördüncü yüzyılın ortalarında Etrüsk İmparatorluğu artık bir hatıra olmuştur. Etrüskler iyice sıkışıp güçlerini kaybetmişlerdir. MÖ 293 yılında Keltler’in Roma tarafından bozguna uğrayıp İtalya’yı terketmesi ile bölge Roma’ya kalmıştır. Bir birlik sağlayamayan Etrüsk toplulukları ise Roma önünde düşmeye başlar. MÖ 280’de son Etrüsk toplulukları olan Vulci ve Volsini’lerin bozgunu ile Etruria tarihten silinir. Buna rağmen Etrüsk halkı varlığını daha uzun seneler sürdürecektir. <br /><br />Romalılar Etrüsk halkını da Romalılaştırmaya başlar. Eski Etruria’dan Via Aurelia, Via Clodia , Via Cassia gibi önemli yollar geçmeye başlar. Etrüskler Roma hakimiyeti altında sakin yaşamaya başlarlar. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />MÖ 91 senesinde Roma lejyonları yanında yer alan Toscanlar Lex Julia ile şehir olma hakkını kazanırlar . Marius ile Sylla arasındakiş iç savaşta ise Etrüsk şehirleri Marius’un tarafını tutarlar. Sylla’nın kazanması ile Etrüsk şehirleri şiddetli bir şekilde cezalandırılırlar. <br /><br />Artık Etrüsk kültürü de silinmeye başlamıştır. Hristiyanlığın ilk zamanlarında bölgede Etrüsk dili yerini tamamen Latince’ye bırakmıştır. Ve böylece Etrüskler tarih sahnesinden çekilirler. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /></span><span style="font-size:+1;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">ETRÜSKLERİN İNANÇLARI</span></span><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /><br />Din Etrüskler’in hayatında büyük bir yer tutmakta idi . Titus Livius onlar için “Gens eo magis dedita religionibus quod excelleret arte colendi eas “ demektedir. <br /><br />Etrüsklerin inançları , doğal olarak dillerine oranla daha iyi bilinmektedir. Latin yazarları onların dini hakkında yeterli olmasa da bilgi aktarmışlardır. Etrüsklerin dini “vahiy edilmiş” bir din idi . Latin yazarları bu yönde bilgiler vermişlerdir. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />De Divinatione adlı eserinde Çiçero bunu ilginç bir şekilde anlatır : Çok eski zamanlarda ( Diğer yazarlar Tarquinia’nın kurucusu Tarchon zamanı diye belirtirler.) bir köylü ( belki de Tarchon’un kendisi ) toprağı sürerken topraktan bir çocuk fırlar. Tages adındaki bu yaratık çocuk görüntüsünde olmasına rağmen kendinde bir yaşlı adama yakışan bir bilgelik vardır. Etruria’nın her yerinden toplanırlar ve Tages de Etrüskler’e Haruspici ( Kurbanın karaciğerine bakarak fal ) sanatını ve dinin esaslarını açıklar . ( Tages quidam dicitur in agro Tarquiniensi cum terra araretur et sulcus altius erat impressus , exstitisse repente et eum affratus esse qui arabat . Is autem Tages , ut in libris est Etruscorum , puerili specie dicitur visus sed senili fuisse prudentia … Tum illum plura locutum multis audientibus qui omnia ejus verba exceperint litterisque mandaverint…De Divinatione II,23 ) <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Bu efsanede dikkat çekici yönlerden biri de Tages’in anlattıklarını dinlemek için Etruria’nın her yerinden gelip toplanmalarıdır. Burada bu dinin Etrüskler arasında bağlayıcı olduğunu ve “ milli “ bir din olduğunu görüyoruz. <br /><br />Başka yazarlar göre bu “vahiy”in bir bölümü bir peri olan Vegoia ( ya da Begoe ) tarafından Etrüskler’e bildirilmiştir. Bu peri ayrıca yıldırımları de yorumlamayı öğretmiştir. Bu bilgileri kapsayan Libri Vegonici Augustus zamanından itibaren Palatin’deki Apollon tapınağında saklanmıştır. <br /><br />Etrüskler’in kutsal kitapları bunlarla da bitmemektedir. Etrüskler’in din esaslarını içeren kitapları üç başlık altındadır : <br /><br /></span></span><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Libri Haruspicini kurbanın ciğerine bakarak kehanette bulunma sanatını anlatır. <br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Libri Fulgurales yıldırımları yorumlamayı öğretir. Etrüskler’de on bir çeşit yıldırım vardır ve sadece dokuz tanrı yıldırım atabilir. Bunlardan sadece Jupiter-Tania üç çeşit yıldırım gönderebilirdi. Etrüskler yıldırımları inceleyebilmek için gökyüzünü on altı bölüme ayırmışlardı ve gözlemlerini buna göre yapıyorlardı. Her bölüm bir ya da bir kaç tanrıya aitti . Böylece yıldırımı hangi tanrının gönderdiğini anlayabiliyorlardı. ( Aynı şekilde Babilliler de gökyüzünü dört bölüme ayırmışlardı.) </span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Libri Rituales ise çok daha geniş kapsamlı idi . dini esasların yanında devletlerin bireyler gibi yaşamı , şehirlerin ve tapınakların kurulması , ordu ve devlet düzeni gibi konuları da içeriyordu. Ritüel kitapları arasına Mısır’ın Ölüler Kitabı’na benzeyen Libri Acheruntici’yi ve mucizelerden söz eden Ostentaria ‘yı da katabiliriz. <br /><br />Etrüsk dininin özelliklerinden biri de sadece rahiplerin tekelinde olması idi. Rahipler soylu ailelerden seçilir ve toplumda etkili olurlardı .Bütün bu kitaplara rağmen unutulmaması gereken bir nokta da Etrüsk dininin sözlü olarak aktarılması ve inisyatik bir karakteri olmasıdır. Bu kitapların MÖ. 1inci yüzyılda yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nigidius Figulus ve Tarquitus bunları Latince’ye tercüme etmişlerdir. <br /><br />Etrüsk tanrıları da Roma inançlarına geçmişlerdir. Ancak belge eksikliğini ve Grek etkisini de hesaba katarsak Etrüsk panteonunu tam olarak belirlemek çok zordur. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Panteonda en önemli yerlerden biri Tinia’ya aittir. Tinia , Roma’lıların Jupiter’i (Bir çok kaynakta Jupiter-Tinia diye geçer) ya da Grekler’in Zeus’u ile bir tutulur. Ancak onlardan farklı olduğu bellidir. Roma Junon’u ile bir tutulan Uni ve Menerva ile bir üçlü meydana getirir. Etrüsk krallar zamanında bu üçlü Roma’ya da girmiştir. Roma’da da diğer kültürlerde olduğu gibi üç tanrı için kurulmuş tapınaklar vardı.Etrüskler’e göre bir şehir kurulduğunda bu üçlüye tapınak yapılmamışsa , o şehir dini kurallara uygun olarak kurulmamış demektir. <br /><br />Panteondaki önemli tanrılardan biri de Vertumnus’tur. Köken olarak Volsinii kökenli olup sonradan Romalılara da geçmiştir. Ünlü Latin şairi Propertius Vicus Tuscus yakınlarında heykelini gördüğünü belirtir. Propertius’a göre Bahçe ve ürün tanrısı idi. Propertius ona Volsinii’yi terkettiğini fakat üzülmediğini söyletir: <br /><br />Tuscus ego , Tuscis orior nec pænitet inter prœlia Volsinios desruisse focos… <br /><br />( IV. Kitap ) <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Etrüsk tanrılarından biri de Fufluns idi . Etrüsler’in şarap tanrısı olan Fufluns zamanla Grekler’in Dionisos’unun karakterini almıştır . Diğer bazı tanrılarda olduğu gibi başlangıçta Etrüsk kökenli olan bu tanrı grekler ile olan ilişkiler sonucunda , özellikle de Dionisos törenlerinin buralarda yayılmasını takip ederek Dionisos’un özelliklerine de sahip olmuştur. Etrüskler’de , özellikle törenleri ile popüler olan bu tanrı için yapılan ayinler zamanla seks alemlerine dönmüştür. Titus Livius bu adetlerin zamanla Roma’ya da geçtiğini söyler : <br /><br />Hujus mali labes ex Etruria Roman veluti contagitione morbi penetravit. / Bu bela Etruria’dan Roma’ya bir salgın gibi geçti. ( XXXIX , 9, 1) <br /><br />Etrüskler’in ateş tanrısı ise Sethlans idi. Bazı yerlerde Grekler’in Hermes’ine benzer bir tanrı olan , tüccarların koruyucusu , ölülere yol gösteren Turms’a benzer bir tapımı vardı. Bir başka ateş tanrısı ise Romalılar’ın Vulcanus’una benzeyen Velchans idi. Velchans daha korkulan bir tanrı idi. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Etrüskler’in savaş tanrısı ise yıldırım atan tanrılardan Maris idi.Ares’in hikayesi Etruria’da yayıldıktan sonra Maris Turan’ın aşığı oldu .Turan Roma’nın Venus’üne benzeyen aşk tanrıçası idi. Etimolojik olarak Grekçe turannoV (tiran, kral , kraliçe anlamında ) ile aynı kökten geldiği düşünülmektedir. Gösterimleri Afrodit’e benzemektedir. <br /><br />Grekler’in Apollon ve Artemis’i ise Etrüsk panteonunda Aplu , Apulu , Aplum , Artemes , Aritimi , Artumi , Artimnes adları ile bulunmaktadır. <br /><br />Diğer tanrılar arasında Saturnus’a eşdeğer Satre de vardı. Satre için yapılan vahşice kurban törenleri tapımının en belirgin özelliği idi. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Dikkat çeken Etrüsk adetlerinden biri de , Titus Livius’un yazdığına göre , Etrüskler’in her geçen sene için Nortia tapınağına bir çivi çakmaları idi. Bu adet daha sonra Romalılar’a da geçmiştir. Roma’da da her sene Eylül ayında praetor maximus Capitol Jupiter’inin bölmesinin duvarına çivi çakardı. <br /><br />Etrüsk inançlarında yarı tanrılar ve doğa ruhları da önemli bir yer tutardı. Aynalarda ve bronz tabletlerde Turan’a eşlik eden çıplak perilere rastlanmıştır. Lases adı verilen bu perilerin bazen Tinia ve Minerva’ya da eşlik ettikleri de görülmüştür. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Etrüskler’in öteki dünya hakkında da inançlar geliştirmişlerdir. Sanat eserlerinin büyük bir bölümü öteki dünya kültünün bir parçası olarak oluşturulmuştur. Elimizde yazılı metinler olmasa da ölülerle beraber konulan eşyalardan , yapılan resimlerden , kabartmalardan öteki dünya inançları hakkında bir fikir sahibi olabiliyoruz. Etrüsk inançlarına göre ölen kişinin ruhu kanatlı cinler tarafından öteli dünyaya götürülürdü. Bu tema bir çok mezar odasındaki resimlerde işlenmiştir. Burada oyunlar oynanıp ziyafetler veriliyordu. Burada Etrüskler’e özgü bir çok cin vardı. ( Bazen kader kitabını açan Culsu ve Vanth gibi.) MÖ dördüncü yüzyıldan itibaren ise bu resimlerde öteki dünyanın efendileri de gösterilmeye başlanmıştır. Bunlar Greklerden alınan Eita ( Hades ) ve Phersipnai ( Persefone ) dir. Bu yüzyıldan itibaren öteki dünyanın tasvirleri de değişmeye başlamıştır. Burası artık eziyet çekilen korkunç bir yer olmaya başlar. Charus ve Tuchulcha adında iki korkunç cin de tasvirlerde yer alır. Etrüsk Krallığı çökmeye yaklaştıkça tasvirler daha da korkunçlaşır. <br /><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" font-weight: bold; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px;font-family:verdana;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br />Romalılar Etrüskler’in inançlarından mundus kavramını da almışlardır. Mundus öteki dünya ile bu dünya arasında geçişi sağlayan bir çukurdur. Mundus sözcüğünün de Etrüsk dilinden geldiği düşünülmektedir. Etrüsk aynalarında görüntü tanrıçası Munqu’nun adı geçer. Zaten Latince’de de mundus sözcüğünün ilk anlamı kadın görüntüsü </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); ">demektir ( Diğer anlamları da Gökyüzü ve Dünya). Roma inançlarına göre religiosi denilen günlerde Mundus açılıyordu ve ruhlar b<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); line-height: normal; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); line-height: normal; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">(devam edecek)</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(249, 249, 249); line-height: normal; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:verdana;">radan bu dünyaya geliyorlardı.</span></span></span></span></span></span></span></span></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-31094685500646767182008-12-20T21:22:00.000-08:002008-12-20T21:43:53.908-08:00B'ölüm -73-(72.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://2.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SU3XcF7OSfI/AAAAAAAAAQQ/STT_ILQc6iE/s1600-h/Devil.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 400px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SU3XcF7OSfI/AAAAAAAAAQQ/STT_ILQc6iE/s400/Devil.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5282114815602346482" /></a><br /><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXXIV-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span></span><br /></p><p class="MsoNormal">"Belki<span style="mso-spacerun:yes"> " </span>diyordu mektubun sonunda" bir daha görüşemeyeceğiz ama bu aşk için ölüm, ödenmesi gereken<span style="mso-spacerun:yes"> </span>küçük bir bedel. Seni hep seveceğimi bil."</p> <p class="MsoNormal">Hüseyin;<span style="mso-spacerun:yes"> </span>yetimhaneden izin alıp bir ay boyunca bebeğiyle annesi ve babasının yanına gitmişti. Herkese evlendiğini,annesinin ise çocuğunu doğururken öldüğünü söyledi.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Neden kimseye haber vermediği konusunda ise istemeye istemeye<span style="mso-spacerun:yes"> </span>anne ve babasına yalan söylemek zorunda kalarak.</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></p> <p class="MsoNormal">Eda, düğün fotoğraflarından tutunda, yasal olarak evlilik cüzdanı kayıtları dahil olmak üzere bebek doğum belgesi,vs gibi insanların yasaları gereğince ne gerekiyorsa herşeyi halledip öyle ayrılmıştı. İki jin-tou’nun kendisine<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kurduğu tuzağı başından beri biliyordu. Ama<span style="mso-spacerun:yes"> </span>o taşı ancak kendisinin alabileceğini de. Alem-i hayal’de<span style="mso-spacerun:yes"> </span>herşeyi kendisine göstermişlerdi.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>İsa meşrebli<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bir inanan olduğu için Allah kendisine hz Meryem’i üstat seçmişti. Ve Hz. İsa’nın<span style="mso-spacerun:yes"> </span>mukaddes annesi tarafından yetiştirildiğini öz babası dahil hiç biri bilmiyordu. Filozof taşını almanın bir yolu daha vardı. Güçlerini kaybetmeden bütün güçlerini<span style="mso-spacerun:yes"> </span>oğluna aktarmış, güçlerinin doğru zamanda<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ortaya çıkması içinde zaman mühürüyle mühürlemişti. Hasankeyfe vardığında tapınağın koruyucularını geçip<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Ephir’in mezarına ulaşmış, topladığı 7 yetimin gözyaşı şişesindeki gözyaşlarını taşın üzerine dökmüş ve almış, onun yerine “özgül ağırlığı olan kalp” yerine de- aşık kalbi-ni yani kendi<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kalbini yerleştirmiş, Ehphir ile birlikte uykuya dalmıştı. Filozof taşını ise oğlunun içine, aşkla doğan varlığının en önemli varlığının içine Ekrem’e yerleştirmişti. Eğer biri bir gün<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Ulu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Hisem’i uyandıracaksa artık emindi ki bu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ateş ve toprağın aşkla karışımından oluşan ve Ruhu Allah cc tarafından üflenen öz oğlu olacaktı.</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); line-height: normal; font-size:16px;"></span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); line-height: normal; font-size:16px;">Sayın oku'yucu,aslında ilginç bir konu cinler ile insanların evlenme hususu. Bu konuda sizlerle paylaşabilecğeim bir kaç bilgi mevcut. </span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:arial;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204);">Cinlerle evlenme konusunda İslam alimleri fikir biriliğine varamamışlardır. "Evet, cinlerle insanlar evlenebilinir" diyenler olduğu gibi, "Hayır, mümkün değildir" diyenlerde vardır. <br /><br />Beyhaki'nin senediyle Cabir'in nakliyle, Medineli bir kadının cinlerden bir dostu vardı. O, kuş şeklinde gelip, evinin duvarına düştü. Kadın ona, "İn de laflayalım" diyince o şu cevabı verdi: "Hayır olmaz! Mekke'de bir peygamber gönderildi; bir arada kalmamızı men etti ve bize zinayı yasakladı" <br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(204, 0, 0);"><br />Katde'den nakil, "Belkis'in annesi veya babasından biri cinlerdendi". </span><br /><br />İmam Şibli cinlerle nikahın mümkün olduğunu savunmaktadır. Şibli bu konuda şunları söylemektedir: <br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(153, 0, 0);"><br />"Hz.Peygamber'in, cinlerle evlenmeyi yasaklaması, fukahanın 'cinlerle insanlar arasında nikahlanmak caiz değildir', tabiinden bazı kimselerin bunu hoş karşılamaması, böyle bir şeyin mümkün olduğunu gösterir. Çünkü: "Mümkün olmayan bir şeyin cevazına veya meşru olmadığına hükmedilmez." demektedir. </span><br /><br /><br />İmam Malik'in, <br />"Cinlerden bir adam var. Bizden kız istiyor. Helal yoldan evlenmek istediğini söylüyor. Ne dersiniz?" sorusuna cevaben, <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 102, 0);"><br />"Dince bunda bir sakınca yoktur. Lakin ben şahsen bunu hoş karşılamam. Çünkü kadın cinden hamile kaldığı zaman 'Bu çocuk kimdendir?' diye sorduklarında, 'Cin'den', diye cevap verecektir. Ve bu yüzden müslümanlar arasında fesat alıp yürüyecektir." şeklinde cevap verdiği kaydedilmektedir. </span><br /><br />İmam Şibli, cinlerle evlenmenin mümkün ve vaki olduğunu kabul etmekle beraber, buna engellerinde bulunduğunu belirterek insan neslinin insanlarla evlenmekle olacağını belirtiyor. Ancak, "İnsanla, cin arasında bir aşk meydana gelir de, insan evlenmek zorunda kalırsa, o zaman iş değişir. "Zararından kurtulmak için evlenebilinir" diyor ve "Yinede zararından kurtulunmaz "diye ekliyor. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 102, 0);"><br />Sealibi, "İnsanlarla cinler arasında evlenmek ve çoluk çocuk sahibi olmak mümkündür"</span></span></span></span></span><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:arial;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204);"><br /></span></span></span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 102, 0); font-weight: bold;font-family:arial;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:arial;">Peki İslama göre Cinler, etkileri ve yapılması gerekenler nelerdir?</span></span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'Trebuchet MS';font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:Verdana;font-size:11px;"><table width="780" border="0" align="center" cellpadding="5" cellspacing="1"><tbody><tr><td height="28" bg style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; color:#EFEFEF;"><span style="font-size: 16px; font-weight: bold; ">İSLAMA GÖRE CİN, SAR’A, SİHİR ve BÜYÜ</span></td></tr><tr><td bgcolor="#FFFFFF" style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; "></td></tr><tr><td style=" ;font-family:Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(153, 51, 0);">İSLAMA GÖRE CİN, SAR’A, SİHİR ve BÜYÜ <br />( Ahmet Nurettin’in yazmış olduğu bu kitap, 327 sayfadan oluşmaktadır.<br />Cinler, duyularla idrak edilemeyen, insanla melek arasında yer alan, insan gibi bilinç ve iradeye sahip ve yaptıklarından sorumlu, ateşten yaratılmış görünmez varlıklardır. Sözlükte cin, örtülü, gizli şey anlamlarına gelir.<br />Cinlerin varlığı Kur’an-ı Kerim ve sünnetle bildirilmiştir. <br />Turunç bulunan eve cin girmez. Bu yüzden Hanefi Hazretleri, kendisine cin musallat olanlara “Evinde turunç bulundur. Çekirdeklerinden de tespih yaparak üzerinde taşı” demiştirler. <br />“Cinler üç çeşittir: <br />1. Kimisinin kanatları vardır, havada uçarlar. <br />2. Kimisi yılan ve akreplerdir. <br />3. Kimisi de konar-göçer olanlardır.” Hadis-i Şerif <br />“Şeytan, üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen (besmele çekilmeyen) yemeği kendine helal sayar.” Hadis-i Şerif <br />Yemeğinin son lokmasına kadar Besmele çekmeyen adam son lokmasına da Besmele çekince ( Bismillahi evvelehü ve ahirahü) Rasülullah (SAV) “Şeytan onunla yemeğe devam etti. Ne zaman ki Allah’ın adını zikretti, şeytan karnındakileri hep kustu” buyurdu. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<br /></span><br />Cinler soğuktan ve sudan etkilendikleri, hatta zarar gördükleri için sıcak yerlerde; Müslümanları temiz, Müslüman olmayanları ise pis yerlerde yaşarlar. <br />Çöller vadiler, harabeler, terkedilmiş yerler, mezarlık, hamam vs yerler cinlerin yaşadıkları mekanlardır. <br />Cinlere istedikleri şekle girme izni verilmiştir. Cinleri biz; <br />1. Kendi asli şekillerinde, <br />2. İnsan şeklinde, <br />3. Çeşitli hayvan şeklinde görürüz. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<br /></span><br />Cinlerle dost olmaya hiç özenilmesin. Çünkü cinlerin getireceği zarar, yararlarından daha çoktur. Cinlerle ilişkiye girenlerin ya hasta olmuş, ya da delirmiş oldukları örülmüştür. Son nefeste (Allah korusun) imansız gitme tehlikesine yol açabilirler. <br />Cinlerin çeşitli şekil ve suretlerde insanlara görünmelerinin asıl sebebi, onlardaki büyüklenme, şımarıklık, alt etme ve üstün gelme gibi sıfatlardır. Bu çirkin sıfatlarından dolayı da kendi aralarında da sık sık kavga ederler. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<br /></span><br />İnsanlar cinlerden nasıl korkup çekiniyorlarsa, cinler de insanlardan aynı derecede korkup çekinirler. İnsan son derece güçlü ve dayanıklı yaratılmıştır. Sonra insan ruhunun üstünlüğü ve meleklerinin çokluğu, onun üstün olmasını gerektirmiştir. Yeryüzündeki eserler, insanlar tarafından oluşturulmuştur. Cinlerin, hiç elle tutulur eserleri yoktur. Bu da insan için bir üstünlüktür. <br />Cinlerin ömürleri sanıldığı gibi uzunda değildir. İnsanlar tarafından azarlanırlarsa telef olurlar. Bu nedenle cinler, insanlara karşı haset ederler. Böylece insanlara zarar vermeye çalışırlar. Fakat özellikle, mücadeleci, iradesi güçlü, inatçı ve Allah’ın veli kulları, cinlerin en çok korktukları insanlardır. Bunlara karşın iyi ve merhametli Müslüman cinler vardır. Müslüman insanlara yardım etmek isterler ama onlardan korktukları için onlara yanaşmaktan çekinirler. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cinlerin insanlara ezeli düşmanlıkları vardır. Bunun sebebi, babaları İblis’in Allah (c.c)ın secde emrine uymaması sebebiyle kovulanlardan olması, bunun sebebini Hz. Adem olarak görmeleridir. Bu yüzden insanlara zarar vermek isterler. <br />“Size, şeytanların kimlere inmekte olduklarını haber vereyim mi? Onlar günaha düşkün her yalancıya inerler.” (Şuara / 221-222) <br />Şeytanlar, küfre düşürerek kendilerine bağladıkları insanları öldükten sonra da rahat bırakmaz; bedeni çürüyüp toprağa karışıncaya kadar onun ruhuyla, tıpkı çocukların topla oynadıkları gibi oynarlar. Bu Allah’ın kafirlere berzahtaki cehennem azabını tattırmadan önce verdiği başka bir azaptır. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />“Şeytan, insan oğlunun damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır.” Hadis-i Şerif <br />Cinlerle evlenmek mümkündür. Fakat Hanefi alimleri, cinlerle insanların evlenmesini kerih görür, böyle bir evliliğe izin vermeyen, bununla beraber evlilik meydana gelmişse, bunu da hükümsüz sayanlar grubunu oluştururlar. <br />Cinler uzak mesafelerden ve geçmişten haber getirebilirler, ama bu haberlerinin doğru olacağı kesin değildir. Olayları hayal ettikleri gibi, yalan anlatırlar. <br />Kızı kaybolan adam şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerine gider, olanları anlatır. O’da “Kerh’in harabelerine git, ‘Bismillah, Şeyh Abdülkadir’in niyetine’ diyerek bir daire çiz ve oraya otur. Bir müddet sonra cinler, sonra da onların padişahları gelecek. Seni benim gönderdiğimi söyleyerek, derdini anlat” der. Adam, Şeyhin dediklerini yapar, anlattıkları gerçekleşir. Çizdiği daireden içeriye giremeyen cinlerden sonra padişahları gelir. Adam cine Şeyh tarafından gönderildiğini söyleyince Cin, adama derdini sorar. Adam da kızının kaçırıldığını söyler. Cinlerin padişahı “Bunu hanginiz yaptınız” diye diğer cinlere çatar. Marid adında bir cin kızla gelerek, onu çok güzel bulduğu için kaçırdığını söyler. Padişah tarafından Marid’in boynu vurulur. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cinler, insanların ilim meclislerinde bulunurlar. <br />Cinler de ilim ve irfan az, manevi incelikleri anlamakta da kudretsizdirler. <br />Cinler, bedenine girdikleri insan ve hayvan gibi konuşurlar, kimisinin sesi daha kalın veya ince olduğu için bazısının bedendeki sesleri aynı çıkmaz. <br />İnsanlar, cinleri göz hapsine alabilirler. Cinleri gördüklerinde, gözlerini kırpmadan, sağa sola bakmadan sadece cine bakarlarsa, cin kaçmak için o insanın bakışlarını çevirmesi için telaşlanır; çünkü korkarlar. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Muhannesler, yani kendisinde hem erkeklik ve hem de dişilik belirtileri olanlar cinlerin çocuklarıdır. Hayızlı iken kadın cinsel ilişkide bulunur, hamile kalır ve çocuğu olursa, işte bunlar muhannes, yani cinlerin çocuğu olurlar. <br />Cinlerin sebep oldukları bütün hastalıklara cin çarpması denir. Bu hastalıklar ya bedende fonksiyon ya da davranış bozukluklarına sebep olurlar. Bunlar ilaçlarla ya da Medine hurması, turunç, limon ve çörek otu ile iyileştirilir. Bu hastalara Kur’an-ı Kerim okunduğunda nur soğuk olduğu için buna dayanamayan cinler hastayı terk ederler. <br />Sar’a hastalığı sebebi bilinene ve bilinmeyen diye ikiye ayrılır.<br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br /> Sebebi bilinen sar’a bedeni bir arızadan kaynaklanır. Sebebi bilinmeyen ise cinlerden kaynaklanır. Bunun delilleri: <br />1. “Riba (faiz) yiyenler, (kıyamet gününde) ancak şeytanın dokunarak çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” <br />2. Namazda nerede kaldığını unutmak şeytandandır. <br />3.Kardeşinde delilik olduğunu söyleyen adamın kardeşine Rasulullah (S.A.V) Efendimiz şu sure ve ayetleri okumuştur: <br />a. Fatiha Suresi <br />b. Elif-lam-mim <br />c. Bakara/ 163. Ayet <br />d. Ayete’l Kürsi <br />e. Amener’r-Rasulu <br />f. Al-i İmran/ 17. ayet <br />g. A’raf/54. Ayet <br />h. Müminün / 118. Ayet <br />i. Cin suresi / 3. Ayet <br />j. Saffaf / İlk 12 ayet <br />k. Haşr Suresinin son üç ayeti <br />l. İhlas <br />m. Felak <br />n. Nas Sureleri <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cin çarpması ve sar’anın sebepleri: <br />1. Cinlerin insanlara aşık olmaları <br />2. Sihir ve büyü <br />3. Cinlerin üzerine soğuk veya sıcak su dökmek <br />4. Yer yarıkları ve haşarat deliklerine akıtmak <br />5. Cinlerin üzerine yüksek bir yerden düşmek veya bir ağırlık düşürmek <br />6. Cinlerin keyfi tutumları <br /><br />Cinler kibir ve düşmanlıkta ileri giden varlıklar oldukları için, kendisine aşık oldukları insanlarla ilişkiye giremediklerinde, onları hastalandırır veya öldürürler. <br />Kendisine sihir ve büyü yapılan insanlar ya hastalanır ya evinde huzursuzluk duyar ya da kazancında eksilmeler oluşur. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(204, 0, 0);">Akşam sokağa su döken delikanlı, “vay anaam” diye ses işitir. Geceleyin yattığında kapısını bir genç kız, biri yaşlı ikisi genç üç adamın açtığını görür. Kız, “ayağıma su dökerek beni topal bırakan bu” diyerek delikanlıyı gösterir. Gençler delikanlının ensesine vurur, ağzını burnunu kanatırlar. Aradan birkaç gün geçtikten sonra kız gelir ve çok güzel bulduğu bu cin kızla delikanlı evlenirler; iki çocukları olur. <br /></span><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0);">Ebu Bekir el-Cezairi, küçükken ablasıyla iple hurma salkımlarını evlerinin altından dama çekerken, ablası yanlışlıkla salkımı düşürdü. Ondan birkaç gün sonra ablası geceleri boğazı sıkılarak uyanmaya başlar. Bir gün ablasının ağzından, hurma salkımının üzerine düştüğünde nasıl rahatsız olduğunu anlatır. Bu boğaz sıkma işkencesi on yıl sürer ve bir gün uykusunda cin, kızı boğarak öldürür. <br /></span><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<br /></span><br />Cinlerin insanların bedenine girmesini kolaylaştıran etmenleri: <br />1. Aşırı kızgınlık ve öfke <br />2. Aşırı korku ve heyecan <br />3. Aşırı şehvet <br />4. Aşırı gaflet <br />“Bir mümin kulun, sırf Allah rızasını istemek için yuttuğu öfke yudumundan, Allah katında sevap bakımından daha büyük bir yudum yoktur.” Hadis-i Şerif <br />Bilinçli bir Müslüman, cinlere ve şeytanlara, kendisine hükmetme fırsatını hiçbir zaman vermez. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cinler insan bedenine ağız, burun, kulak ve rahim yoluyla girerler. <br />Çarpılan kimse, çarpılmanın cinlerden olduğunu anlarsa, hemen su dökünmelidir. <br />Cin çarpması üç aşamalı bir yöntemle tedavi edilirler: <br />1. Tedaviye hazırlık ve teşhis <br />2. Tedavi <br />3. Tedavi sonrası <br />Bazı sorular sorulan cin çarpmış hasta, bir odaya alınır. Bir bardak suya Saffat süresinin ilk on ayeti bir defa, yine aynı sürenin 158. Ayeti yedi defa okunur. Sağ elin şahadet parmağı bardağın içindeki suya değdirilir. <br />Tedavi eden sağ elini hastanın başına temas ettirerek, rukyeyi yüksek sesle tane tane okumaya başlar. Rukye, tedavi amacıyla hastaya okunan süre ve ayetlere denir. <br />Rukye okunurken hasta saldırganlaşır. Bunun sebebi rukyeden cinin rahatsız olmasıdır. Cin ile hastanın ağzıyla konuşularak, onun insanı terk etmesi istenir. İslam anlatılır. Cin gene çıkmazsa dövmekle tehdit edilir. Hastanın omuz, sırt, bacak ve kol bölgelerine vurulur. Cin bu sırada çok acı duyar. <br />Eğer bunlara rağmen çıkmazsa cine lanet okunur. (Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti) <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cin, hastayı terk ettikten sonra geri dönmesini engellemek için günahlardan uzak durmaları, namaz kılıp, sürekli abdestli bulunmaları tavsiye edilir. <br />İslam Dini’nin temeli iman, direkleri namaz, duvarları hac ve zekat, kubbesi Allah yolunda mal ve can ile cihat ve süsü güzel ahlaktır. <br />“Ümmetimden bazı kimseler çıkacak, bunlar zina etmeyi, ipek elbise giymeyi, şarap içmeyi, çalgı aletlerini çalarak eğlenmeyi helal sayacaklardır.” Hadis-i Şerif <br />Büyü, din dışı dua ve hareketlerle insan, hayvan ve tabiat olayları üzerinde bir çeşit tasarrufta bulunmak demektir. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">İslama göre sihir ve büyünün aslı ve temel kaynağı cin ve şeytanlardır. <br /></span><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Cinler, büyülerinin yerine gelmesini isteyen insanlardan şunları yapmasını isterler: <br />1. Kuran ayetlerini ayaklarının altına yazmak <br />2. Kuran’ın üzerine oturmak veya apış arasına bağlamak <br />3. Ayetleri pis olan şeylerle yazmak <br />4. Ayetleri ayak altlarına bağlayıp tuvalete girmek <br />5. İdrarıyla abdest almak <br />6. Ateşe, güneşe secde etmek <br />7. İçki, uyuşturucu, homoseksüellik, mahremiyle ve hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek <br />8. Hiç yıkanmayıp saç, sakal ve tırnak kesmemek <br />9. Kızını karısını cinlere teslim edip küçük çocuk kesmek ve bazı organlarını yemek <br />10. Kan için, cin ve şeytanlar için kurbanlar kesmek. <br />“Onlar (sihirbaz ve büyücüler) birine ancak Allah’ın izni ile sihir yaparak zarar verebilirler.” Bakara/ 102 <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Sihir ve büyüyü, yapan, yaptıran, yapılmasına sebep olan herkes günahında ve cezasında ortaktır. <br />Peygamber (SAV) Efendimize büyü yapılmış, bu yüzden hasta olmuştu. Cebrail (a.s) kendisini büyüleyenin sihir düğümünü kuyuya attığını söyledi. Düğüm çözülünce kendine geldi. <br /><br /><br />İbadetleri çok olduğu için nuru çok olan insanlara büyünün tesiri çok az olur. İbadet nuru az olanlarda ise büyünün tesiri çok fazladır. <br /><br />“Bir kahine gidip de ondan bir şey soranın kırk gün namazı kabul edilmez.” Hadis-i Şerif <br /><br />“Üç sınıf insan cennete giremez: 1. Devamlı içki içen 2. Büyücünün sözlerine inanan 3. Yakınlarıyla ilişkiyi kesen” Hadis-i Şerif <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Kuran ile sihir ve büyü etkisiz kılınabilir. <br />İnsan hangi dinden olursa olsun, uzun süre metotlu bir şekilde aç kalırsa, su üstünde yürümek, havada uçmak, ateşe girip yanmamak gibi acayip işleri yapabilir. Çünkü; <br />“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Necm/ 39 <br />Azimet, büyü yapma ve cinleri davet etme amacıyla düzenlenmiş dua demektir. <br />“Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayacaktır. Kafirler hoş görmeseler bile.” Saf/ 8 <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Büyü çeşitleri: <br />1. Öldürme büyüsü <br />2. Hastalık büyüsü <br />3. Nefret ettirme ve ayırma büyüsü <br />4. Muhabbet ve birleştirme büyüsü <br />5. Kadın ve erkekliği bağlama büyüsü <br />6. Kanama büyüsü <br />7. Delirtme büyüsü <br />8. Hamileliği önleme ve düşük yaptırma büyüsü <br />9. Hayvanları öldürme büyüsü <br />10. Bir hırsıza çaldığı şeyi geri getirme büyüsü <br />11. Evinden kaçan insanları geri getirme büyüsü <br />12. Bir yeri harap etme ve içinde oturanları göçe zorlama büyüsü <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Karia ve Hümeze Sureleri de cinlere müthiş azap verir ve onların yanmasına sebep olur. <br />Göz değmesi için okunacak sureler: 1. Fatiha suresi 2. İhlas 3. Felak 4.Nas sureleri 5. Ayetel kursi 6. Kalem suresinin 51. Ve 52. Ayetleri <br />Kalem suresinin 51. Ayeti ile bu dualar temiz bir kağıda yazılarak muska şeklinde küçük çocuklara asıldığında nazarı önler. <br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /><br />Berzah alemi, ruhların dünyaya gelmeden önce eğleştikleri ve öldükten sonra da varacakları aleme denir. <br />Ruh çağırma seanslarında, gelen ruh değil, bir cin veya şeytandır. Bunun ispatı kendisine Kuran okutmak istediğinizde ya da siz okuduğunuzda savuşmalarıdır <br />Hipnoz edilerek önceki hayatları (İslam’da reenkarnasyon yoktur) hakkında bilgi alınmaya çalışan insanlar, o anda içlerine giren cin tarafından konuşturulur. Yani, önceki bedenini anlatan, bunda doğru değildir. Çünkü, o olayları içine giren cin anlatır. <br />Hipnoz, yapay bir uyku halidir. Hipnoz yoluyla uyutulan kimseleri cinlerin musallat olarak, hastalandırdıkları görülmüştür. Başarı için; iman, irade, azim, gayret, sabır, sebat gereklidir<br /><br /><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩</span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; -webkit-border-horizontal-spacing: 0px; -webkit-border-vertical-spacing: 0px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">(Devam edecek)</span></span><br /></span></span></span></td></tr></tbody></table></span></span></p>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-20450007564587842192008-12-19T19:38:00.000-08:002008-12-19T19:49:04.828-08:00B'ölüm -72-(71.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://4.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUxrE8ZyPjI/AAAAAAAAAP8/1cQKwpIZYc4/s1600-h/Dawn+of+magic+1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 360px; height: 400px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUxrE8ZyPjI/AAAAAAAAAP8/1cQKwpIZYc4/s400/Dawn+of+magic+1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281714195676675634" /></a><br /><span style="line-height:115%; font-family:"Calibri","sans-serif";mso-ascii-theme-font:minor-latin;mso-fareast-font-family: Calibri;mso-fareast-theme-font:minor-latin;mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-Times New Roman";mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:EN-US;mso-bidi-language:AR-SAfont-family:";font-size:11.0pt;"><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXXIII-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span></span><br /></div><div><br /></div>Ekrem’in babası çocukları seven bir adamdı. Yakışıklı olduğu kadar sevecen ve mahirdi. Yenetekli bir doktor olarak pediatriyi seçmişti. Kitaplara olan ilgisi<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ve sevgisi<span style="mso-spacerun:yes"> </span>çocukluğuna kadar dayanıyordu.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Mezuniyetine az bir zaman kala<span style="mso-spacerun:yes"> </span>gönüllü olarak devam ettiği yetimhanede mezun olduktan sonra dilekçe verip çok daha iyi paralar kazanabileceği özel hastanelerde çalışma tekliflerini geri çevirmişti. Köydeki<span style="mso-spacerun:yes"> </span>tarımla uğraşan ana ve babası oğluyla gurur duyuyorlardı.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Zintu Rem, kolay bir büyüyle<span style="mso-spacerun:yes"> </span>7 yetimin gözyaşını almak için yetimhane tarafından talep edilen<span style="mso-spacerun:yes"> </span>asistan Eda Aslı oluvermişti. Evraklarını bilgisayardan kontrol eden yetimhane müdürü kendisini Doktor Hüseyin ile tanıştırınca Ekrem'in doğmasına vesile oluşturacak iki kutup bir araya gelmiş oluyordu.<span style="mso-spacerun:yes"> </span></span><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span style="line-height:115%; font-family:"Calibri","sans-serif";mso-ascii-theme-font:minor-latin;mso-fareast-font-family: Calibri;mso-fareast-theme-font:minor-latin;mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-Times New Roman";mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:EN-US;mso-bidi-language:AR-SAfont-family:";font-size:11.0pt;">İnsan adıyla Eda, kendi adıyla Zintu Rem,Doktor<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Hüseyin’in gözlerine baktığında varlığının oluştuğu ateşten daha büyük bir ateşi hissetti<span style="mso-spacerun:yes"> </span>tüm vücudunda. Oysa toprağın ateşe hükmünü duymuştu ama bilmiyordu şu ana kadar. Ve aşkın<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ateşinin bütün ateşlerden daha<span style="mso-spacerun:yes"> </span>yakıcı ve üstün olduğunu da. Cehennemi bile söndürebilecek kadar hem de. Doktor Hüseyin’de<span style="mso-spacerun:yes"> </span>hayatında hiç aşık olmamış kafasını kitaplardan ve çocuklardan kaldırmamış biri olarak kendisine tanıştırılan ve bu derece büyülü bakan bu genç kızdan haylice etkilenmişti. Akşam eve gittiğinde bile,yatarken, kahvaltıya kalktığında,uyuduğunda, nefes alıp verdiğinde sürekli<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Eda’nın gözleri ve gülümsemesi gözlerinin önünden gitmiyordu. </span><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span style="line-height:115%; font-family:"Calibri","sans-serif";mso-ascii-theme-font:minor-latin;mso-fareast-font-family: Calibri;mso-fareast-theme-font:minor-latin;mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-Times New Roman";mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:EN-US;mso-bidi-language:AR-SAfont-family:";font-size:11.0pt;">Kısa sürede mahçup ilişkileri birden bire büyük bir aşka dönüşüvermişti. Ancak Eda bunun<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ne yazıkki sonuçlarını da biliyordu.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Eğer bu aşkı seçerse, bütün güçleri elinden alınacak ve korkunç bir şekilde yargılanıp öldürülecekti. Kendisini dünyada takip eden iki jin toe cadısı , Zintu Rem’in<span style="mso-spacerun:yes"> </span>halinden memnundular. Ve kendisinin vazgeçmesi olasılığına karşılık bütün önlemleri alarak<span style="mso-spacerun:yes"> </span>durum raporunun konseye ulaşmasını engellediler ve böylece eda’ya zaman kazandırıp aşkının körüklenmesine neden oldular. Bir gece , Eda ile Hüseyin, birlikte oldular. Sevişmeleri daha çok bir ayini andırıyordu. İkisi<span style="mso-spacerun:yes"> </span>içinde “ilk” ve “son” olacak bir cinsel birleşmeydi bu. Ertesi sabah uyuya kalan Hüseyin kolunu yanınd aolması gereken aşkının boşluğuna attığında gözlerini açtı. Oysa hayatındaki en mutlu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>uykusuydu. Uyandığında gördüğü garip rüyayı anlatmak istiyordu sevgilisine. Rüyasında Eda’yı çırılçıplak görüyor onunla sevişirken onun yüzünün sürekli kediye,köpeğe,baykuşa,sarmaşığa türlü türlü bitkik ve hayvana dönüşürken vücudunun aynı kaldığını görüyordu. Derken orgazma ulaştığında kafasını kaldırıp eda’nın yüzüne bakıyordu. Eda ona gülümserken gözlerinden yaş şeklinde kan damlaları süzülüyor bir eliyle de karnı git gide büyüyordu. Derken karnı bir gül bir çiçek olarak açılıyor ve çiçeğin içinde bir oğlan, kendisine benzeyen bir oğlan doğuyordu. </span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span style="line-height:115%; font-family:"Calibri","sans-serif";mso-ascii-theme-font:minor-latin;mso-fareast-font-family: Calibri;mso-fareast-theme-font:minor-latin;mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-Times New Roman";mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:EN-US;mso-bidi-language:AR-SAfont-family:";font-size:11.0pt;">Kucağına aldığı oğlunu Eda emziriyor ve emzirirken şeffaf olan<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bebeği gittikçe garip rengarenk parlak sıvılarla doluyor en sonunda da normal bir insan bebeği şeklini alıyordu. Annesi yeterince emzirince kucağındaki bebeği<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Ekrem’e uzatıyor ve Ekrem<span style="mso-spacerun:yes"> </span>tam alacakken uyanıyordu. Böylesi garip bir rüyayı eğer Eda’yla aşk yaşamadan görmüş olsaydı kesinlikle korkar ve yakın arkadaşı olan psikiyatrist Şener’e görünürdü hüseyin. Yatağından kalktı sağa sola baktı ve dublex evinin kullanmadığı bebek odasından gelen sese doğru yöneldi. Kapıyı açtığında<span style="mso-spacerun:yes"> </span>daha önce boş olan odanın<span style="mso-spacerun:yes"> </span>tam bir bebek odası şeklinde düzenlendiğini<span style="mso-spacerun:yes"> </span>gördü ve beşikte de rüyasında gördüğü bebeğin oynadığını. Bir an için nefessiz kaldı ve<span style="mso-spacerun:yes"> </span>vücudunun ağırlığını taşıyamayan bacakları bilincini de kaybetmesiyle yere yığılmasına sebep oldu. Bayılmıştı. Uyandığında bebek hala oradaydı. Odanın ortasında ise kendisine bırkaılmış bir not buldu. Notta yine cin taifesine göre yasak olan bir açıklama yer alıyordu. </span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span style="line-height:115%; font-family:"Calibri","sans-serif";mso-ascii-theme-font:minor-latin;mso-fareast-font-family: Calibri;mso-fareast-theme-font:minor-latin;mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-Times New Roman";mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:EN-US;mso-bidi-language:AR-SAfont-family:";font-size:11.0pt;">Eda, başından sonuna herşeyi tüm çıplaklığıyla Hüseyin’e anlatmış, bebeklerine iyi bakması gerektiğini ve bebeğin kendisine ait olduğuğunu kanıtlayacak her türlü düzenlemeyi de yaptığını bildirmişti. </span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 17px;font-family:Calibri;font-size:15px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩</span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">( devam edecek)</span></span></span><br /></span></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-43449570817611449362008-12-18T15:06:00.000-08:002008-12-18T15:26:45.739-08:00B'ölüm -72-(71.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUrZ1FGMWrI/AAAAAAAAAP0/fqjwi4uArPg/s1600-h/AB19406.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 311px; height: 400px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUrZ1FGMWrI/AAAAAAAAAP0/fqjwi4uArPg/s400/AB19406.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5281273018969774770" /></a><br /><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXXII-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span></span><br /></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun:yes"> </span>Zintu Rem, dünyaya geldiğinde kendisine izin verilen şekilde insan kılığına dönüştü. Ancak<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bu kılık sadece gündüzleri geçerli olabileceği bir kılıktı. Geceleri<span style="mso-spacerun:yes"> </span>mutlak surette başka organik<span style="mso-spacerun:yes"> </span>şekillere bürünmek zorundaydı. Ya bir kediye, ya bir baykuşa ya da bir bitkiye. Eğer dönüşümü sırasında biri kendisini görürse onun kölesi olur o insanın dilediğini yapıp bedellerine de kendisi katlanırdı. Büyük büyük dedelerinden birinin insanlar arasındaki<span style="mso-spacerun:yes"> </span>masallarda yer alan bir lambaya sıkıştırıldığını<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ve kendisine insanlar tarafından<span style="mso-spacerun:yes"> </span>pek çok işkenceler yapıldığı cinler tarihinde yaygın bir konuydu.<span style="mso-spacerun:yes"> </span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun:yes"></span>Dünyanın bir başka tehlikesi ise<span style="mso-spacerun:yes"> </span>cin tuzaklarının yer aldığı yerlerdi. Cin tuzakları belli mekanlar ve zamanlar dahilinde ruh kemirgenleri tarafından hazırlanırdı. Örümcekler gibi ağlarını atar ve yakaladıklarını yiyerek<span style="mso-spacerun:yes"> </span>yediklerinin güçlerini kendi güçlerine katarlardı. Daha önce kendileri gibi cin olan bu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kötü<span style="mso-spacerun:yes"> </span>cinler daha sonra iradeleri tam anlamıyla<span style="mso-spacerun:yes"> </span>İblis tarafından<span style="mso-spacerun:yes"> </span>esir alınmış ve onun köleleri olarak ona<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kötülükte hizmet etmekle görevlendirilmişlerdi. İnsanların iradelerine sadece vesvese-fısıltılar kötülük yaptırtmayı emreden fısıltılar şeklinde insanların iradeleri ve güçleriyle<span style="mso-spacerun:yes"> </span>dünyada da bütün kötülüklerin kaynağı oluyorlardı. İradeyi ve<span style="mso-spacerun:yes"> </span>doğruyla yanlışı seçecek “bilinci” etkileyecek her türlü<span style="mso-spacerun:yes"> </span>metaryeli kullanabiliyorlardı. Örneğin<span style="mso-spacerun:yes"> </span>birine alkol kullanarak iradesini zayıflatıyor ardından<span style="mso-spacerun:yes"> </span>vesvese fısıltılarının gücünü artırıyor ve o insana diledikleir kötülü yaptırıyorlardı. Bazıları daha da aşırıya gidebiliyordu. İnsanlarda bulunan duyguları kullanıp o duygularla kendilerine pek çoğunu köle yapabiliyorlardı. Örneğin şehveti kullanıp insanlarla cinsel birliktelikler hatta tecavüzler gerçekleştirebiliyorlardı. </p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><br /></p><p class="MsoNormal">Zintu Rem, insnaların yaratılan herşeyden daha güçlü olmalarına rağmen<span style="mso-spacerun:yes"> </span>neden<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bu kadar kolaylıkla cinlerin tuzaklarına düştüklerini anlamakta güçlük çekiyordu. Bu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>aslını isterseniz insanlarında kolayca anlamayacağı bir soruydu. Zintu Rem, dünyadaki kendileri için kurulan tuzakları<span style="mso-spacerun:yes"> </span>büyü gücüyle ve bilgeliğiyle kolayca bertaraf edebilirdi. Hatta pek çok ruhsolucanı –ki en güçlü ifritler ve savaşçılar idi- kolaylıkla yenebilirdi. Yine de doğasındaki<span style="mso-spacerun:yes"> </span>mülayim ve iylik böylesi bir karşılaşmayı hiç yapmamayı seçmesine neden oluyordu. Tedbirli ve dikkatliydi. Dünyaya geldiğinde ilk olarak gideceği yeri tayin etti. Kısa bir süre sonra sular altında kalacak olan hasankeyf adındaki yerdeydi aradığı tapınak. Ama oray agitmeden önce<span style="mso-spacerun:yes"> </span>insanların “filozof taşı” dedikleri<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Razemplak’ı alacağı ve yerine koyacağı özgül ağırlıkta bir başka kalp ile<span style="mso-spacerun:yes"> </span>7 yetimin göz yaşını bulması gerekiyordu.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Zintu Rem , bu yüzden gidebileceği ilk yer olarak bir yetimhaneyi seçti. Ve Ekrem’in babasıyla da burada tanıştı. </p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">( Devam edecek)</span></span><br /></p><p class="MsoNormal"><br /></p>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-59462987601635352692008-12-17T13:15:00.000-08:002008-12-17T13:39:29.561-08:00B'ölüm -71-(70.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUlxe_GAT-I/AAAAAAAAAPs/DIsqMiiwPBA/s1600-h/cin-peri.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 292px; height: 400px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUlxe_GAT-I/AAAAAAAAAPs/DIsqMiiwPBA/s400/cin-peri.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5280876815215251426" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style=" white-space: pre;font-family:Arial;font-size:13px;"> <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; white-space: normal; font-family:Georgia;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXXI-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></span></span></div><div><br /></div><div><br /></div>Azraile Şaka Kabilesi adını verdikleri derneğe geldiklerinde Dr.Eko cebini hararetle karıştırıp pek çok kağıt parçası, kalemtraş, kısacık kalmış bir kalem ,vesikalık 2 resim, 5 milyona yakın madeni para ve iki 20 lik kağıt parayla birlikte anahtarı da bulabildi. Kaan ayakta durmaya çalışıyorsa da her iki yanında duran Sercan ve Ervin'den destek alıyordu, omuzlarına kollarını atmış bir şekilde. Kilitte anahtarı kıvrak bir şekilde çevirdi ve kapıdan içeri girdiler. ışığı yaktı Ervin, Dr.Eko kapının girişindeki kısa holden geçip salona kadar arkadaşlarının Kaan'ı taşımasına yardım etti. Gayet sade döşenmiş olan dernekte bu geç saatlerde kimse yoktu. Sercan, çarçabuk göz gezdirdi derneğin salonunu. Çok az şeya olmasına rağmen sadeliğin içinde enerji yoğunluğunu hissetti. Sanki dışındaki enerji tıpkı kendi dünyasındaki gibi ruhuna dokunuyor, dolanıyordu. Ama tek farkı vardı bu hissin, enerjiyi tanımlayamıyordu burada. Hep birlikte salondaki ik i çekyattan kanepe olanına Kaan'ın uzanmasını sağladılar ardından diğer kanepeye , tam karşısına geçtiler.<div><br /><div>"Aç mısınız?" diye sordu Sercan'la Kaan'ın yüzlerine bakarak Ekrem. "Dün akşamdan kalma bir kaç şey var, hele Aslı'nın yaptığı sarmalar taptaze duruyor. aç dğeilseniz bile tadına bakın hele bir.."<br /></div><div><br /></div><div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></div><div><p class="MsoNormal">Arkadaşlarının Dr.Eko dediği Ekrem Erdoğmuş tuhaf bir şekilde dünyaya gelmişti.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Babası insan yani Adem soyundan gelmesine rağmen annesi farklı<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bir türe mensuptu. Cin taifesinin en güçlü klanlarından birinine ,Xaros d’poth kavminin önde gelen 3 cadı-büyücüsünden biriydi. Diğer iki büyücü rakiplerini, Ekrem’in annesini<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ustaca bir kuguyla dünyadaki bir göreve göndermeseler Ekrem’in babasıyla tanışamayacak ve ekrem dünyaya gelmemiş olacaktı. Cinler de tıpkı<span style="mso-spacerun:yes"> </span>siz insanlar gibi kavimler halinde yaşarlar. Kendilerine has dilleri adetleri gelenekleri vardır. Klanların veya<span style="mso-spacerun:yes"> </span>bu taifeye mensup olanların zayıfları,güçlüleri zenginleri yoksulları, iyileri ve kötüleri de mevcuttur. Bazıları insanlarla ortaklaşa kullandıkları zaman boyutuna bazıları ise mekan boyutuna yerleştirilmiştir. Zaman boyutuna yerleştirilenler mekandan soyunmuştur, mekan boyutuna yerleştirilenler ise<span style="mso-spacerun:yes"> </span>zaman boyutundan. Farklı kurallara ve yasaları gereği insanlarla paralel bir<span style="mso-spacerun:yes"> </span>düzlemde varlıklarını sürdürürler. Zintu-Rem, Ekrem’İn annesi, kendisine rakip 2 güçlü<span style="mso-spacerun:yes"> </span>jin-tue (cinlerin cadı-büyücüsü-bilge/şifacısı ) tarafından tuzağa düşürülüp ve dünyaya gönderilmişti.</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p><p class="MsoNormal"> İnsanların dünyasında <span style="color:red;">Shen-eru</span> tapınağında güçlü<span style="color:red;"> zorzad’lar </span>tarafından korunan gizli bahçede<span style="mso-spacerun:yes"> </span><span style="color:red;">Ephir</span>’in gövdesinde saklanan insanların filozof taşı dedikleri <span style="color:#00B050;">razemplak</span>’ı, o güçlü taşı kendi boyutlarına ve klanına getirmekle görevlendirilmişti.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Cin taifesi içinde bütün klanların en büyük ideası olan bu taş sayesindeklandaki herhangi biri bile jin-tue evrendeki en büyük güce sahip<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ulu Hisem uyandırıp, O’nun gücüne erişebilirdi. O’nu- ismi fısıldanması dahi yasak olan’ın- uyandırılması için,kabul görürdü uyandırma elçisi olmaya. Klanlar büyük<span style="mso-spacerun:yes"> </span>savaşta<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kazanacak olanın bu taşa ve gücüne sahip olan klan olacağını biliyorlardı. Ve her bir klan bu gücü işte bu yüzden istiyor ve doğru zamanda her zaman açık kapıdan kendilerine geçme izni verilen 200 senede bir birilerini<span style="mso-spacerun:yes"> </span>gönderirlerdi.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Sethir’in bile en büyük kehaneti bu uyanmayı işaret ederdi. Pek çok jin-tue bu konuyla ilgili<span style="mso-spacerun:yes"> </span>görevlendirilmiş ve insanların dünyasına gönderilmişti. Ancak yasalarda söz edilen yasakların pek çoğunu ihlal edip ya sürgüne gönderilmişlerdi yada ruhyiyiciler-kendi deyimleriyle ateşhırsızları- tarafından korkunç bir şekilde öldürülmüşlerdi.</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal">Zintu-Rem,Ekrem’in annesininde başına bunun geleceğini düşünüyorlardı diğer iki jin-tue. Gittikçe zekası ve bilgeliği ile varoluşundan gelen yeteneğini birleştirerek gittikçe güçlenen Zintu- Rem’in yakın bir zamanda ikisinden de güçlü olacağını ve kendisine hizmet etmek zorunda kalacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle klan konseyine<span style="mso-spacerun:yes"> </span>böylesi önemli bir görevde ancak onun başarılı olabileceğini ve onu tavsiye ettiklerini belirten bir<span style="mso-spacerun:yes"> </span>açıklama sundular.savaşçılardan,bilgelerden değil de jin-tue’lar arasından zintu Rem’in<span style="mso-spacerun:yes"> </span>klanını gururlandırmasını ve bu seçimin en makul seçim olduğunu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>uzun uuzn<span style="mso-spacerun:yes"> </span>anlattılar. Konsey başkanı ve klanın kralı, kızını böyle bir göreve göndermeyi hiç istemese de sunulan gerekçeler karşısında konseyin kararı net ve kesindi. Ve babası Zintu Rem’i, en sevdiği kızını dünyaya insanların arasına gönderdi.</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞</span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">۩(devam edecek)</span></span></span><br /></p><p></p></div></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-64463978110463294722008-12-16T20:46:00.000-08:002008-12-16T21:56:46.531-08:00B'ölüm -70-(69.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOV8ivnblRbj-RG19R_4gK_F-iTer9KHqhXX7t6qRfYOLOivFnKD1L0EhUztBQs-R4LyJkIZ16BBMWOiWOlVnFwmrOWsI1Ov6eX4bNS94WI5bApFvCDviDDtzKdCBpVJ5L-iIAGaNxjbZQ/s1600-h/kirilankeyfo4.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 328px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOV8ivnblRbj-RG19R_4gK_F-iTer9KHqhXX7t6qRfYOLOivFnKD1L0EhUztBQs-R4LyJkIZ16BBMWOiWOlVnFwmrOWsI1Ov6eX4bNS94WI5bApFvCDviDDtzKdCBpVJ5L-iIAGaNxjbZQ/s400/kirilankeyfo4.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5280630932879397890" /></a><br /><span style="font-family:"Georgia","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-bidi-Times New Roman"; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:TR;mso-bidi-language: AR-SAfont-family:";font-size:12.0pt;color:#29303B;"><div><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXX-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></span><br /></div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Sercan, Dr Eko ve Ervin bu yeni arkadaşları kazazedeyi de yanlarına alarak Derneğe doğru yolalırlarken , bulundukları sokaktan 3 cadde geride kendi kendine dolanan suikastla görevli Erkan'ın beyninde Büyük Usta Rahan'ın kendisine söylediği cümle yankılanıyordu.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); "><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">"Büyük büyü kitabımız </span></span><span style="color: rgb(204, 102, 204); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">SETHİR</span></span><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> bana dünyaya birinin indiğini söyledi. O beklenen düşman olabilir. Hemen araştırmaya başlamamız gerek..O ne pahasına olursa olsun bulunmalı yoksa..."demiştiUsta Rahan, tıslamayla karışık ormanda yaşayan hayvanların çoğul sesine benzeyen sesiyle. Her hangi bir faninin bus esi duyması bile iliklerine kadar korkuyla dolmasına yeterdi. Ne yapıp edip mutlaka aranılan "O"nu bulmalı ve yok etmeliydi. Sethir'in ışığı içine dolduğundan beri sanki iki kişinin aynı gövdede yaşaması gibi yaşadığını hissediyordu Erkan. İÇindeki "şey" bir kişilikten çok canlı bir göz gibiydi, taşın dimağı, bilinci olduğu gibi o gözünde bilinci, dimağı vardı sanki. Nereye, neye baksa, o şeyle ilgili gördüğü ne ise ne kadar ise herşeyiyle her şekliyle bilebiliyordu. Birden aklına sığınakta okuduğu </span></span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Prof. Dr. Ahmet Maranki ve yaptığı araştırmalar geldi. Binyıllardan beri sadece Sethir büyük kan kardeşliğinin saklaıdğı sırlara vakıf olan -elbette çok az bir kısmına-birinin kitabını ve araştırmalarını okumuştu.</span></span><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> "Kozmik Bilim ve Kozmik Bilinç" konulu konferans notlarını içeren kitapta konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ahmet Maranki, kozmik bilimin akıl sahiplerine, yani aklını kullananlara ve düşünenlere hitap ettiğini, kozmik bilincin ise kainat kitabını ilim ve fen noktasında okumak olduğunu söylüyordu. Konferansında izleyenleri şaşırtan ve ilgisini çeken konulara değinmişti Ahmet Maranki. </span></span></span><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); ">"Dünyanın büyük bir patlamayla oluştuğunu ve bu patlamayla devamlı bir enerjinin yayılıp genişlediğini, genişlemeyle birlikte ise yeni bir enerji ortaya çıktığını dile getirerek, "Kainatın bu hareketlilikle beslenmesi kozmik bilime göre bu enerjiyle bağlantılıdır. Bu gördüğümüz genişleme ve yayılan enerji bütün kozmosu etkilediği gibi dünyamızı da etkiliyor. Yaratıcı diyor ki; `Sizin göremediğiniz ama her zaman bedeninizde ve çevrenizde enerji ve canlılar var. Bizim görünmez vazifeli yaratıklarımız var` diyor. Bu çok önemli. O canlılar bizim etrafımızdaki enerjidir. Bu enerji topraklanmadığı takdirde birçok hastalıklar bizi beklemektedir. Etrafımızda oluşan enerjiler canlıdır ve yaratıktır. Dinin emri de bunu gösteriyor. Bu çok önemlidir" demişti..</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "> Prof'un; İlk defa dünyada bir elin yaydığı enerjileri tespit ettiklerini, vazifeli yaratıkların şu anda boyutta, her şeyin etrafında olduğunu, bilimsel olarak yüz milyon katrilyon canlılı 10 üzeri 16 milyon kalındığında etrafı koruyan canlılar bulunduğunu, bunların bilimsel olarak görüntülendiğini, enerji diye bilinen bu canlılardan koruma alanı oluştuğunu söylemesi dışında Maranki'nin, "Düşüncelerimize göre, etrafımızdaki enerji şekil değiştirmektedir. Kötü bakarsanız enerji alanınız kötü olur. Bunları iyi düşünün, etrafımızdaki canlılar tüm yaptıklarımızı kontrol merkezine iletiyor. Orada bir eksi veya artı veriliyor. Mesela 100 eksiniz olduğunda bir yere çarpabilir, bin tane olduğu zaman başka bir şey olabilir" uyarısında bulunması da ilginçti.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "> </span><br /></div><div><div><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Erkan'ın aklına gelen bu anı birden içindeki Sethir'in ışığını harekete geçirdi, cam fanus içinde yemek zamanını tembel bi rhareketsizlikle bekleyen bir balığın; yemin atılmasıyla hızlı hızlı ve ahengli sanlınıma geçiveren bir balığa dönüşüvermesi gibi. O ana, o zaman dilimine gitti Erkan. Yaşamadığı, bulunmadığı o geçmiş zamanda o yerdeydi şimdi. Konferansın içinde bir yerlerde görünmez biriymiş gibi olup biteni görüyor,işitiyor hatta yanında bulunan şişman kaıdnın ter kokusunu bile duyuyordu burun deliklerinde. bütün bunlar olup biterken ayakları konsantre olmuş akrep ile yelkovan gibi birbirini dengeyle takip ederek yürüdüğü yolu dosdoğru kat ediyordu.</span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">"Dünyadaki 124 bin hayvanın ve bitkinin hepsinin rengarenk olmasının tesadüf olamayacağını söylemek isterim.Bütün bunların eşref-i mahlukat olan insanlar için yaratıldığını vurgulamalıyım, "Bilimsel olarak bazen kabul edilmese de, `biz topraktan yaratılmışız` diyoruz. Toprağız. Toprak ve suyun çekilmiş fotoğraflarına bakıldığında bunların hiç birinin tesadüf olamayacağı görülecektir. Demek ki; gören onun ötesinde bir güç. Biz yaratıcının boyasıyla boyanıyoruz. Mor, lacivert, mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı. Bu renklerden istifade edin. Renklerin hepsinin tedavi edici özelliği vardır. Osmanlı döneminde renk, ses, müzik odaları vardı. Biz bunları unuttuk. Bütün noktalar bedenimizde var. 8 ayrı noktada renkler var. Tesadüf müdür? Hepsi canlı hepsi enerji saçıyor. Ama bizim insanlarımız televoleler, maçlarla uğraşıyor. Konuşanlar günah keçisi kabul ediliyor ama bunlar gerçektir. Kainatın kitabını okuyarak, sağlımızı korumaya devam edebiliriz. Tabii ki tıp da olacak" Maranki konuşmaya devam ediyordu.</span></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Prof'un terleyen alnındaki parlaklığı dahi görebilen Erkan, tıpkı diğerleri gibi dinlemeye devam etti bu ilginç adamı. Türkiye ile ilgili söylediği şeyler ve yaptığı açıklamalarda ilginçti Prof'un..diyordu ki;</span></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">"Dünyanın belli merkezleri var; örneğin ABD`nin Nevada 51. bölge denilen merkezinden radyo dalgalarıyla Güney Kore`deki bir çocuğun gözündeki iltihabın yok edildiğini gözlerimle gördüm. "Bu radyo dalgaları bize göre, etrafımızdaki ayla yapılabiliyor. Faydalı veya zararlı hale getirilebir. En çarpıcı örnekte Apaçi helikopterlerinin Irak`taki 400 bin devrim muhafızını inlerinden çıkarıp evlerine göndermesidir. Sonradan akılları başlarına geldi. Aynı sistem Bosna`da uygulandı. Şu an TV`lerdeki 24. kareden sonra bizim göremediğimiz 25. kareler var. Bunlar bilinçaltını yönetmektedir. Subliminal reklamcılık amerikada yasaklandı. ülkemizde de bu konuyla ilgil bir yasa tasarısı hazırlanıp yasaklandı geçtiğimiz senelerde. tuhaftır; `AB`ye giren haindir veya girmeyen haindir` diye düşünürken bugün başka bir şey düşünebiliriz. Beyin kontrolü, zihin kontrolü vardır. 25. kareler beyin alt modunda, şekil ve ritm dalga boyutlarıyla beyin merkezlerini uyarır. Böyle inanırken başka türlü inanmaya başlarsınız". </span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Sözlerine devam eden Prof' "NİKAHLI EŞE DOKUNUNCA RENKLER NORMAL" diye başladı bir sonraki konusunu yazdığı kağıtlarına göz gezdirerek. Nefes alıp dinleyicilerin yüzüne birer saniye bakarak devam etti :İnsanların etrafındaki canlıların (enerjinin) düşüncelere göre değiştiğini, bunun hızının ise ışık hızını aştığını söylemeliyim.Bütün bu söylediklerimin hepsi de belgeli. Krilyan tekniğiyle ilginç bir deney yapıldı. Nikahlı ve nikahsız yaşadığız dokunmayla gelişen olaylara bakalım. Erkek nikahlı eşine dokunduğu zaman renkler normal seyrediyor. Ama kendisine yabancı bir kadına dokununca kapkara oluyor. Yaratıcının emirleri dışında olduğu kareler kapkara. İlk defa bunlar bilimsel olarak kanıtlandı. Düşünceye göre çevremizdeki renklerde değişmeler oluyor. Sağ elle aldığımız elmanın rengi bile değişik. Bunun gibi örnekler çok. Gıda konusuna bakıldığında meyveler enerjilerini dışa doğru veriyor. Sağlığımız için de gıdaları zamanında yemeliyiz. Enerji durumları değişik olur. Mantarın müthiş bir enerjisi vardır. Ağaçların etrafındaki zehir şifadır, yılan zehri şifadır. Ama bizim enerjimiz ona yetmediği için zehir etkisi yapıyor. Şimdi bunlar silah sanayiinde kullanılmaktadır. Hücrenizi çalıştırın, havuçta da yoğun bir enerji vardır. Sabahları bir elma, havuç, kırmızı pancar suyu içine bir kaşık bal koyup için. Hayatınızda çok şey değişecek. Bir elmanın çekirdeğinde bir elma ağacı varsa, onun çekirdeğini atmak akıl işi değildir. Bu enerji çeşitleri krilyan tekniğiyle tespit edilmiştir." </span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Derken kendisini taşıyan gövde paldır küldür yuvarlanmaya başladı Erkanın. Herşey birden bire oluvermişti. İÇinde kendisi geçmiş bir zamana ve olaya bağlayan Sethir Işığıyla olan bağı aniden kopuverdi. İçinde sadece kendisnin duyabileceği tiz bir ses ve dalgalanımla epilepsi nöbeti gibi geçirircesine titreyerek düştüğü yerde bir ik içırpındı durdu Erkan. Vücudunu yeniden hissetmeye başladığında üşüdüğünü ve düşme etkisiyle aldığı yara berelerin canını yaktığını duyumsadı. Yüzünü ekşiterek görevine odaklanmak üzre kaldığı pansiyona doğru hızlı adımlarla yola koyuldu. Epey uzaklaşmıştı içindeki bu zaman yolculuğu esnasında. Görevini ihmal etmemeliydi. Sethir ışığının içind eolmasının yegane sebebi buydu. Görevi tamamladığında ışıkla birlikte bildiği herşey ışıkla birlikte içindne çıkıp gidecekti nasılsa. </span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48);"><br /></span></div><div><span style="color: rgb(41, 48, 59); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span style="color: rgb(48, 46, 48); "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Sayın Oku'yucu, Prof Ahmet Maranki ile ilgili bilgiyi merak edersin diye düşünüp sana bir röportajını aktaracağım. Umarım hoşuna gider. Daha fazlasını istiyorsan internetin nimetlerini googledan arayıp bulmanla faydalanman söz konusu olacak. Aşağıda okuyacğaın notlar konferansından alınmıştır.</span></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); font-family:Verdana;font-size:12px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(48, 46, 48); font-family:Verdana;font-size:12px;"><span style="font-family:"Verdana","sans-serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-bidi-Times New Roman"; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:TR;mso-bidi-language: AR-SAfont-family:";font-size:9.0pt;color:#302E30;"><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 51, 0);">"</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(51, 51, 153);">TÜRKİYE`DE AÇILAN KUYULARIN HEPSİNDE PETROL VAR"<br />Radyo dalgalarının, televizyonların, gazetelerin, bu iletişim araçlarında bulunan görüş ve fikirlerin, alışveriş yapılan dükkanların, bulunulan yerlerin, görüşülen insanların hepsinin beyne etkileri bulunduğunu ve bu etkilerin insanların genlerini aktifleştirdiğini veya pasifleştirdiğini, şehvet odaklarını arttırıp azalttığını ifade eden Maranki, dünyada herkesin izlendiğini ileri sürdü.<br /><br />Maranki, "Kastamonu`da 11 kuyudan 3`ünde petrol var" dediğini, ancak "yok" deyip bu kuyuların kapatıldığını, bunun kimsenin umurunda olmadığını da iler sürerek, şöyle devam etti:<br /><br />"Türkiye`de açılan kuyuların hepsinde petrol var. 1998 yılında BM temsilcisiyim. Petrol yataklarını araştırıyorduk. Bartın-Sinop arasında petrolleri görüntüledik, akan yerleri tespit ettik. Ama izleniyoruz. Engel oluyorlar.<br /><br />Çıkarttırmıyorlar. `Birileri bizi gözetliyor mu?`, `Her an kontrol altında mıyız?`. Evet, uzaktan zihin, beyin kontrolü mümkün. Radyo dalgalarıyla nelere tesir edebiliriz? Tusinami, kasırga, deprem, tesla projesi neleri kapsıyor? Gölcük depremi proje aksaklığı olabilir mi? Kozmoza hakim olan her şeye hakim olur mu? Gölcük depremi tesla projesiyle bağlantılı. Sordum, bağlantılı olduğunu söylediler. Nevada 51 bölgedir. Uydular görüntülüyor, orijinal resimlerdir. Basit ama hakikatler bunlar. Gözetleniyoruz."<br /><br />Maranki, termal kamerayla ölen birinin bedeninin soğuyup enerjinin (ruh) çıkışını görüntülediklerini, hücreler çalışınca renklerin çalıştığını ve renklerin yavaş yavaş gittiğini, vücudun yavaş yavaş soğuduğunu, enerjinin en son kalp ve gözde toplandığını ve sonra karardığını da sözlerine ekledi. Maranki, konferansında uyduya bağlanarak Samsun Büyükşehir Belediyesi`nin odalarını da izleyicilerine gösterdi. </span></span></span> <span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"> </span></span></span></span></div><div><span style="font-family:"Georgia","serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-bidi-Times New Roman"; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:TR;mso-bidi-language: AR-SAfont-family:";font-size:12.0pt;color:#29303B;"><span style="font-family:"Verdana","sans-serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-bidi-Times New Roman"; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:TR;mso-bidi-language: AR-SAfont-family:";font-size:9.0pt;color:#302E30;"><span style="font-family:"Verdana","sans-serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-bidi-Times New Roman"; mso-ansi-language:TR;mso-fareast-language:TR;mso-bidi-language: AR-SAfont-family:";font-size:9.0pt;color:#302E30;"><p class="MsoNormal"><span style=""><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 102, 0);">AHMET MARANKİ İLE BEYİN KOTROLÜ ÜZERİNE RÖPORTAJ<br />Prof. Dr. Ahmet Maranki tüm dünyada insanların zihinlerinin kontrol edildiğini öne sürüyor. Maranki ile Matrix`ten petrole, cep telefonundan başörtüsüne, Irak Savaşı`ndan sigaraya, 11 Eylül`den depreme kadar birçok konuda hızlı bir söyleşi yaptık. Kemerlerinizi bağlayın...<br />Prof. Dr. Ahmet Maranki tüm dünyada insanların zihinlerinin kontrol edildiğini öne sürüyor. Maranki ile Matrix`ten petrole, cep telefonundan başörtüsüne, Irak Savaşı`ndan sigaraya, 11 Eylül`den depreme kadar birçok konuda hızlı bir söyleşi yaptık. Kemerlerinizi bağlayın...<br /><br />Soru : Son zamanlarda "Kozmik Bilinç"ten çok söz ediliyor. Siz bir kaç televizyon programında bahsettiniz. Hatta, "Kozmik Bilinç" isimli bir kitap hazırladığınız biliniyor. Nedir "Kozmik Bilinç" ?<br /><br />CEVAP : Peygamber Efendimiz`in (sav), "İlmin yarısı sormaktır" şeklinde bir hadisi vardır. Biz de sormaktayız ve bunun cevabını kainatta aramaktayız. Kozmik bilinç de kainatta olan hadiselerin nasılını, niçinini, nedenini araştırmaktadır. Kozmik bilinç, "evrendeki bilim" demektir. Felsefeciler ayı, yıldızı, güneşi, Satürn`ün halkalarını araştırırlar. Ama ayı, yıldızı, Satürn`ü birbirine bağlayıp onu döndüren ve niçin döndüğünü izah eden şeyi açıklamazlar. İşte kozmik bilinç kainatı, hayvanatı, nebatatı idare eden tek bir merkez güç olduğunu ve merkezin de bize neler bildirdiğini araştırıyor. Yani "kozmik bilinç" kainat kitabını araştırır. Bir Kur`an ve bir de kainat kitabı vardır. Dünya insanlığı artık şunu bilmeli; yaşananlar ayrıdır, bilinenler ayrı. Bazı şeyler için bilimsel izah gerekir deniyor ama bu, bilimsel değil ama gerçektir. Çünkü bugün bizim konuştuğumuz, duyduğumuz ses dalgaları bütün ses dalgaları içersinde bir iğne ucu kadar yer tutar. Yine gördüğümüz bütün renkler sadece kırmızı ile mor arasıdır. Yine algıladığımız kokular, hisler, duygular bizim ölçülerimize göredir. Ama bunun ötesinde başka alemler, boyutlar vardır. İşte kozmik bilinç bunu araştırır.<br /><br />Soru : Gördüğümüz renklerin ötesinde renkler var mı? Duyduğumuz ses dalgalarının ötesinde ses dalgaları var mı?<br /><br />CEVAP : Vardır ve bilim bunu ispat etmiştir. Psikokinezi, yani maddenin mana ile izahı. Bilim bugün bunun nasıl olduğunu araştırmaktadır. Biz bunun mana boyutuna çok fazla girmeyeceğiz. Buna binlerce kitapta girilmiş ama bir şey anlaşılmamış ki insanlık bugünkü zor durumda. Bilimin mevcut yöntemlerinin dışında akıl yürütme, tahayyül dediğimiz ikinci aşaması, sezgi, yoğunlaşma, hissetme yani kozmik boyutu vardır. İşte kozmik bilinç bu "ötelerden" bahsediyor. O öte de Hablullah (Allah`ın ipi) dediğimiz bir iple merkeze bağlıdır. Bilgisayarlardaki kablo gibi kainattaki bütün nesneler fiiliyatlarında, hareketlerinde tek merkeze bağlıdırlar. Kainatta cansız yoktur. Taş, toprak da canlıdır. Kur`an-ı Kerim`de zihayat, ziruh ve zişuur sahipleri olarak adlandırılan ve artık bugün bunda tereddüt edilmeyen bir yaratık silsilesi var. Ama bu silsilenin dışında yine ilahi kitaplarda buyurulduğu gibi "sizin görmediğiniz benim görevlilerim vardır dünyada" deniyor. İşte bunu gavur dediğimiz Rus bilim adamları ölçmüş.<br /><br /><br /><br />Gavur kim tartışılır!.. Herşeyi kabul edip bunların dışına çıkmayıp at gözlüğüyle meseleye bakanlar mı, yoksa din, milliyet vs adına bunları araştırmayıp bizi bu hale düşürenler mi? Ruslar "insan aura"sı dediğimiz enerjinin etrafında 1016 milyon canlının yaşadığını görüntülemiş. Yani her an bir santimle bir metre kadar etrafımızda bizi kalkan gibi "koruyan veya zarar veren" yani hayatımıza, fiiliyatımıza, halet-i ruhiyemize bağlı olarak katrilyonlarca canlı var. Bunlara "nariler, nuriler" de denilebilir. Biriyle tokalaştığınız zaman halsizleşirsiniz veya birisi size baktığı zaman yıkılırsınız. Ya da ilim meclislerinde bulunduğunuz zaman müsbet enerji yüklenirsiniz. Kötü meclislerde, kötü insanların yanında bulunduğunuz, kötü fikirlerle beslendiğiniz zaman fiziki olarak da bir şeyler kaybedersiniz. İşte kozmik bilinç bütün bunları araştırıyor ve akılları gözlerine veya midelerine inenlere anlatmaya çalışıyor.<br /><br /><br />Soru : Beyin kontrolü ve zihinlerin yönlendirilmesi konusunda yoğun tartışmalar var. Böyle bir yönlendirme veya kontrol var mı?<br /><br />CEVAP : Dünyada FM dediğimiz akustik frekansları olan mikrodalgalar, nöroelektromanyetik dalgalar, uzaktan da olsa beyinlere tesir edebilmekte, davranışlar kontrol edilebilmektedir. İki yıldır kozmik bilinci insanlara, konferanslarda, televizyonlarda, gazetelerde anlatmaya çalışıyoruz. Bunları duyan insanlar garip garip bakıyorlar. "Böyle bir şey var mı?" diye soruyorlar. Çünkü dünya insanlığının beyni kontrol altına alınmış durumda. İnsan düşünen bir varlıktır ama çeşitli yöntemlerle düşündürülmüyor.<br /><br />Soru : Peki nedir bu yöntemler?<br /><br />CEVAP : Öncelikle aldığımız gıdaların içinde hormon denilen menfi maddeler yüklüdür. İçtiğimiz coladan, yediğimiz dondurmalardan tutun da bütün ilaçlar, etler, sütlerde mevcuttur bunlar. Siz tavukların bugün nasıl yetiştirildiğini görseniz yiyemezsiniz.<br /><br />Soru : İnsanların düşünmemesi için o gıdaların içine maddeler mi karıştırılıyor?<br /><br />CEVAP : Bunların planlı yapılanı var bir de hileye kaçarak yapanlar vardır. Özel olarak bu gıdalar ülkemize gönderilir. Bir çok yabancı sigara dünyada çok çeşitli üretilir. Türkiye`ye ise ayrı sigaralar gönderilir. Onun içine ayrı katkı maddeleri enjekte edilir. O insanların doğacak çocukları, düşük ağırlıklı, hırıltılı, hastalıklı, ince kemikli, gerizekalı, şaşı olsun diye. Bunu ben demiyorum, 40 bin İngiliz doktor üzerinde yapılan araştırmalar söylüyor. Demek ki her şeyde bu sıkıntıyı duyuyoruz. Niçin yüzyıl önce bu kadar hastalık yoktu. Bir çok hastalığın virüsle bulaştığı artık ortaya çıkmaktadır. Demek ki hastalıklar ağzımızla aldığımız, bedenimize giren bu gibi şeylerle bilinçli olarak oluşturulmaktadır denilebilir. İkinci yöntem olarak; radyo dalgaları ile yapılan tahribatlardır. Uzaktan radyo dalgalarıyla beyinler yönlendirilip etkilenmektedir. Mesela elimizde bulunan cep telefonu. Telefonda artıya bastıktan sonra bire basarsanız çevrilen numara Amerika ile konuşturur, yediye basarsanız Rusya ile...1`le 7 arasındaki tuş sesi farklıdır.<br /><br /><br /><br />Aynı piyanonun tuşları gibi. Dalga boyları farklıdır, onun için sesleri farklı algılarız. Bir tuşa bastıktan sonra bizim sesimizi Amerika`ya ulaştıran nedir? İlahi metodla baktığımızda bunu taşıyanıar var. Bediüzzaman Hazretleri; "Sesler hava zerreleri üzerinde taşınır" diyor. Bunun bir ileri boyutu daha var. Hava nedir? Sadece bizim bildiğimiz hava mıdır? Seslerle, kokularla, ateşle, ışıkla, elektrikle, karanlıkla taşınır bunlar. Demek ki bunların hepsi bir yaratık. Karanlık güneşin batması değil. Bugün karanlıkta bir gözlük takıyorsunuz, insanı görüyorsunuz. Bu yeni bir boyuttur. İnsanlık bunlardan bilgisiz. Bunlar bugün mutlaka araştırılmalıdır. Güneşin ısısıyla ışığını getiren aynı olamaz. Işığını getiren ayrı bir çeşit varlıktır, ısısını getiren ayrı. Yağmur damlasını alıp getiren ayrıdır, gecenin karanlığında yıldızları görmemizi sağlayan ayrı bir çeşittir. Demek ki etrafımızda farklı dalga boylarında farklı boyutlarda, göremediğimiz o kadar çok yaratılmış varlık var ki... Mesela kozmik bilince göre virüs, bakteri, cin, şeytan, melek gibi varlıklar izafi tabirlerdir ve bunlar enerjinin farklı boyutlarıdır. Narilre ve nuriler gibi. Nazar olayı; mesela bir öküze bakıyorsunuz ne kadar güçlü diyorsunuz hayvan ölebiliyor. Onu öldüren bizim menfi bakışımız, öküzün enerjisinin buna yetmemesidir.</span></span></span></span> <o:p></o:p></span></p></span> <span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑<span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);"> (devam edecek</span></span>)</span> </span></span></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-14504518146405294862008-12-15T17:33:00.000-08:002008-12-15T17:42:34.579-08:00B'ölüm -69-(68.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUcHchx1afI/AAAAAAAAAPc/iUe9w3PeAso/s1600-h/denizde+semazen.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 278px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUcHchx1afI/AAAAAAAAAPc/iUe9w3PeAso/s400/denizde+semazen.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5280197274800318962" /></a><br /><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';"><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXIX-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></span><br /></span></p><p><span style="font-size:100%;"><strong><span style="font-family:Times New Roman;color:#000080;">Bahâeddîn</span></strong></span><strong><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"> Veled hazretlerinin zâhirî ve bâtınî mertebeleri yükselince, başta annesi, talebeleri ve akrabâları kendisine; "Başımıza pâdişâh ol. Seni korumak, emirlerini yerine getirmek için hazırız" dedilerse de, onlara; "Peygamber efendimiz; "Ben fakirlikle iftihâr ederim" buyurdu. Zâhirî saltanat tâcını giymek bize yakışmaz. Bizim yolumuz, Peygamberimize tâbi olmak ve sünnet-i şerîflerine uymaktır." buyurdu.</span></strong><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-size:100%;"><strong><span style="font-family:Times New Roman;color:#000080;">Bahâeddîn</span></strong></span><strong><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"> Veled, bundan sonra riyâzet ve mücâhede, nefsin isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmak ile uğraştı. Bu şekilde mânevî bakımdan pek yüksek derecelere kavuştu. Ne zaman vâz ü nasîhat etmeye başlasa, etrâfında binlerce insan toplanır, feyiz ve bereketlerinden istifâde ederlerdi.</span></strong><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-size:100%;"><strong><span style="font-family:Times New Roman;color:#000080;">Bahâeddîn</span></strong></span><strong><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"> Veled, sabah namazından sonra ikindi vaktine kadar talebelerine ilim öğretir, ikindiden sonra medresesine gelenlere mârifetullahtan, Allahü teâlâyı tanımakdan bahsederek insanları aydınlatırdı. Nasîhatlerinde Ehl-i sünnet îtikâdını anlatır, bozuk fırkaların inanışlarını îzâh ederdi. İnsanların, dalâlet ve sapıklık yollarına düşmemeleri, Cehennem'de yanmamaları için çok gayret sarfederdi.</span></strong><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Bid'at fırkasına mensup bâzı âlimler, aralarında ittifak ederek, Bahâeddîn Veled'i, sultâna şikâyet ettiler. Sonra; "Sultânımız! Muhammed Bahâeddîn Veled, size zâlimdir, âlimlerinize de câhildir diyor. Halkın büyük bir kısmı onun etrâfında toplandı. Vakitlerinin çoğunu onunla geçiriyorlar. Bir gün sizi tamâmiyle bırakıp, ona tâbi olacakları muhakkaktır. Eğer böyle bir şey olursa, sizin saltanatınıza ziyân gelir. Bu bizim için yüz karasıdır. Biz, size gördüğümüzü söylüyoruz. Vazifemiz sizi uyarmaktır, gerisini siz bilirsiniz." dediler. Bunları işiten sultan çok üzüldü. Çünkü Sultân-ül-ulemâ'ya ziyâdesiyle muhabbeti vardı. Fakat bu âlimlerin söyledikleri de yabana atılır şeyler değildi. Bu işin tahkîki için yakınlarından bir kimseyi Sultân-ül-ulemâ'ya göndererek; "Bütün beldelerde olan hâdiseler sizce keşfolunmakta, bütün memleketlerdekiler de tasarruflarınız altındadır. Ülkemizde bir pâdişâh var iken, ikincisinin de hükümet kurması uygun değildir. Neticede, bendenizi bir memlekete tâyin buyurursanız memnun oluruz" gibi sitemli ve uygun olmayan sözler sarfetti. Bunları Sultân-ül-ulemâ'ya söylediklerinde, buyurdu ki: "Hasedcilerin zulümlerinden hicret etmek dedelerimizin sünnetleridir. İş böyle olunca, biz de sefer eder, başka ülkelere gideriz. Buradan ayrılınca, bu memleketin başına felâketler gelir, bu ülkeyi dinsiz Tatarlar (Hülâgü'nün ordusu) istilâ ederler." buyurdu. Akrabâ ve talebelerine sefer hazırlıklarına başlamalarını söyledikten sonra, sultânın adamlarına dönerek; "Sultâna gidip bizden selâm söyleyiniz. Ona; "Biz fânî dünyânın şöhretlerine tâlip değiliz. Dünyâ sultanlığında, tâcında da gözümüz yoktur. O, bu dünyâdaki saltanatına devâm etsin." deyiniz." buyurdu.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold; font-family:'Times New Roman';">Haber etrâfa çabucak yayıldı. Bahâeddîn Veled hazretlerinin hicretini işiten herkes, malını mülkünü toplayıp, bu memleketten ayrılmaya, Bahâeddîn Veled ile berâber gitmeye karar verdi. Bütün olup bitenleri yakından takib eden sultan, çok üzüldü. Sultân-ül-ulemâ'ya şefâatçılar göndererek af diledi. Kararından vazgeçmesini istirhâm etti. Sultân-ül-ulemâ hazretleri, pâdişâhın teklifini reddetti. Fitne çıkarmadan, halkı galeyâna getirmeden şehirden ayrılmak istiyordu. Bunun için de, Cuma günü Belhlilerin bir câmide toplanmalarını arzu etti. Herkes o gün câmide toplanıp, mahşerî bir kalabalık hâlini aldı. Bahâeddîn Veled, onlara nasîhat etti, tesellide bulundu ve onlarla vedâlaştı, helâlleşti. Orada bulunanlar çok ağladılar. Sultân-ül-ulemâ, oradan yakın akrabâları ve talebeleriyle birlikte ayrıldı.</span><br /></p><p><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Nişâbûr'a geldiklerinde onlarıFerîdüddîn-iAttâr hazretleri karşıladı. İzzet ve ikrâmlarda bulundu. O sırada beş yaşlarında bulunan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Nişâbûr'da bir rüyâ gördü. Rüyâsında nur yüzlü bir ihtiyâr, kendisine, altı dallı bir gül verdi. Rüyâsını babasına anlattığında, Sultân-ül-ulemâ şöyle tâbir etti: "Altı tâne dalı olan gül, senin altı cildlik bir kitap yazacağına işârettir." Orada bulunan Ferîdüddîn-i Attâr da; "Altı dallı güle kavuşuncaya kadar bu kitap ile meşgûl olursunuz." diyerek, Mantık-ut-Tayr isimli kitabı Mevlânâ'ya hediye etti. Meğer rüyâda görülen ve kendisine gül veren kimse Ferîdüddîn hazretleri imiş.</strong></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-weight: normal; "></span></span></p><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Nişâbûr'dan ayrılıp Bağdât'a doğru yola çıktılar. Bağdât'a giderken, yol üzerindeki bütün şehirlerin sâkinleri onları çok iyi karşılayıp, evlerine götürerek çok ikrâm ve tâzimde bulundular. Bağdat'a yaklaştıkları zaman, kendilerine rastlayan bir cemâat; "Sizler kimlersiniz?Nereden gelip, nereye gidiyorsunuz?" diye suâl edince, Bahâeddîn Veled; "Allah'dan geliyoruz, Allah'a gidiyoruz, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah." cevâbını verdi. O cemâat, bu cevâbın muhabbeti ile hayretler içinde kaldılar. Bu haber, Şeyh Şihâbeddîn Sühreverdî hazretlerine bildirildi. O da; "Böyle bir zât, Bahâeddîn Veled'den başkası olamaz." buyurdu. Bunun üzerine Sühreverdî hazretleri de, talebeleri ile birlikte onu karşılamaya çıktılar. Buluştukları zaman, Sühreverdî atından inip, Bahâeddîn Veled'in ellerini öptü ve onları kendi hânesine dâvet etti. Bahâeddîn Veled, maiyetinin kalabalık olduğunu söyleyerek, özür diledi ve Müstensıriyye Medresesine yerleşti.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Bağdât'tan kâfilesiyle ayrılan Sultân-ül-ulemâ, Kûfe yoluyla Kâbe-i muazzamaya geldi. Zilhicce ayının ortalarına kadar orada ibâdet ile meşgûl oldu.Haccını îfâ ettikten sonra, Medîne-i münevvereye gelip, hasretiyle yandığı Sevgili Peygamberimize misâfir oldu. Orada günlerce gözyaşları içinde ibâdet eyleyip, Resûlullah efendimizin feyiz ve bereketleriyle şereflendi. Bir müddet orada Cennet hayâtı yaşadıktan sonra, mânevî bir işâret üzerine Peygamber efendimize vedâ edip, gözlerinden yaşlar dökerek Medîne-i münevvereden ayrıldı. Günlerce yol aldıktan sonra, Şam'a geldi. Oradaki âlimler Şam'da kalması için çok ısrâr ettilerse de, onlara nâzik bir cevâb ile Rum diyârına gitmek istediğini bildirdi. Sonra Konya'nın bugünküKaraman ilçesinin yerinde bulunan Lârende kasabasına geldi.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Konya'da bulunan Sultan Alâüddîn, Emîr Mûsâ'yı Lârende'ye bey tâyin etmişti. Emîr Mûsâ, Muhammed Bahâeddîn Veled hazretlerine çok saygı gösterdi. Onun talebesi olmakla şereflendi. Hocası Sultân-ül-ulemâ'ya bir medrese yaptırarak, yedi sene hizmetiyle şereflendi. Bahâeddîn Veled, oğlu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi, Seyyid Şerâfeddîn Semerkandî hazretlerinin kerîmesi Gevher Hanımla evlendirdi. Vefât eden hanımı Mü'mine Hâtun ile oğlu Alâüddîn'i Lârende'ye defnetti.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Emîr Mûsâ'yı çekemeyenler, Konya Sultânı Alâeddîn-i Keykûbâd'a; "Lârende Beyi Emîr Mûsâ, Sultân-ül-ulemâ'yı çok sevip, onun talebesi oldu. Ona olan aşırı muhabbetinden sizi unuttu. İsminizi bile ağzına almaz oldu." gibi iftirâlarda bulundular. Alâeddîn Keykûbâd, Emîr Mûsâ'ya mektup yazarak huzuruna çağırdı. Emîr Mûsâ durumu hocasına bildirdiğinde, Sultân-ül-ulemâ; "Sultan Alâeddîn'e gidiniz, selâmımı söyleyiniz. Sorduklarına doğru cevab veriniz." buyurdu. Emîr Mûsâ derhal yola çıkıp, Konya'da Alâeddîn Keykûbâd'ın huzuruna çıktı. Sultânın; "Ey Mûsâ! İşittiğime göre Sultân-ül-ulemâ'nın emrinden dışarı çıkmaz imişsin. Bizi ziyârete hiç gelmiyorsun. Yoksa bizi unuttun mu?" diye sitem edince, Emîr Mûsâ, Sultân-ül-ulemâ Muhammed Bahâeddîn Veled hazretlerinin üstünlüğünü, keşif ve kerâmetlerini, ilimdeki yüksekliğini uzun uzun anlattı. Âlimlere karşı aşırı sevgisi ve hürmeti olan Alâeddîn Keykûbâd bu sözleri hayranlıkla dinledi ve; "Ey Mûsâ! Sultân-ül-ulemâ böyle büyük bir âlim ve velî bir zât idi de, bize daha önce niçin bildirmedin? Onu Konya'ya dâvet ediyorum. Bizler de feyiz ve bereketlerine kavuşup, mübârek elini öpmekle şereflenelim. Lütfen gidiniz, bana vekâleten kusûrumuzun affını isteyip, muhabbetimizin çokluğunu kendilerine arzediniz. Lütfedip Konya'yı da şereflendirmelerini istirhâm ettiğimi zât-ı alîlerine bildiriniz" emrini verdi. Emîr Mûsâ Lârende'ye gelip, hocasına durumu bildirdi. Sultân-ül-ulemâ; "Müslümanın dâvetine icâbet lâzımdır." emri gereğince, bu dâveti kabûl edip hazırlandı. Konya'ya doğru yola çıktı. Sultan Alâeddîn de, yanında vezîrleri, kâdıları, âlimleri ve ileri gelen devlet erkânıyla, Bahâeddîn Veled'i karşılamaya çıktılar. Bahâeddîn Veled hazretlerine yaklaştıklarında, atlarından inip yaya olarak huzûrlarına vardılar. Büyük bir sevgiyle onu karşıladılar. El öpüp, hürmetle hâl hatır sordular. Büyük bir tevâzu ile Bahâeddîn Veled'den af dilediler. Hep birlikte Konya'ya dönmeye başladılar. Bugünkü Mevlânâ hazretlerinin türbesinin olduğu yere geldiklerinde, Sultân-ül-ulemâ; "Buradan nesebimizin güzel kokuları geliyor." buyurarak, oradaki bir bahçeyi işâret etti. Bunu işiten Alâeddîn Keykûbâd, Sultân-ül-ulemâ'ya o bahçeyi hediye etti. Bahâeddîn Veled, Konya'da bir medreseye yerleşti. Orada vâz ve nasîhat ederek, insanların kurtulması, iki cihân saâdetine kavuşması için çok çalıştı.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Bir kimse bir günah işleyip, tövbe etmeden Sultân-ül-ulemâ'nın huzûruna çıksa, gelenin durumunu hemen keşfederek; "Allahü teâlânın velî kullarının huzûruna temiz olmayan kalb ile gelmeyiniz. Bu kötü hâlleri bırakın, güzel bir tövbe ederek göz yaşları akıtın ki, günah kirleri yıkansın. Evliyânın huzûruna, günahlarınıza tövbe ve istigfâr etmiş olarak girip, onların yüzlerine Allahü teâlânın rızâsı için muhabbetle bakınız ki, onların feyz ve bereketlerinden istifâde edesiniz" buyururdu. Böylece, onların işlediği günahları söylemeden, yüzlerine vurmadan nasîhat ederdi.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Sultân-ül-ulemâ Muhammed Bahâeddîn Veled hazretleri, bir gün hasta olup, yattı. Alâeddîn-i Keykûbâd ziyâretine gelip; "Efendim! İnşâallah tez zamanda sıhhate kavuşur da devletimizin başına geçip tahta oturursunuz. O zaman zât-ı âlinizin hizmetiyle şereflenip, her ne murâd ederseniz, bütün gücümüzle size yardımcı olmaya çalışırız. Böylece Rabbimizin ihsân edeceği nice ikrâmlara ve gizli sırların keşfine nâil oluruz inşâallah." deyince, Sultân-ül-ulemâ; "Biz artık bu hastalık sebebiyle bu fânî dünyâdan hakîkî âleme göç ederiz. Fakat arkamızdan kısa zaman sonra, siz de bize kavuşursunuz. İşte orada sizinle berâber oluruz." dedi. Bundan sonra helâlleştiler. Bundan üç gün sonra bir Cuma günü, öğleye doğru Kelime-i şehâdet getirerek çok sevdiği hakîkî âleme kavuştu.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Muhammed Bahâeddîn Veled hazretlerinin vefâtından sonra, Alâeddîn-i Keykûbâd günlerce ata binmedi, sarayında tahtına oturmadı. Kuru hasır üzerine oturarak tâziye için gelenleri karşıladı. Câmilerde pekçok Kur'ân-ı kerîm hatimleri yaptırıp, öksüz ve fakirleri doyurdu, üstlerini giydirdi. Hepsinden meydana gelen sevâbı, hocası Sultân-ül-ulemâ hazretlerine gönderdi.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Sultân-ül-ulemâ'nın ileri gelen talebelerinden Seyyid Burhâneddîn anlatır: "Rüyâmda hocam Sultân-ül-ulemâ'nın türbesinden yeşil bir nur yükselmeye başladı. Genişledi, genişledi, bulunduğum yere kadar geldi. O nûrun önüne bir engel çıkmadan bütün Konya'yı kuşattı. Bu hâdise karşısında bayılıp düştüm. Sabahleyin rüyâyı tâbir ettirdim. Sultân-ül-ulemâ'nın neslinden çok muhterem kimselerin meydana geleceğini müjdelediler."</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-size:100%;"><strong><span style="font-family:Times New Roman;color:#000080;">Bahâeddîn</span></strong></span><strong><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"> Veled'in çok sevdiği talebelerinden biri anlattı: Rüyâmda, Sultân-ül-ulemâ'nın mübârek başını, Arş'a kadar yükselmiş gördüm. Ona; "Efendim! Hâliniz nasıldır?" dedim; "Oğlum Celâleddîn-i Rûmî'nin ilim ve amel nûruyla bu derece yükseklere ulaştım. Oğlumun mertebesine, bütün velîler ve melekler gıbta ediyorlar. Ondan çok memnunum." dedi.</span></strong><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(özel bölüm)</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>KİMİNLE EVLENMESİ MÜNÂSİPTİR</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-size:100%;"><strong><span style="font-family:Times New Roman;color:#000080;">Bahâeddîn</span></strong></span><strong><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"> Veled'in annesi ile babasının evlenmeleri şöyle olmuştur: SultanAlâeddîn bir gün vezîrine, kızının evlenme çağına geldiğini, bu sebeble kiminle evlenmesinin münâsib olduğunu sordu. Vezîr de tereddüd etmeden; "Sultânım! Kerîmenizi, ilim ve irfan sâhibi bir kimseye vermelisiniz." deyince, sultan tekrâr; "Bu kimse sizce kimdir?" diye sordu. Vezîr; "Âlimler arasında kızınıza en lâyık olan Hüseyin Hatîbî'dir." dedi. Sultânın gönlünden geçen kimse de bu olduğu için, vezîrinin bu cevâbına memnun oldu. O gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Ona Peygamberimiz buyurdular ki; "Ey Alâeddîn! Kerîmenizi Hüseyin Hatîbî'ye nikâh ediniz. Onu kendinize dâmâd ediniz." Bu rüyâ üzerine, kızı Emetullah Hâtunu, Hüseyin Hatîbî ile evlendirdi. Bu evlilikten, Muhammed Bahâeddîn isminde bir evlâtları oldu.</span></strong><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>HEPSİ DOĞRUDUR</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"><p> </p></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Alâeddîn Keykûbâd, bir gün Sultân-ül-ulemâ Muhammed Bahâeddîn Veled hazretlerinin bütün halka vâz ve nasîhat vermesini ricâ etti.Kaniî denilen yerde bir kürsî kuruldu. Bu yerin etrâfında mezarlık bulunmaktaydı. İnsanlar kürsînin etrâfında toplandılar. Kârîler (Kur'ân-ı kerîmi ezberliyenler) Yâsîn-i şerîfi okuduktan sonra, Sultân-ül-ulemâ hazretleri bu sûreyi tefsîr etmeye başladı. Kıyâmetin kopmasını, kabirden kalkmayı, mahşer meydanına toplanmayı, güneşin bir mızrak boyu yaklaşmasını, insanların grup grup ayrılmasını, defterlerin uçarak ele gelmesini, mîzân terâzisini, sırat köprüsünü, cezâ ve mükafâtı uzun uzun anlattı. Bunları inkâr edenlerin Cehennem'e, kabûl edip de, Ehl-i sünnet îtikâdına uygun inanıp amel edenlerin, Cennet'e gideceğini bildirdi. Öyle anlattı ki, orada bulunanlar içinde ağlamadık kimse kalmadı. O kabristanda yatan bâzı kimseler, Allahü teâlânın emriyle kefenleri boynunda olduğu hâlde kabirlerinden çıktılar ve; "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühü" dedikten sonra; "Ey Allahın velî kulu! Senin bu anlattıklarının hepsi doğrudur. Biz bu hâlleri burada yaşıyoruz, hepimiz şâhidiz." dediler ve tekrar mezarlarına girdiler. Duâ edilirken de, her kabirden iki el çıkmış olduğu hâlde âmîn sesleri duyuldu. Bu olanları, orada bulunan herkes hayretle görüp işitti.</strong></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); font-weight: normal; font-family:'Comic Sans MS';font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-family:Georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0); "><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold; ">(devam edecek)</span></span></span></span><br /></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><br /></span></p></span><p></p>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-35516858558758552602008-12-14T19:21:00.000-08:002008-12-14T19:54:02.124-08:00B'ölüm -68-(67.bölümden devam)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUXUv7bC9ZI/AAAAAAAAAO4/sdPqRhwAVpI/s1600-h/bveled.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 400px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/SUXUv7bC9ZI/AAAAAAAAAO4/sdPqRhwAVpI/s400/bveled.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5279860058031846802" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); line-height: 19px; font-size:13px;"><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXVIII-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><br /></div>Sayın Oku'yucu; Peki ,Gerçekte çok ünlü bir alimin 77. kuşaktan torunu olan Kaan'ın büyük büyük büyük dedesi, o ünlü olan alim kimdi? Aslında O'nu hemen herkesin bir şekilde "kendisinden" tanıdığını biliyorum. Bir kaç satır sonr aismini okuduğunda bana hak vereceksin sen de. O'nun sesi; O ses hiç dışarıdan gelmedi. O'nu işitecek kadar şanslı olan hiç kimseye. Yabancı değildi O, bizzat kendimizdendi, içindendi senin de. Babası eğer dönemin susuzları için bir nehir idiyse, Mevlana'nın kendisi bizzat okyanustu. Peki; dönüp duran; böyle etek entari giyen, sema yapan, bir avucu göğe -semaya bakan, diğer avuçları ise yere dönük olarak musikiyle ayin yapan semazenlerin tertemiz güvercinlere benzediği yolun kaynağı olan; Atatürk'ün cumhuriyet kurulduktan sonra bütün tekke ve zaviyeleri kapatmasına rağmen açık bıraktığı ve çok sevip saygıyla andığı bu dünyadan bir yığın hayranı olan, paylaşılamayan adam, Mevlana Hazretleri gerçekte kimdi? <span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'MS Serif';font-size:19px;"></span><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'MS Serif';font-size:19px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'MS Serif';font-size:19px;">Mevlânâ , hicri 604, miladi 1207 yılında Belh şehrinde dünyaya geldi. <span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'Comic Sans MS';font-size:16px;">Hani tam da savaşların, güç<span style="mso-spacerun:yes"> </span>için dökülen onca kanın en fala kaynadığı zamanlarda ve dönemde. Vahşi savaşçı Perslerin; Yılmadan bütün bir gün adam öldürebilecek Moğolların; kısacası kaynayan bir kazan olan barbarlığın karanlığa ruh verdiği<span style="mso-spacerun:yes"> </span>en parlak döneminde... O sıralarda tüm herkesi titreten Moğol hükümranı Cengiz; ve“okyanus” adıyla anılan timuçin’in en parlak günlerini yaşadıkları bir dönemde... Bu bir tek adam ama okyanus kadar çok askerleriyle birlikte dünyanın fethine kalkışmış, Çin’e doğru dönen moğol istilasıyla birlikte bir yandan da Pers ülkesine<span style="mso-spacerun:yes"> </span>doğru taşan bir nehrin suları gibi güç ve iktidar amacıyla sürekli bitmek tükenmek bilmeyen hırsları ve güç aşkıyla sürekli<span style="mso-spacerun:yes"> </span>savaşıyorlardı. Her taraftan kan kokuları yükseliyordu. Ölenlerin cesedleri en çok leş yiyici ve yırtıcı hayvanların işine geliyordu. Bu öyle bir hırstı ki Timuçin’in kandan oluşan okyanusunun kolları şimdiden Belh’den Kuzeye doğru bu doğan özel bebeğin anavatanını bu sular altında boğmuştu çoktan. </span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'MS Serif';font-size:19px;"><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'Comic Sans MS';font-size:16px;">Celâl, kutsanmış bir çocuktu. Bütün seçilmişlerin kutsanmışlığı gibi. Babası ve büyük babası Peygamber soyundan gelen Baha Veled ve ermiş Hüseyin İbn Ahmet Katibi’nin üzerine titrediği bir bebek olarak işte bu şartlarda dünyaya gelmişti. Tüm bir dünya coğrafyasını saran karanlığa inat bir ışık olarak... Bu ışık korunmalıydı. Savaştan, kandan, bitip tükenmez insani hırslardan, acımasızlıktan kinden nefretten; kısacası insanı tiksinç bir bataklığa gömecek olan karanlıktan korunmalıydı. Mevlana Celaleddin Rumi'yi biliriz, ismen de olsa. Şekerinden biliriz, ney'den biliriz, Konya'dan biliriz. Ya Babası Sultanül ulema kimdi peki? Mademki tanımaya karar verdik bu müstesna hayatları, birlikte bakalım hayat ağaçlarının kılcallarından köklerine kadar tarihin eprimiş yapraklarını bir bir çevirerek..</span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold; font-family:'Times New Roman';">Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin babasıdır ve hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'in soyundandır. Belh şehrinde Hatîboğulları sülâlesindendir. İsmi Muhammed Bahâeddîn'dir. Babası Hüseyin Hatîbî, dedesinin ismi de Ahmed Hatîbî'dir. 1151 (H.545)de doğdu. 1228 (H.625) veya 1231 (H.628) de Konya'da vefât etti. Annesi, Harezmşah sultanlarındanAlâüddîn Muhammed Harezmşah'ın kızı Emetullah Hâtundur.</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px;font-size:13px;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;font-family:'Times New Roman';"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';"><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Muhammed Bahâeddîn iki yaşında iken, babası Hüseyin Hatîbî otuz üç yaşlarında olduğu hâlde vefât etti. Emetullah Hâtun, oğlu Bahâeddîn'in büyümesi ve iyi bir tahsîl ile yetişmesi için büyük bir titizlik ve îtinâ gösterdi. Efendisi Hüseyin Hatîbî'den kalan kitapların bulunduğu odaya oğlunu sık sık götürür; "Evlâdım, Bahâeddîn'im! Bu kitaplar, rahmetlik babandan kaldı. Muhterem baban bu kitapları dâimâ okur, hiç elinden bırakmazdı. Bu kitaplara çok değer verir, her şeyden üstün tutardı. Onun vefâtından sonra pekçok âlim bu kitapları almak için bize geldiler. Fakat hiçbirine vermedim, bunları senin için muhâfaza ediyorum. Sen de ilim öğrenerek babanın kitaplarını anlamaya muvaffak ol ve babanın yerini tut!" derdi. Bu sözler Bahâeddîn'e çok tesir eder, büyüyünce okuyup âlim olacağını söylerdi.</strong></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></p><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong> Emetullah Hâtun, oğlunu, okuma çağına gelince ilim tahsîline verdi. Bahâeddîn, derslerine çok çalışır, devamlı kitapları ile meşgûl olurdu. Keskin zekâsı, hâdiselere karşı sürat-i intikâlinin çok fazla olması ve Allahü teâlânın yardımıyla kısa zamanda hocalarının takdîrini kazandı. Pekçok zâhirî ilimleri öğrendi. Dolayısıyla, halk arasında da tanındı, onların muhabbetlerini kazandı. Büyük Velî Necmeddîn-i Kübrâ'dan tasavvufu öğrenerek, onun dertlere devâ olan feyz ve bereketlerine kavuştu. Bâtınî ilimlerde ilerleyerek, Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin en önde gelen talebeleri arasına girdi. Muhammed Bahâeddîn, hocasının teveccühleri ile iyice olgunlaşarak, zamânının en büyük âlimlerinden ve velîlerinden oldu.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); font-weight: normal; line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Muhammed Bahâeddîn evlenme çağına gelince annesi, Harezm Sultânı Rükneddîn'in kerîmesi olan Mümine Hâtun ile evlendirdi. Onların bu evliliklerinden de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri doğdu.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Muhammed Bahâeddîn hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde öyle yüksek derecelere vâsıl oldu ki, iki cihânın güneşi, hürmetine yaratıldığımız Server-i âlem Sevgili Peygamberimiz ona rüyâsında "Sultân-ül-ulemâ= Âlimlerin sultânı" lakabını verdi. Rivâyete göre, bu hâdise şöyle anlatılır: Zamânının büyük âlimlerinden üç yüz kadar müftî ve müderris, bir gece Peygamber efendimizi rüyâlarında gördüler. Resûlullah efendimiz büyük bir kürsî üzerine oturmuşlardı. Etraflarında da binlerce velî ve âlim bulunuyor, Resûlullah efendimizi huşû içinde dinliyorlardı. Orada Muhammed Bahâeddîn, güzel elbiseler giyinmiş bir hâlde, Peygamber efendimizin hemen yanıbaşlarında ve sağ taraflarında oturmuştu. Peygamberimiz, orada bulunanlara Muhammed Bahâeddîn Veled'i göstererek; "Ey insanlar! Bugünden sonra Muhammed Bahâeddîn'e "Sultân-ül-ulemâ" denilecek ve imzasına "Sultân-ül-ulemâ" yazılacaktır." buyurdu. Sabah olunca rüyâlarını anlatmaya gelenlere, daha onlar bu müjdeyi vermeden o; "Ey kardeşlerim! Bu gece Sevgili Peygamberimizin bize ihsân buyurduğu lakabı bana müjde için geldiniz değil mi?" diyerek, onların rüyâlarını keşfettiğini belirtince, cümlesi hayran kalarak; "Allahü teâlâ ve Resûlü şâhiddir ve biz de şâhidiz ki, sen Sultân-ül-ulemâ'sın. Bundan böyle bu isimle tanınacaksın." dediler. Muhammed Bahâeddîn'e karşı muhabbetleri ziyâde olup, ona talebe olmak istediklerini bildirdiler. O da, gelen bu âlimleri talebeliğe kabûl etti. İmzâ olarak da Sultân-ül-ulemâ lakabını kullanmaya başladı.</strong></span><span style="font-size:100%;"></span></p><p><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 128); font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></span></p><span style="font-size:100%;"></span><p><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;color:#000080;"><strong>Âlimler, rüyâlarını yakınlarına söyleyince, hâdise herkes tarafından işitildi. Her taraftan ziyâretçiler gelmeye başladı. Şânı her yerde duyuldu. Halkın yanında îtibârı pek ziyâde yükseldi. Herkes huzûruna koşar, hizmetiyle şereflenmek için çalışır ve hasta kalblere şifâ olan mübârek sözlerini dinlemek için can atardı. O civarda olanlar, Sultân-ül-ulemâ'ya sabırsızlıkla koşarak, talebesi olmakla şereflenmek istediler ve murâdlarına kavuştular. Birçok müşkili olanlar Belh'e kadar gelip, aldıkları cevaplarla dertlerine derman buldular.</strong></span></p></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><span class="Apple-style-span" style=" line-height: 19px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">(devam edecek)</span></span></span><br /></span></div><div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'Comic Sans MS';"><br /></span></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-64094942824000389112008-12-13T09:40:00.000-08:002008-12-13T09:57:49.576-08:00B'ölüm -67-(66.bölümden devam)<span class="Apple-style-span" style="border-collapse: collapse; font-family: arial; font-size: 13px; "><p><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(41, 48, 59); font-family: Georgia; "><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXVII-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></span><br /></p><p>Ekrem;"tesadüfe bak", dedi. "Dünya garip rastlantılarla dolu. Ee peki şimdi<span> </span>ne yapacağız, polis ya da ambulans mı çağıracağız?"</p><p> Ekrem,<span> </span>yerde yatan ve hala baygın olan<span> </span>gencin nabzına baktı; vücudunda herhangi bir yara bere olup olmadığını anlamaya çalıştı. Görünürde bir zarar ziyan yoktu. Kan da. Ama yine de belli olmazdı. Kendi aralarında karar vermeye çalışırlarken, genç yavaş yavaş doğruldu. Bu genç yabancının, kendine geldiğini gören Ekrem;" Bakın!",<span> </span>dedi heyecanla. Hemen gencin koluna girip doğrulmasına yardım etti. Genç; yeterince doğrulduktan ve ayağa kalktıktan sonra kısık bir sesle," teşekkür ederim", dedi. </p><p>Ervin; "iyi misin" diye sordu. Kafasını 'evet' anlamında salladı genç. Kaldırıma oturttular onu. Hala baygınlığın etkisinde kendine gelmeye çalışıyordu. "Arkadaşım, iyi misin?", diye sordu Ervin. "Gel otur biraz ." </p><p>Ekrem;<span> " S</span>u ister misin?"dedi endişeli gözlerle .Bu defa da genc, kafasını 'evet' anlamında sallayarak yanıtladı Ekrem'i; "Evet..iyi olurdu". </p><p>Sercan hemen köşedeki marketten su alıp<span> </span>yanlarına döndüğünde daha bir kendine gelmiş buldu genci. Eliyle alnını ovuşturan genç gözlerini sımsıkı bi kaç kez açıp kapadı; "Sa..sağ olun" <span></span></p><p><span> </span>Ervin "neler oldu burada nasıl düştün?" diye sordu. Genç soruyu cevaplamak için kafasını kaldırıp yanıtlayacaktı ki Sercan'ın kendisine su uzatırken gördü. Göz göze geldiler." Sen..seni tanıyorum..sen şu kütüphanedeki.."</p><p><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p><p>"Evet, benim. Ben sercan ! " dedi." Kütüphanedeki<span> </span>su uzattığın<span> </span>kişiyim". Suyu,<span> </span>kendisine daha önce gencin uzattığı gibi uzatarak gülümsedi."Al, sana abu hayat sunmuyorum,yalnızca su" dedi. Gülümsedi gençte. Ervin ile Ekrem hala birbirlerine bakıyorlar, yeni yeni toparlanmaya başlayan gencin Sercan ile arasındaki bağı anlamaya çalışıyorlardı.</p><p> Ekrem; "seni bu halde bırakamayız haydi sende bizimle gel yada seni bir hastahaneye<span> </span>veya evine bırakalım?" ,dedi dostça bir şekilde." Bu arada ben Ekrem.." </p><p>"Yok hastahaneye<span> </span>gerek yok. evime de kendim gidebilirim. Ben de..bende.." yüzü birden asıldı. Kim olduğunu anımsayamadığını fark etti..Alnını ovuşturup kendisine meraklı gözlerle bakan bu üç arkadaştan başka, kendisi dahil kimseyi anımsayamadığını fark etti.</p><p><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p><p>Kendisini anımsayamayan bu genç<span> </span>aslında 20 yaşında<span> </span>ve çok önemli bir alimin 77. Kuşaktan torunuydu.<span> </span>Soy ağacında yer alan<span> </span>pek çok önemli kişi bulunmasına rağmen<span> </span>yanında yetiştiği, aile dahil<span> </span>olmak üzere onun varlığından<span> </span>haberdar olan sadece 8 kişi vardı. O'nun<span> gerçekte </span>Kim olduğunu bilen<span> </span>sekiz kişi. Bu sekiz kişinin yedi tanesi<span> </span>son derece gizli bir grupta yer alıyordu. Kendisini<span> </span>korumakla da görevli<span> </span>olan bu<span> </span>7 kişinin aksine 8. Kişi<span> </span>onun "O" olduğunu biliyor ve ait olduğu<span> </span>şeytani tarafın önündeki bu en güçlü<span> </span>ve kesinlikle durdurulması gereken kişiyi<span> </span>yok etmesi gerektiğini biliyordu. </p><p>"Seçilmişlerin incisi" anlamına gelen<span> </span>bu şahıs 77. Kuşaktan<span> </span>erkek olacaktı.<span> </span>Kara<span> </span>Kehanet<span> </span>böyle diyordu. Nihayet<span> </span>kendilerinden öncekilerin<span> </span>uzun uzun tarif ettiği<span> </span>tasvirlediği özelikleirni anlattıkları<span> </span>bu engeli<span> </span>ortadan kaldırma görevi kendi sorumluluğu dahilindeydi. Bu nedenle<span> </span>7'ler konseyinin<span> </span>büyüleri ve ifritlerin de yardımıyla birlikte O'nu bulması ve bir an önce ortadan kaldırması gerekiyordu. Nedense bir kaç saat <span> </span>öncesine kadar<span> </span>enerjisel bilinç bağlantısı<span> </span>sanki bıçakla kesilmiş gibi birden kesilmişti. İnternetin kopması gibi.<span> </span>Bu kopuşun<span> </span>savurduğu <span> </span>arama ve tespit etme sensörleri<span> </span>O kişinin bulunduğu<span> </span>yeri de saptırmıştı. Kesinlikle O'nun la aynı şehirde olduğunu biliyordu. Ama bu şehir<span> </span>birini bulmak için yine de yeterince büyüktü ve bu seneler alabilir hatta belki de<span> </span>engel olmak için<span> </span>geç bile kalabilirdi. </p><p>Kan ustası Rahan'ın O'nun peşinden gönderdiği Erkan'ı getirdi aklına. Büyüyle tam bir<span> </span>av köpeği gibi<span> </span>enerji izini sürecek ve onu bulduğunda<span> </span>ya işi kendisi bitirecek yahut da<span> </span>etkisiz hale getirip<span> </span>yok etme işlemini<span> suikastçısının </span>ustası Rahan'a bırakacaktı. Nasıl olursa olsundu, yeter ki bitsin, engel ortadan kalksın'dı. Sona bu kadar yakınlaşmışken;<span> </span>yüzyıllardır gelen planları alt üst edebilecek birinin<span> </span>varlığının düşünülmesi bile yeterince can sıkıcıydı. Son pürüzde<span> </span>ortadan kalktığında<span> </span>artık<span> </span>büyük planın gerçekleşmesi için geri sayıma başlayabilirlerdi.</p><p><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p><p>Tüm bunlardan ve dahası kendisinden habersiz , kim olduğunu anımsayamadan yatan çocuğun adı Kaan'dı. 20 yaşında durgun bir yüzü olan gözleri kahverengi ve derin bakan<span> </span>çekik gözlü yörüklere benziyordu. Klasik Türk tipi bir yağızlığı ve yakışıklılığı vardı. Elleri<span> </span>biçimli ve düzgün, dudakları<span> </span>sözleri çok hatmeşmiş ve suskun bir ifadeden ibaretti. Bu yüzden de<span> </span>bilgin bir görünüşü vardı.<span> </span><span> </span>3 yaşlarındayken<span> </span>oynamak için çıktığı bahçesinden<span> annesinin yemek bakmak için kısa bir süreliğine mutfağa gitmesini fırsat bilen </span>siyah<span> </span>çarşaflara bürülü bir kadın tarafından kucaklanıp kaçırılmış ve<span> </span>tanımadığı bir çifte satılmıştı. Kendisini satın alan çift oldukça<span> </span>zengin ve<span> </span>çocukları olmayan<span> </span>bir karı kocaydı. Kaan, hayatını bu çiftin yanında gerçek ailesinden bir şekilde koparılmış olarak yaşamak zorunda kalmıştı.</p><p><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(102, 0, 204); font-family: Georgia; ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑(Devam edecek)</span><br /></p></span>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-87155909866480898692008-04-15T08:00:00.001-07:002008-12-11T23:25:09.153-08:00B'ölüm -66-(65.bölümden devam)<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(41, 48, 59); font-size: 13px; "><div><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color: rgb(255, 0, 0); "><strong>B'ölüm -LXVI-</strong></span><span style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></div><div>"...zunuz var mı?" Duyduğu sözü anlamlandıramadı Ervin. Dalıp gittiği anılarından bir anda sıyrılıp. </div><div>"Başka bir arzunuz var mı" diye yineledi, gözlerinde çalışmaktan iyice bunalmış bir delinin uysal bakışları okunan garson. Ervin kendine geldiğinde Ekrem Eva ile nasıl tanışıldığını analtmayı henüz bitirmişti, alal acele garsonu başlarından savdılar. Ervin saatine bakıp , "kalkmalıyız artık" dedi. Ekrem de başıyla onayladı Ervin'i. İkisi birden sanki sözleşmişcesine " derneğe.."dedi biri, "bizimle gelir misin diyecektik" .Gülümsediler. Birbirlerini tamamlayan böylesine sıcak bir dostluk görmek Sercan'ın içini hem burktu hemde hoşuna gitti.Kendi dünyasındayken yalnızlığını bile bilmiyor olması, yalnızlığı dayanılır kılmıştı. " Seve seve çok isterim.." Birlikte kalkıp hesabı ödediler.<br /></div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></div><div><p class="MsoNormal">Sercan kafeden Dr.Eko'nun ve Ervin'in davetlisi olarak derneğe doğru giderken yeni arkadaşlarıyla kurduğu iletişimden dolayı keyifliydi. İçinde coşkulu ılık bir duygu yeni yeni alışmaya çalıştığı<span style="mso-spacerun:yes"> </span>vücudunda bir yaz esintisi gibi dolanıyordu. Yolda yürürken Ervin cakalı bir<span style="mso-spacerun:yes"> </span>hareketle sigarasını yaktı. Ekrem’e; " hadi kestirmeden gidelim, kafede çok zaman kaybettik", dedi. 'Olur' anlamında başını salladı<span style="mso-spacerun:yes"> E</span>krem. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. Sercan’a dönüp;" şu yoldan gideceğiz, gerçi bu akşam saatlerinde bu ara sokaklar biraz tehlikelidir , gaspçısı tinercisi..” sözünü tamamlayamadı. Yüz kasları korkuyla gerilmiş panik halde neredeyse yarı çıldırmış gibi gözlerinde korku ve şaşkınlık <span style="mso-spacerun:yes"> </span>koşan iki kişi, oldukları yerde kalakalmalarına neden oldu. Koşan tipler yanlarından hızla,<span style="mso-spacerun:yes"> </span>sanki onları görmeden geçip gitmişlerdi. Üçü de şaşkındı. Neler olduğunu anlamak için koşarak uzaklaşan bu iki ölesiye korkmuş kişinin ardından dönüp baktılar bir süre. Gözden kısa zamanda kayboluveren bu iki kişinin ölesiye korkmalarının sebebi neydi acaba?</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p> <p class="MsoNormal">"Bu ikisi neden kaçıyorlar ki?” diye sordu Ervin Ekrem’e. Sercan ile Ervin’de şaşırmış anlamaz gözlerle birbirlerine baktılar, ardından da sapacakları ara sokağa çevirdiler yüzlerini. İri yapılı, çirkin suratlı 25 yaşlarındaki adamla , sıska yamuk burunlu, esmer, siyah gözleri yuvalarından fırlamış gibi görünen diğeri korkudan bembeyaz kesilmiş yüzleriyle hayalet görmüş gibiydiler. Ervin, gitmekte oldukları yolun ilerisinde kendilerini de bekleyen, kaçan adamların gördüğü hayaletin hala orada olup olmadığını anlamak için gözlerini kısıp daha dikkatli görmeye çalıştı. ”Ne dersiniz kaçtıkları yoldan gidecekmiyiz?” ,diye sordu diğer ikisine. Sesinde korku olmasa da tedirginlik mevcuttu. Ekrem durdukları yerde koşarak kaçan bu iki garip adamın peşinden gelecek o “şeyi” bekledi. </p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p><p class="MsoNormal">Korkunun<span style="mso-spacerun:yes"> </span>meraka yenik olduğu zamanlar vardır. Üç arkadaşta bu yenilginin üzerine basıp yollarına devam etmeye karar verdiler. Köşeyi döndüklerinde sokağın ortasında<span style="mso-spacerun:yes"> </span>baygın bir siluet gördüler. siluet 22 yaşlarında yakışıklı, esmerce bir gence aitti. İyi giyimli oluşu, yüzü onun iyi bir aileden geldiğini, en azından maddi durumunun iyi olduğunu gösteriyordu. Bayılıp yattığı<span style="mso-spacerun:yes"> </span>yerde; vücudunun bir metrekarelik alanı dahilinde asfalta işlenmiş çember<span style="mso-spacerun:yes"> şekli</span> vardı. Yattığı yerdeki bir metrekarelik çemberimsi iz sanki bir metrelik koca ve sıcak bir kürenin asfaltı eriterek bıraktığı iz gibiydi. Gördüğü izi tereyağının üzerine haşlanmış yumurtayı bastırdığında çıkacak olan ize benzetti Ekrem. Sercan, Ervin ve Ekrem;<span style="mso-spacerun:yes"> çemberin tam ortasında </span> yatan gence yaklaştıkların da Sercan; ” Bu O”, dedi.”O’nu tanıyorum” .</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /></p><p class="MsoNormal">Sercan’ın söylediği<span style="mso-spacerun:yes"> </span>cümleyle şaşkınlıkları biraz daha artan Ekrem ile Ervin dönüp Sercan'a baktılar.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Sercan'ın bu garip yabancıyı tanıması onları daha da şaşırtmış ve biraz da tedirgin etmişti sanki. Ervin,” nasıl tanıyorsun? Arkadaşın mı yani?” diye sordu. " Hayır", dedi Sercan pek sayılmaz. "Bu dünyaya düştüğümde..", duraladı, "yani kütüphanede sandalyeden düştüğümde bana yardımcı olmuştu. Su uzatmıştı. Oradan tanıyorum”</p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 204); ">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">(devam edecek)</span><br /></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">NOT:çok uzun zaman olduğunu biliyorum maceraya başlayalı. Ancak işlerim dolayısıyla biraz da uzak kalmak için dışardan bakabilmem adına, mesafeyi çoğalttım. Bu kısma kadar okuyan birileri olduysa ve sevdiyse en azından yorum yazar ummuştum ama sanırım pek sevilmiş olmamalı. yine de neredeyse yüzde 80'nini bitirdiğim Azraile Şaka Kabilesi'nin geri kalan bölümlerini istek olursa yayınlamaya devam edeceğim. </span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(255, 0, 0);">saygılarımla. Güneş Ener</span></p></div></span>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-42239580848741328272008-04-09T13:48:00.000-07:002008-04-15T07:59:56.096-07:00B'ölüm -65-(64.bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm -LXV-</strong></span><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Masanın üzerinde duran heykelciği eline aldı Ali Bey. Evirip çevirdi, normalde olması gerekenden daha yoğun ve ağırdı heykelcik. Gümüşten yapılmışa benzese de dokunduğunda uyandırdığı his gümüşün uyandırdığı his değildi. Araştırma yapmak için tanıdıklarına başvurması gerekecekti. Heykeli kitabın yanına dikkatlice bıraktı. Ardından kitabı eline aldı. Kitabın kapağını açtığında yüz üstü uyuyan bir kızın profilini gördü o da tıpkı Ervin'in gibi. Kitapta kızın olduğu resmin harf gibi bir takım sembollerden oluştuğunu fark etti. Daha önce görmediği bilmediği bir dilde yazılmıştı kitap. Garip bir dokusu vardı. Mürekkebi, kağıdı-tabi kağıt denilebilirse -kokusu farklıydı. Oğluna dönüp telefonu getirmesini istedi. Bu alfabeyi ve dili dünyada bilen bir kaç kişi var ise mutlaka bunlardan biri "O" idi. Eva De Vitray Meyerovitch.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Dünyanın en önemli kadın bilimadamlarından biri olarak kabul edilen bu kadın pek çok dili bilmesinin yanı sıra; 1-tasavvuf antolojisi 2-mevlâna ve tasavvuf 3-konya ve kozmik raks (sema) 4-mekke 5-evliya menkıbeleri 6-islâm’da ibadet 7-islâm’ın güler yüzü 8-mesnevî – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 9-fîhi mâfih – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 10-rubailer – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 11-dîvan – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 12-câvidnâme – muhammed ikbal (farsça’dan tercüme) 13-gülşen-i raz – şebüsteri (farsça’dan tercüme) gibi pek çok eseri mevcuttur.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Peki,Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch kimdir? Fransız aristokrasisi içinde doğmuş, Anglikan bir büyük anne tarafından Katolik mezhebinde yetiştirilmiş ve bir Yahudi'ye eş olan bu hanımefendi, seçkin tabakaya mensup çocukların okuduğu okullarda eğitim görmüş. O bir profesör; bir çok ülkenin pek çok üniversitelerinde dersler, konferanslar vermiş. Fransa'nın dünya çapında en saygın bilim ve araştırma kurumu olan İlmî Araştırmalar Millî Merkezi'nde yönetici ve uzman olarak çalışmış. Yüzyılımız'ın en ünlü bilim ve fikir adamlarını yakından tanımış, kendileriyle ortak çalışmalar yapmış. İkbal'i, islâm'da Dinî Düşüncenin Yeniden İnşası'ndan okumuş. Bu kitabı okurken, İkbalin Üstad'ım dediği Mevlâna Celaleddin Rûmî'yi keşfetmiş. Mevlâna'yı keşfettikten sonra müslüman olmuş. İkbal'i, Mevlâna'yı, İslâm'ın güleryüzünü Batı'ya tanıtabilmek için klâsik Farsça'yı, Arapça'yı öğrenmiş; bundan sonraki hayatını buna adamış.<br /><br /><span style="color:#6600cc;"> ๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />İşte kendi ifadeleriyle Prof Eva de Vitray-Meye-rovitch: 'Çevremi kuşatan gelenekçilikten ıstırap duyuyordum ve sıkıntılarımı rahiplerime anlatacak olsam, bana hepsi de aynı şekilde şüphelerden uzak durmamı öğütlüyor ve bu şüpheleri benden gidermesi için Rabbime dua etmem gerektiğini söylüyorlardı. 18 yaşıma gelip de felsefe okumaya başlayınca, duyduğum bu huzursuzluk dayanılmaz bir hal aldı. Bu şartlarda gidip kudas âyini yapmak bana nâhoş görünürdü. Onun için hepsinden vazgeçmeyi tercih ettim. İlişkimi kökünden kestim.' Mistikleri okuyarak ve Hind felsefesini öğrenerek inanç boşluğunu doldurmaya çalışır ancak başarılı olamaz.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />'Mutlak'ın susuzluğunu çekiyordum ve hayli huzursuzdum. Benim hâlim, daha ziyade, geceleyin kendisini duyacak birini arayan bir geminin attığı imdat işaretini andırıyordu.' İmdat işaretinin cevabı, Bilimsel Araştırmalar Millî Merkezi'ndeyken gelir. Esaslı dostlarından biri olan İslamabad Üniversitesi rektörünün yıllar sonraki ziyaretiyle kendisi için yeni bir dönem başlar: Uzun zaman konuştuk. Yanımdan ayrılırken, bana küçük bir kitap uzattı ve şöyle dedi: Sizin dinî meselelere her zaman ilgi duyduğunuzu biliyorum. Şu kitabı bir okuyun; bu, bizim büyük üstâdımız İkbal'in önemli bir eseridir.' Bir süre sonra sadece göz atmak niyetiyle okumaya başladığı bu kitabı çok sever, sorularının cevap bulduğunu görür. Bu kitabı o kadar sever ki hemen tercümesine girişir: 'Müslüman olmuştum, hem de hiçbir şeyi inkâr etmeden. Ne Tevrat'ı inkâr ediyordum, ne de İncil'i. Sadece beni her zaman rahatsız etmiş olan hususları, konsillerin kararlarını, Allah'ın şu gibi veya bu gibi olduğuna karar vermek için Roma 'da toplanmış o beylerin dogmalarını bir tarafa bırakıyordum.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />'Müslüman olduktan sonra İkbalin, Mevlâna'ntn arkasına düşer, izlerini takip eder; bu iki önemli insanın yaşadığı coğrafyaları tanır: 'Benim için İslam'ı keşfetmek, kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime tekrar kavuşmak gibi bir şey oldu. Benim kendimi evimde hissettiğim yegâne ülke, meselâ Paris değildir; ben Paris'te hayran hayran dolaşan bir turist gibiyim. Kendimi gerçekten evimde hissettiğim tek ülke. Türkiye'dir; Türkiye'ye ayak basınca, evine tekrar kavuşan bir kedi gibiyimdir.'<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />'Mevlâna'nın mesajının oldukça âcil ve oldukça evrensel olduğunu düşündüğüm için hayatımı ona vakfettim' diyen Prof Eva de Vitray-Meyerovitch'le yapılan uzun bir röportaj olan İslâm'ın Güleryüzü kitabı bazı sorular geliştirmiyor değil. Son zamanlarda hoşgörü ve diyaloga çokça vurgunun yapıldığı, Ortadoğu merkezli İslâmî görüntülere alternatif olarak 'Türk veya Anadolu Müslümanlığı' gibi kavramların tartışıldığı ülkemizde, İslâm'ın Güleryüzü ismi, yabancı gelmiyor. Kitap, bu tezlere destek bir çalışmadır demiyoruz, ancak zihinlerde bazı sorular geliştiriyor: Meselâ İslâm'ın bir başka yüzü de mi var; varsa diğer yüzü nedir? Yazarların kitabın giriş kısmında söylediklerinden alıntıladığımız cümlelerinden, İslâm'ın güleryüzünün dışındaki diğer yüzünün, İran ve Ortadoğu merkezli İslâmî yorumların olduğunu anlıyoruz. Şu cümlelerde bu çok daha belirgin: 'Müslümanlar ile ilk karşılaştığımızda son derece kaygılıydık. İmam Humeyni'nin akıl almaz sözleri henüz kulaklarımızda çınlıyordu. Derken şimdi karşımızda Müslüman olmuş siz (Prof. Eva de Vitray-Meyerovitch) varsınız ve siz bize yalnızca evrensellikten ve sevgiden söz ediyorsunuz.'<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Kitapta, Mevlâna ve İkbalin anladığı ve yaşadığı İslâm (sûfilerin İslâm'ı-İslâm'ın güleryüzü) ideal İslâm olarak kabul edilirken; hoşgörüsüz, şiddet yanlısı, zorla ihtida ettiren, aşırı derecede katı ilkeci ve kadınları köle mesabesine indiren dinî (!) yorumlar ise İslâm olarak kabul edilmiyor (veya İslâm'ın güleryüzü dışındaki yüzü olarak tanımlanıyor.) Şöyle deniliyor: 'Kemikleşmiş veya gerici olan İslâm'ın kendisi değildir. Kemikleşen veya gerici olan, İslâm'ın izinde gitmeyen sosyolojilerdir.' Prof Eva de Vitray-Meyerovitch burada sosyolojiye; coğrafyanın reel gerçekliğini, hayatın içinde edinilen duruş biçimini, bakış açısını yüklüyor. İslâm'ın güleryüzü dışında bir başka yüzü yoktur demeye getirerek, eğer varsa diyor, bunu o coğrafyanın İslâm'a getirdiği bir yorum olarak değerlendirmek gerekiyor. İslâm'ı yeşil düşman kategorisine sokan ve bunu milletlerarası haber ajanslarının geçtikleri görüntülerle besleyen Batı'nın, sanal bir gerçekliği inşa ettiğinden bahsetmek mümkün. Ancak İslâm'ın maruz kaldığı bir tehlikeyi; kuralcı, şekilci, donmuş hâle gelmiş bir durumunu da görmezlikten gelemeyiz.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Burada Halûk Güngör'ün, Burhan Bozgeyikin Meşhur Zalimler kitabından hareketle yazdığı bir yazıya (Çatışmacı Dilin Zihniyeti/Matbuat-Mayıs '98) dikkat çekmek gerekir. Sayın Güngör sözko-nusu yazısında, inançlarımızın özüne ilişkin ciddi bir sapmadan bahsederken şu tespiti yapıyor: İlâhî kaynaklı dinlerin ahlâk, adalet, hak, barış, suhûlet, sükûnet, huzur. vecd, coşku.. gibi 'İyiliğe dair güçlü bir manevi kasırga estirmesi beklenirken, karşımızda bir dolu husûmet, düşmanlık, kin, garaz, öfke, vahşet, yıkım.. gibi 'kötülüğe ait bir hayalet buluyoruz. Basit bir ifadeyle 'Hayy' tecellisi ve hayata ait olma (biyofiliya-hayatseverlik) yerine; hayatı söndürme ve yoketmeye (nekrofiliya-ölüsevici) endekslenmiş bir hastalık bu.'<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Modemizme sathî cephe alış, müslümanların zihinlerini modernizmin yöntemlerine bulaştırıyor. Sürekli düşmanlık duygusunu canlı tutmaya çalışan ve sürekli 'kötü ötekiler üreten bir zihni durumdan, İslâm'ın bir din olarak ferdin içinde inşa ettiği 'olumlu'bir 'iyilik, hayr, doğruluk timsali' olduğunu ortaya koyma hâline sıçramak durumundayız. İslâm'ın Güleryüzü kitabı bu anlamda önemli bir çalışma; Allah'ın hayat veren 'Hayy' sıfatının tecellisi İslâm'ın altını bir kere daha çizdiği için..<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑๑۩۞۩</span> <em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(devam edecek)</span></em>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-53243107180057017422008-04-07T07:33:00.000-07:002008-04-15T07:13:20.415-07:00Bölüm -64-(63.bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span> <span style="color:#ff0000;">B'ölüm -LXIV-</span><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(63.Bölümden devam)</em></span><br />"Uyan Ervin , Uyan" dedi babası. Sıçrayarak irkildi Ervin. Bağırarak çığlık çığlığa. Babası oğlunun sesinden neredeyse araba hakimiyetini yitirecek ve kaza yapacaktı. Direksiyonu sola kırıp durdu acı bir frenle. "Ervin, neyin var?, iyi misin?" Gözlerinden akan yaşı elinin tersiyle sildi. "Baba!". Ervin hala kendisini arabada evlerine giden yolun başında birden bire uyanıverişini anlamaya çalışıyordu." Kötü bir rüya mı gördün Ervin , Sakin ol. Artık kocaman bir adam oldun. Bir erkek korkusuyla baş etmeyi öğrenendir. Sen de öğrenmelisin. Hem korkma yanındayım", diye sakinleştirmeye çalıştı oğlunu Ali Bey. Oysa kendisi de nedenini bilmediği bir şekilde ürkü taşıyordu içinde. "Sehrengiz Mağarası", Hazine ya o ..o vikingler? " , dedi kekeleyerek Ervin. Alt üst dudağında küçük bir uçuk filizlenmeye başlamıştı bile.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Babası, gördüğü kabusun şokunda olduğunu düşünerek saçlarını karıştırdı eliyle." Mağaraya giremedik. Geçen haftaki depremde girişi kayalar tarafından iyice kapatılmış. Üzgünüm oğlum."<br />"Ama ben.." Ervin devam edemedi.Aklı o kadar çok karışmıştı ki.<br />"Sen öyle yorgundun ki, seni uyandırmadım. Sadece başka giriş olup olmadığına bakmak için çevreyi kolaçan ettik ve işte geri dönüyoruz. Bir dahaki geziye kadar şevkini saklamalısın oğlum" dedi Ali Bey.<br /><br />Ervin, derin bir nefes aldı ve aldığı derin nefesle polarının altında sakladığı kitabın nefesini de hissetti. Gözlerini iri iri açarak elini hemen karnına götürdü. Elini götürdüğünde kitabın eski deri cildini duyumsayarak babasına döndü. "Baba ..beni dinlemelisin"<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Babası garip bir önseziyle oğlunun yüzüne baktı. Gördüğü ifadeden yüzüne ciddi bir ifade ve hüzün gelip yerleşti. Oğlunu mutlaka dinlemesi gerektiğini biliyordu. "Peki, ama önce eve gidelim, annen merak etmesin ",dedi.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Sayın Oku'yucu, genelde anne ve babalar kendileriyle ve kendi hayatlarıyla o kadar ilgilidirler ki yanıbaşlarında uğurlarına hayatlarından vazgeçebilecekleri evlatlarını dinlemezler hatta bazen görmezler bile. Ancak bu gözden kaçırdıkları hata oldukça kötü sonuçlar doğurabilecek pek çok yanlışında ilk adımı olabilir. "<span style="color:#336666;"><strong>Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir</strong></span>", diyordu bir yazar. Hakikatende her ne kadar niyetimiz iyi olsa da bazen iyi olmaya yetmeyebiliyor. Çağın en büyük eksiklikleirnden birini bir kez daha vurgulamak gerekirse iletişimsizlik anne babaların çocuklarını, çocuklarında anne ve babalarını "anlamalarına", anlaşmalarına engel olabiliyor. Bu da gittikçe sadece sorunlarla karşılaştıkça iletişim kurmalarını- ki genelde bu kavga, öfke patlamaları negatif değerler dahilinde bir iletişim oluyor- sağlıyor. Ardından iyice gerilen ve gerildikçe de incelen bağ birden bire kopabiliyor. Evrende hiç boşluk yoktur aslında. Herşey ama herşey bir yer kaplar, öyle yada böyle. Kaplanılan yer terk edilmeye doğrulandığında oluşan boşluğpa hemen başka bir şey yerleşiverir. Ozmoz ve difüzyon gibi kimya da ki. Bu nedenle Ali Bey'in oğlu her ne kadar kendi mantığına uygun olmayacak şeyler söylecekse de onu ciddiye alıp birey olarak değer verip dinlemek için zaman ayırması oldukça önemli bir davranıştı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br />Eve vardıklarında sessiz ce yemeklerini yediler. Hatta annesinin hep birlikte seyretmekten keyif aldığı diziyi bile birlikte seyretmeyip babasının çalışma odasına geçtiler. Ali Bey, karısına işi olduğunu Ervin'e de dersiyle ilgili yardım edeceğini belirtti. Odaya geçtikleirnde Ervin , başından sonuna kanat'ta, çadıırında gördüğü rüyadan Şehrengiz Mağarasına değin ne görüp yaşadıysa hepsini tek tek anlattı. Babası Ervin'i dinlerken yüzü garip bir hal almıştı. Bazen şaşkın bazen meraklı ve ilgili bazen de ürkmüş gibi bakıyordu oğluna. Ervin gördüklerini anlattıktan sonra ," baba bir an için deliriyorum sandım ama..." dedi ve sonra polarından cebindeki küçük heykelciği çıkarttı ve yanında getirdiği kitabı da babasının masasının üstüne koydu. Ali Bey, gördükleri karşısında şaşkın bir vaziyette kalakalmıştı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span> <em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(Devam edecek)</span></em>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-90169116508084723392008-04-04T23:45:00.000-07:002008-04-07T07:33:50.266-07:00B'ölüm -63-(62. bölümden devam)<span style="color:#993399;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span> <span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm -LXIII-</strong></span> <span style="color:#993399;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">( 62.den devam)</span></em><br /><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMAZF461u9hX2YN5wQfaNFv1csl5fb9OhPSOacxYKMe4MYPTXljmCodjId8oeiX_Mor9m9Wi1GV8cCxCStt0eLW4_S56PUYKTZZ9erh628e22h4HZItDoetZNNnBZ_I_VsOhiNYdCz_buv/s1600-h/eyeFaceL.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185654099839281234" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMAZF461u9hX2YN5wQfaNFv1csl5fb9OhPSOacxYKMe4MYPTXljmCodjId8oeiX_Mor9m9Wi1GV8cCxCStt0eLW4_S56PUYKTZZ9erh628e22h4HZItDoetZNNnBZ_I_VsOhiNYdCz_buv/s400/eyeFaceL.jpg" border="0" /></a> <strong><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></strong><br /><br /><div>Sayın okuyucu bu kadar mitolojik bilgi yeterli. Aslında insanların unuttukları hafızalarında yer alan "duygu"ların kendilerini insanların anlayabileceği şekillere somutlamalarından oluşmuş mitlere baktığınızda işaret ettikleri bir yan görürsünüz. Belli mesajları ustaca gizleyip bilinçaltına ileten bu mitlerin doğru çözümlemeler yapılarak doğru şekilde anlaşılması oldukça önemlidir. </div><br /><div></div><br /><div>Ervin'i en son nerede bırakmıştık? Ah evet, Sellsozo'nun kapısı açılmış ve babası ile birlikte Şehrengiz Mağarasındaki hazineyi bulmuşlardı. Devam edelim o halde. Zira size Ervin'in Hukato harfiyle başlayan tableti nasıl bulduğunu anlatmak için Sercan'ı ve Dr. Eko'yu yeterince beklettim kafede. Ervin'in beyninde bütün bu olup biten hızla geçse de -en fazla bir kaç saniye-anımsadıkları ve yaşadıklarını anlatmak tüm ayrıntılarıyla oldukça zaman aldı.</div><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br /><br /><div>Ervin'de ortadan ikiye ayrılmış iki kanatlı kapının ortasındaki yarım yüzdeki gözün oynadığını görüp şaşkınlıkla babasına söyleyecekken cümlesini tamamlayamadı. Kafasını babasından, babasının baktığı yere çevirdiğinde mağaranın en geniş odasının sarkıtlarla dolu, sütunlarla dolu bu bölümünde birbirinden güzel, görkemli ve ışıl ışıl parlayan hazinenin büyülü manzarasına kendisini kaptırmaktan alıkoyamadı. Ali Bey, diğerleriyle birlikte şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra "İşte..Son yüzyılın arkeolojik buluşu!" dedi. </div><br /><div>Herkes çok mutluydu, gülenler, heyecandan titreyenler, gözlerinin gördüğünün gerçek olduğunu anlamak için hazinelerin içinde yer alan kolyelere, bileziklere, takılara, taçlara; altından gümüşten, zümrütten, elmastan ve daha pek çok değerli taştan yapılma eşyalara dokunup ellerinde hissedenler, neredeyse tam bir hayranlık çılgınlığı yaşayanlar..Babası Ervin'e döndü;"Bunu asla unutma. Hayatının en önemli günü bugün"</div><br /><div></div><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><br /><br /><div></div><br /><div>Ervin ise bütün o hazinenin görkemi içinde odanın köşesinde tahtadan mütevazi bir sandığa gözü ilişmişti ve o sandıkla ilgiliydi... Babası elemanlarına ne yapmaları gerektiğini söyleyip komutlar verirken Ervin sandığa doğru yürüdü. Sandığa dokunmak için elini uzattı. Sandığın kapağı otomatik sensörlü kapılar gibi daha kendisine dokunmadan açıldı. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185693175451740274" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpAWw911VPORN7mThq9Q5DZ2ii9Sn1k9H-WEIcViiYcPjcWsW0lFgj0aw3dmBQYT5NTzOVD-ZemLiomT_0LkMgSCIaSWaSjMw8FUyo-pLscS61aWYt5qHkLspTuOeSWBarf97GCW8qo4fP/s400/kitab%C4%B1n+ba%C5%9Flang%C4%B1c%C4%B1.jpg" border="0" />Derisi simsiyah bir kitap vardı sandığın içinde. Üzerinde ise garip harflerle kaplı bir yazı vardı. Kitabı eline aldı ve açtı Ervin. Kitabın içini açtığında yazıların bir an görünüp kaybolarak uyumakta olan bir kız çocuğunun suretini gösterdiğini gördü şaşkınlıkla. Hemen kitabı kapadı. Kitabın kendisine dair siyah bir ışınımı olduğunu gördü ardından Ervin. Sanki Kitap canlıydı, nefes alıp veriyor gibi derisi inip kalkıyordu. Çok yavaştı ve sadece çok dikkatli baktığınızda ancak bu nefes alıp verişe benzettiği hareketi fark edebilirdiniz. Aklından büyücü merlin'in kayıp kitabına benzediğini düşündü. Çocukken seyrettiği bir çizgi filmden yola çıkarak. Oysa bunun da yunan mitolojisindeki pek çok öykü gibi gerçekdışı uydurma bir efsane olduğunu biliyordu. Kitabın hemen altında garip bir de gümüş biblo vardı. Aslında sekize benzeyen bir kaide üzerinde birbirine zıt pozisyonda dirseğe yakın bir yerden kesilmiş ve yontulmuş iki kolun heykeliydi bu. Kolların birbirine zır duruşu ve ellerin avuçlarının gökyüzüne doğru çevrili oluşu Ervin'de dua ediliyor yada dileniliyor gibi bir izlenim bıraktı.</div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5186509567130331362" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEXWJHw8BFAkgiD8PKZeaspzlO_VjPBIAD9ovWXO2UZ-MfnxCxXy_KrlkJxX7WGGniq9Kf5OCJ1UQ82fmFMmdFCuAV6m_A9vjiDATLLXi3j8Tl1AnUWmeqYiCnGC5RtHkDAnjgMP5V6F5x/s400/9991472681.jpg" border="0" /><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Kitapla birlikte bu küçük heykelciği aldı Ervin. kitabı göğsünün olduğu yere; kapşonlu en sevdiği ve sırtından çıkartmadığı polarının fermuarını açıp, beline pantolununa sıkıştırarak kitabı iyice yerleştirdi. Kitap vücuduna değdiğinde sanki kendisiyle birlikte daha rahat ve uyumlu nefes alıp veriyormuş gibi hissetti. İkisi birden aynı ritimde nefes alıyor ve veriyorlardı. Babası hala ekipteki arkadaşlarına direktifler veriyordu. Hazinenin zarar görmeden ve tarihi özelliğini yitirecek yanlış bir hareket yapmadan nasıl taşınabileceği, sıralamaları, kateogorilendirmeleri ve görevlendirme üzerine konuşuyorlardı. Hazineyle o kadar meşgüldüler ki içeri tuhaf görünümlü bir kadın bir de erkek iki kişinin - yada iki şeyin mi demeli çünkü pek insana benzemiyorlardı- girdiğini gördü Ervin.<img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185694571316111490" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfHzO0I97vFOgx3mr3BX1W5rR78XVmj-BIFEVjXtwDzuWjJsKmxVJpVWI61aIoNBY26piPyog0st0lNfxYdnp2v6wc9JQpVPbCE1u_4I7s8u65IGjEBxs4C4Gmu9SJFSRSvbOn-b3UMPKL/s400/BrightWizard01_05.jpg" border="0" /> Herkes yaptığı işi bırakmış, donakalmış gibi içeri giren iki kişiye bakıyorlardı. Birbirlerine çok benziyorlardı, sanki vikingleri- eski bir filmde gördüğünü anımsıyordu Ervin Vikingleri- andıran sarışınlıkları ve giyim tarzlarıyla ürkütücü görünüyorlardı. Dişi olan elinde tuttuğu kafatasıının üzerinde yanan meşaleye benzeyen uzun asasını kendi çevresinde garip heraketlerle çevirdi. Eğer sıradan biri olsaydı başarılı bir bando takımı marşandizi olabilirdi. Meşaleden yayılan yeşilimsi duman birden bire her tarafı kaplamaya başladı. Yine kimse kımıldayamıyordu. Ervin'in başı dönmeye başlamıştı gözleri kararıyordu yavaş yavaş..İnatla gözlerini açık tutup bilincini kaybetmemeye çalıştı ama başaracağa benzemiyordu. Gözlerini kapatmadan ruhunun katılaşmış ve sanki bir taşa dönüşmüş olan vücudundan ayrılıp bir sürü farklı boyutun arasında kalmıştı. Birbirinin içine geçen, dolanan garip hayaller gördü. Örneğin kocaman bir yüz gördü. Yüz neredeyse koca bir bina girişi büyüklüğündeydi ve yüzün hemen her tarafından kancalarla tutturulan zincirlerle gerilmiş, işkence ediliyordu. </div><br /><div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185700863443200194" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/R_dPddT36MI/AAAAAAAAAJ8/-FoU51DaC7w/s400/hayaller1.JPG" border="0" />Ağzını acıyla açmış yüzün boğazında bir kapı ve kapıda bir çocuk silueti vardı, çocuğu görmeye çalıştıysa da başaramadı, bağırmaya uğraştı sesi çıkmadı. Sesi sanki hiç olmamış gibi "yoktu". Hayal yavaşça eriyip başka bir hayale dönüştü. Bu kez bir yığın çiçekten ve daldan yapraktan oluşan çok güzel bir kadının havada uçarken ona dönüp baktığını ve hınzırca gülümsediğini gördü. Kadın sanki kendisini oyuna davet eder gibi ellerini arkadan birleştirmişti. Yerinde Sercan olsaydı bu aslında yaşlı ve çirkin ağaç cadısının angelina'nın bir farklı görüntüsü zannederek yanılırdı. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185699265715366050" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-UmceFysC5fjc-Cba0qZizyYfQC8qd6dJeNNmlLVw_WTz-BAXGUpf201Wk43Wd5mpb5bammM_fHCLC1yE0qkbwto6Qizs8gAIQu5NNUmU9zD3tV2E8rd4RGPITrPrBh2VqIJJcdu7wzmX/s400/agac+cad%C4%B1s%C4%B1.jpg" border="0" />Ervin'e elini uzatan kadın O'nu oyuna çağırıyorken birden kadının arkasında bir manzara gördü. Ağaç kadını hayali eriyip yerini başka bir hayale bırakmıştı. Ama bu defa dieğr hayalelrden daha gerçekti bu gördüğü. Başka bir boyut açılmıştı gözlerinin önünde sanki. Şeytanları gördü. Bir sürü şeytan; küçüklü büyüklü.Cehennemin olduğu bir yerdi sanki gördüğü. O kadar korkmuştu ki kendisini bırakırsa şeytanlar tarafından esir alınacağını düşündü korkuyla.<img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185700060284315826" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5X4y-8vT98nUVcdlP-qOOc7FDsF1GCZ-zoGybecSVRuJfjkGGeo4bBW_-40KxtHiaOq4mHiwVqdgrm4rwS142CvTVq7F52lkg17jZuwQ28v5fd3X-1vCniuT7i3O1FBzSMdUjEAXOfXnV/s400/103playtimesend.jpg" border="0" /> Bir süre daha manzaranın korkkunçluğuna aldırmadan dirençle gözlerini açık tutmaya gayret etti. Kalbinin atıp atmadığını bile hissedemiyordu artık. Direnişine rağmen o kadar güçsüz ve yorgun düşmüştü ki gözleri iyice karardı ve kendisini bıraktı bilinmez bir baygınlığa...</div><br /><br /><div><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩</span> <span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>( Devam edecek)</em></span></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-27813842840742306092008-04-04T04:12:00.000-07:002008-04-04T04:19:48.760-07:00B'ölüm 62 (61.den devam ile)<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJsNgVVTAc0s8Y80ciPCgBZKOL13YnPW6t-cWXbvWcFFl5ZBp9qt-4uAQ-3jSs4NWpntGgYcrTHehxGNP2CT2hyphenhyphen9nUivWcYu_8MoaVFNRZmTf6VYl8hV15Wdl4jHrvJk7aa1ORO-v6tZ4O/s1600-h/afrodit+pipoat3.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185346812109121586" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJsNgVVTAc0s8Y80ciPCgBZKOL13YnPW6t-cWXbvWcFFl5ZBp9qt-4uAQ-3jSs4NWpntGgYcrTHehxGNP2CT2hyphenhyphen9nUivWcYu_8MoaVFNRZmTf6VYl8hV15Wdl4jHrvJk7aa1ORO-v6tZ4O/s400/afrodit+pipoat3.jpg" border="0" /></a> <span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span> <span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm LXII</strong></span> <span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#333399;">(61.bölümden devam)</span></em><br /><br /><div><strong><span style="color:#ff0000;">afrodit<br /></span></strong>Homeros'a göre Zeus ile Dione'nin kızıdır.Adı "köpükten çıkan" anlamına gelir.Hesiodos'un Theogonia'sında ise sulardan çıkar (Uranos ile Köpüklerin birleşmesinden doğar).Aphrodite sevgi,aşk ( cinsel aşk ) ve yasak ilişkilerin tanrıçasıdır.Üremek için birleşmeyi de simgeler.En fazla cinsel ilişkiye giren fahişeler Aphrodite'e göre önemlidir,hiç ilişkiye girmemiş kadınlar ise kadından sayılmazlar. Praksiteles'in (Praxiteles) Knidos Aphrodite heykeli için Phyrne'den model olmasını istemiştir.Praksiteles'in en önemli özelliği Apollon'daki gibi vücuda "S" formu vermesidir.Milo Aphrodite'yi en beğenilen tasviridir.Ozanlar Altın Aphrodite olarak sıfatlandırırlar.Bu güzeller güzeli tanrıça hep gülümser,işveli ve gönül alıcıdır.Aphrodite tasviri günümüzde en çok ayna saplarında görülür.Ayağının altında istiridye,yunus,kaplumbağa gibi hayvanlar olabilir.Saçlarını kurutmaya çalışan (denizden çıktığı için ) Aphrodite heykeli sıkça görülür.Sulardan doğduğu için suyla ilgili binalarda süsleme olarak ortaya çıkar. 2. Göz kamaştıran bir güzellliğe sahip olan Aphrodite güzellik tanrıçasıdır. Efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilk bahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Bu dalga ile birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite çıkmıştı. Beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros da vardı. Kumsalda yürüdükçe bastığı yerlerde renk renk güzel kokulu çiçekler açıyordu.Zaman tanrıçaları olan Horalar onları karşıladılar ve önce Aphrodite'i güzelce yıkayıp vücudundaki tuzlu deniz suyunu temizlediler. Uzun kızıl saçlarını örüp başını altın bir taçla süslediler, üzerine tülden süslü elbiseler giydirip, boynuna kıvılcımlar saçan kolyeler taktılar. Daha sonra onu ve oğlunu alıp Olympos'a çıkardılar. Olympostaki tanrılar bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemediler. O günden sonra Aphrodite güzellik ve aşk tanrıçası olarak Olymposta diğer tanrı ve tanrıçalarla birlite yaşamaya başladı.Aprodite güzelliği ile sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmişti. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor onlara neşe ve sevinç veriyordu. Diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç aşk acısına da dönüşebiliyordu. Güzel tanrıçagücünü sadece insanlar ve tanrılar üzerinde göstermezdi. O tümtabiata söz geçirebilirdi. Tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştirir, nefesi ile deli gibi esen rüzgarları dindirirdi. Yeryüzünde her şeyi o diriltir, o canlandırırdı.Kurumuş çiçekleri tekrar canlandırır, dünyayı süsler, güzelleştirirdi.3. Aphrodite, aşkın, cinsel isteklerin ve güzelliğin tanrıçasıdır. Doğal yeteneklerinin yanında, herkesin kendini arzulamasını sağlayan büyülü bir kuşağı vardır. Doğumu hakkında iki söylenti vardır. İlki onun Zeus ve Dione'un kızı olduğunu anlatır. İkincisi, Cronos hadım edildiğinde denize atılmış olan organından damlayan kanlardan doğduğunu ve kocaman bir midye içinde Kıbrıs'ta karaya çıktığından bahseder. Hephaestus'un karısıdır. Ağacı mersin, hayvanları güvercin, kuğu ve serçedir. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5185348049059702850" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ-9oT8p62CUOEHzmqafv0Z-6rEbvkh58rMW2T9nz2gaCYvVQJK73-YqlWB859SdqHdw31Y-fb7sk6gvOq97LyrQ-HA2f4A6l9vBvNuFMQgOWfK4oEtiXsKicUw65eU7FTGWjkiSxPeCIv/s400/sadsadsadasd.bmp" border="0" /></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-60943678393217546962008-04-03T02:38:00.000-07:002008-04-03T02:55:02.474-07:00B'ölüm -61-(60'dan devam)<div><div><div><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm -LXI-</strong></span><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(60.bölümden devam)</span></em><br /><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOOGY1Pfhqt3zg71aPATwvc0JklBVxZbVvgfThyxWr66JspV7fzoYmDqhDY3OGkQHE-wxCa-93HYWWq6huSYSdBRb-b2BcN7sUTf9yswX-IsMLPRHlxKqv-aj8bkkIOjHQeVyH61e5olrE/s1600-h/12799A.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184952478276773858" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOOGY1Pfhqt3zg71aPATwvc0JklBVxZbVvgfThyxWr66JspV7fzoYmDqhDY3OGkQHE-wxCa-93HYWWq6huSYSdBRb-b2BcN7sUTf9yswX-IsMLPRHlxKqv-aj8bkkIOjHQeVyH61e5olrE/s400/12799A.jpg" border="0" /></a> Zeus'un kızları arasında en çok Athena'yı sevdiği bu nedenle kalkanını ve öldürücü şimşeğini yalnız onun taşımasına izin verdiği söylenir.Ancak İlyada'da Athena'nın sakin ve kendinden emin gücü,savaş tanrısı Ares'in gücünden üstün tutulur.Athena doğru haklı savaşın tanrıçasıdır.Onun için Pallas ve Minerva sıfatları sıkça kullanılmıştır.Yunanca Pallo kargı sallamak,kökünden gelebileceği gibi bakire anlamına gelen bir kelimeyle de bağlantılı olabilir.Athena bilgelik tanrıçası olarak Pronoia (temkinli,ihtiyatlı) sıfatına sahipti.Bu sıfatla tasvir edildiğinde simgesi baykuştur. Athene tasvirlerinde genellikle baştan aşağı silahlıdır.Başında miğfer,sol elinde medusa başına sahip kalkan,göğsünde yine medusa başlı zırh bulunur.Klasik dönem sanatçılarının en fazla dikkatini çeken tanrıçalardan biridir.Özellikle Phidias'a atfedilen çok sayıda kabartma ve heykelinin olduğu bilinir.Athena heykellerinde ise sol elinde bir mızrak vardır.Ülkeyi saldırılardan koruyan bir tanrıçadır.Koruduğu kahramanlara savaşın hilelerini, siyasal beceriyi,doğru düşünüş ve görüşü öğretir.</div><div> </div><div><strong><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></strong></div><div> </div><div>Güzel sanatları ve bilgeliği korur,kentlerin yaşamasını sağlar.Herşeyden önce de bir sanat kenti olan Atena'nın kurucusudur.Atina Akropolis'i onun tapımına ayrılmıştır.Başka kentlerde Athena'yı koruyucu tanrıça olarak benimsemişlerdir.Bunlar arasında Troya'da bulunur. Yunan Tanrıçaları arasında iyi vasıfları çoğunlukta olan bir tanrıçadır Athena.Onun Hera'ya benzer düzenbaz ve kindar bir yönü vardır.Kendisine rakip olarak gördüğü Aphrodite ve Ares'e karşı çok acımasızdır.İlyada'da Zeus'un oynadığı rolü Odyssea'da Athena oynar.Odyssseus'a acır,bu yiğit adamın çabalarının boşa gitmesini önler,ona yardım eder.Ölümlü bir kadın olan Medusa güzellikte Athena ile boy ölçüşmeye kalkışınca Athena Perseus'a emrederek kafasını kestirmiş.Kalkanın üzerine takmıştır.Diğer bir olayı ise dokumacılıkta kendisiyle boy ölçüşmeye kalkan Arakhne'yi örümceğe çevirerek sonsuza kadar lüzumsuz dokumalar ve örgüler yapmaya mahkum etmiştir.</div><div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184953006557751282" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsjywe31gRL0Y-6XtyvpewOA7npfupelGtbyKJA45ZZIqttQzHVD6TgUicywDs90kNxeTLrVHT-u_Fd2Er10DGYCmhyphenhyphen1zATRcZzdjC6PGSvjga3V-2ip1jLuOQdQhjkUyaKu0B3b2vA5Q8/s400/Mattei_Athena_Louvre_Ma530.jpg" border="0" />2.Bir adıda Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zeka tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hİkmet) ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus Metis'I yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı. Akıllı ve Zeki Zeus Metis'I uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca Demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı"Hephaistos" dedi "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğinin biliyorum.Hephaistos Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar. Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184953470414219266" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLC27DmRiZNuYkJvj92Z7IpaOx7Fpzv1gmUlu9BD6URb9oMXJhnuBMm1MHEmYHfsYOsFkchsA_5Gf4aokP4BHr9aGi03J3JD75Vmr8g_OKjymVoCyxXz3wpUPApXclCQtW9vvmRIKKNmfz/s400/AthenaLemnia440Detail-l.jpg" border="0" />Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena aynı zamanda savaş tanrıçasıda sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.Athena kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi. Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena Babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. </div><div> </div><div><strong><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></strong></div><div> </div><div>Zeus bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'in yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu. Athena bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.Zeka tanrıçası Athena bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar Medya'lılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barnarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184953968630425618" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEmpDq-DlNGZIaBOBNoVDutRkqOMs-dAgSzZN_sVPjF5KSi-TP-iB-H74I4UpkzXCDhm1kD2WVXJLbuHEPzUid7Qiaav775luCUT1beE0U5xXE02XP1HzMjgY7lQr3nM__iG7fkG8fCdSZ/s400/12815A.jpg" border="0" />Athena aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışlarıda severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili herşeyin koruyucusu sayılırdı.3. Athena Zeus'un en sevgili kızıdır. Athena (Minerva) was the daughter of Zeus. Yetişkin, zırhlı ve silahlı bir şekilde, babasının kafasından fırlayarak doğmuştur. Savaşta acımasız ve cesurdur ancak sadece şehri düşmanlardan korumak için savaştır. Şehrin, el sanatlarının, tarımın ve zekanın tanrıçasıdır. Yuları icat ettip, insanların atı evcilleştirmesini sağlamıştır. Trompet, flüt, çömlek, tırmık, saban, gemi ve savaşta kullanılan at arabası onun icatlarındandır. Bilgelik, akıl ve saflık tanrıçasıdır. Zeus'un en sevdiği çocuğu olduğu için, şimşekleri dahil, babasının tüm silahlarını kullanmaya izni vardır. Kutsal şehri Atena, ağacı zeytin ve hayvanı baykuştur.<br /><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184954350882514978" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSDuf4LfkZUg8TTxB8NOyUb-_Lmn_f5ORIc_bYgbvSbGMYCy6S_mu8UBY2weNy3wRvhiZVSVMffFZH4fP8cGWzz3cl2SDrCAUHsVbZHChWcyJr2ipZDWr50bTqpXfaykzkq8eBJa1GU3eP/s400/18-1889-Z00D9F28.jpg" border="0" /><br /><span style="color:#33ccff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩</span> <span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(devamı gelecek)<br /></em></span><div></div></div></div></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-74168531235521910482008-04-01T23:23:00.000-07:002008-04-02T00:22:56.804-07:00B'ölüm-60-(59.bölümden devam)<div><span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span style="color:#ff0000;"><strong>B</strong><strong>'ölüm -LX-</strong></span><span style="color:#ff99ff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><strong><span style="font-size:78%;color:#33ccff;">(59.blmdn dvm)<br /></span></strong><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8TnNm_0VS4aIqb43s4r6EUKR9RcAYHENtZiBnb77BOooEH0Nc7fnuY2QZxaLCRDLOPmC3CLBWX83zQ_Cdr2P6j0-s2aeBN_rrc_mGzgDldF9YJLCMNodS5H79AaGD8A_87Aqa_-bLStc9/s1600-h/AutomedonAchillesHorses.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184530244336871346" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8TnNm_0VS4aIqb43s4r6EUKR9RcAYHENtZiBnb77BOooEH0Nc7fnuY2QZxaLCRDLOPmC3CLBWX83zQ_Cdr2P6j0-s2aeBN_rrc_mGzgDldF9YJLCMNodS5H79AaGD8A_87Aqa_-bLStc9/s400/AutomedonAchillesHorses.jpg" border="0" /></a> Bir başka efsaneye göre Thetis, Akhilleus bebekken onu kendisi gibi ölümsüz yapabilmek umuduyla Styx nehrine batırıp çıkardı. Bu işi yaparken bebeği topuğundan tuttuğu için Styx nehrinin suları oraya etki edememiş ve vücudunun heryeri yaralanmaz olan Akhilleus'un tek yaralanabilir yeri böylece topuğu kaldı. Yarı at yarı insan efsanevi <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/kheiron.html">Kheiron</a>'un yanında yıllarca kalan Akhilleus'a Kheiron'un karısı da baktı. Kheiron Akhilleus'u, avladığı arslan, domuz ve kurt ilikleriyle besliyordu. Bu yüzden daha ufakken bile en ağır mızrakları, kılıçları bile kaldırabiliyordu. Akhilleus Kheiron'dan binicilik, at yetiştirme, araba sürme, saz çalıp söyleme, güzel konuşma, her türlü silahsız ve silahlı savaş tekniği, kargı atma ve koşma konusunda dersler aldı. Aldığı bu eğitimlerle Akhilleus, çağının tüm yiğitlerinden üstün bir konuma geldi. Kheiron ona ayrıca acıya dayanmayı, yalan söylememeyi, erdemli olmayı, hep kontrollü olmasını ve ayrıca hekimlik öğretti. Akhilleus Kheiron'dan öğrendiği hekimlik yeteneğini daha sonra Truva savaşı sırasında yaralılar üzerinde kullanacaktır. Akhilleus'un Kheiron'un yanında ne kadar kaldığı belli olmasa da Truva'ya onunla birlikte gelen lalası Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle anlatır:<br />Tanrıya benzer Akhilleus, seni ben getirdim bu hale, canım gibi sevdim, yetiştirdim seni.Bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, ne de evde yemek yemek isterdi,Oturturdum seni dizlerimin üstüne, etini keser, ağzına verir, dudaklarına uzatırdım şarabı.Göğsümde gömleğimi ıslatırdın boyuna, arsızlık eder şarabı püskürtürdün ağzından,Senin yüzünden neler çektim ben, neler. (İl. XI, 485 vd.)<span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span><span style="color:#ff99ff;">๑۩۞۩๑<span style="color:#33ccff;"><strong>๑۩۞۩๑</strong></span>๑۩۞۩</span><span style="color:#993399;">๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑<br /></span></div><div></div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184530506329876418" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBJrsK_iyOuKIIXVxYKXbuSE8PvEhe8-JALdBXuWcCEqfqa93cy23wh2KfhxQNawLqtMZEgrV4CsVLdTBc_mm-6KxjkRStEWsTeyGmd0bw2FSmEJ0aBO9GX3Z1g0JaT3x7eVnBCL3wW134/s400/eye_1600x1200.jpg" border="0" /> Anne Thetis birgün oğluna kaderini kendi seçebileceğini bildirir:İki ayrı kader götürecek beni ölüme;Burada kalır, savaşırsam Truva çevresinde,Tükenmez bir ün var, dönüş yok.Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına,Ünüm olmasa da çok yaşayacağım,Ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak. (İl. IX, 411 vd.) <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxiOi9rGrHD7ycg8PRyr8VIkz4sIqyI65mBWnE1y4VHj4hf63UVdZF_7dD4wFFSlKy-z-P9xf6riZ6dQvG5nE6GAZH030veG_Qh3V50aJJh6mFnGcN1T9fE_puuyJGD4PwwB38UfUZ_5XM/s1600-h/adsız.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184531017430984658" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxiOi9rGrHD7ycg8PRyr8VIkz4sIqyI65mBWnE1y4VHj4hf63UVdZF_7dD4wFFSlKy-z-P9xf6riZ6dQvG5nE6GAZH030veG_Qh3V50aJJh6mFnGcN1T9fE_puuyJGD4PwwB38UfUZ_5XM/s400/ads%C4%B1z.bmp" border="0" /></a> <span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑<br /></span>Akhilleus <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/myrmidonlar.html">Myrmidon</a>'lar ve efsanevi iki atı ile birlikte (Xanthos ve Balios) Truva'ya gelmiş ve savaşın sonlarına doğru Paris'in okuyla ölmüştür. Yunanlılar deniz kenarında Akhilleus için bir mezar yaptılar. İçinde Patroklos ve Akhilleus'un küllerinin bulunduğu kabı oraya gömdüler.Thetis'in Akhilleus'un cesedini alıp Tuna Nehri'nin karşısındaki Beyaz Ada'ya (Leuke, Bahtiyarlar Adası) götürdüğü ve Akhilleus'un orada esrarengiz bir hayat yaşamaya devam ettiği bazı mitologlarca yazılmaktadır. Denizciler, bu adanın yakınından geçerlerken gündüzleri sürekli silah şakırtıları, geceleri ise kadeh tokuşturma sesleri ve hiç bitmeyen bir şölenden yükselen şarkıları duyuyorlardı. </div><div><strong><span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</span></strong></div><div>Bazı mitologlara göre Menelaos'un karısı, güzel Helena bu adada Poseidon ve diğer tanrıların huzurunda Akhilleus'la evlendi. Bütün ölümlüler için üzerine ayak basılması yasak olan bu adada bir oğulları oldu. Euphorion adındaki bu doğa üstü kanatlı varlığa daha sonra Zeus aşık oldu. Ama aşkı karşılık görmedi. Euphorion, Zeus'tan kaçtıysa da Zeus ona Melos adasında yetişti ve kendisinden kaçtığı için kızarak yıldırımlarla onu öldürdü. Adanın perileri ölüsünü alıp gömdüler. Ama öfkeli Zeus, perilere kızdı ve hepsini birden kurbağaya dönüştürdü. Herkeslerle yatmaya çalışan bu sapık zihniyetin tanrı ile bağdaştırılmasınında bir anlamı var muhakkak.Fakat bazı mitler o kadar akıldışı ve komik ki, o dönemin insanları buna nasıl inanmış şaşakalıyorsunuz. Tuhaf bir ipucu vereyim yine siz insanlarla ilgili olarak;Allah'ın tek ve bir olduğuna inanmak zor gelir de, tanrı yerine kendi yaptığınız putlara, doğaya, nesnelere, uıydurup ardından kendiniz de gerçeği bilsenizde bu tür şeylere inanmak daha işinize gelir nedense. Bir Allah'a inanmaz, yüzlerce tanrıya inanır insan; hakikaten tuhaf.</div><div> </div><div><span style="color:#993399;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</strong></span></div><div><br />Neyse, <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/iskender.html">Büyük İskender</a>'in kendisine Akhilleus'u örnek olarak aldığını da eklemeliyim sözlerimin arasına. Napolyonun da Büyük İskenderi. İşte böyle sayın okuyucu, Eris'in ortaya attığı elma ile ilk güzellik yarışması başladı.Yarışanlar hakkında biraz bilgi verip bu mitoloji faslını kapatacağım şimdilik..</div><div> </div><div><span style="color:#993399;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑</strong></span></div><div> </div><div><strong><span style="color:#33ccff;">ATHENA</span></strong></div><div>Zeus'un bilgelik ve akıl tanrıçası Metis'ten doğan kızıdır.Efsaneye göre Metis hamile kalınca,Gaia Zeus'u uyarmış ve Zeus'da Metis'i yutmuştur.Athena'da silahlarıyla birlikte Zeus'un başından çıkmıştır.Bu nedenle Zeus'un kişileşmiş aklı olarak da kabul edilir. </div><div> </div><div><span style="color:#993399;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(devam edecek)</em></span><br /><br /></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-12339906756157620822008-04-01T06:35:00.000-07:002008-04-07T08:09:01.942-07:00B'ölüm -59-(58.Bölümden devam)<a href="http://3.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/R_o489T36PI/AAAAAAAAAKU/0CXaqs17EYs/s1600-h/apollonfv3.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5186520540771772658" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="http://3.bp.blogspot.com/_P6A9JwXkBcQ/R_o489T36PI/AAAAAAAAAKU/0CXaqs17EYs/s400/apollonfv3.jpg" border="0" /></a><br /><div></div><div><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;">Bölüm -LIX-</span> <em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><span style="color:#003300;">(58.bölümden devam )</span> </span></em><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><br />Peki Aşil'e daha yakından bir göz atmakta yarar var mı?Bence evet sayın oku'yucu. Eskilerin yazdığı ve günümüze kadar gelen hiç birşey aslında akla ve mantığa aykırı değildir. Sadece bazen abartılmış bazen içi başka "şeyler"le doldurulmuş, bazen yanlış anlaşılmış ve o yanlış üzerine bir yığın saçmalaık inşaa edilmiş olabilir. Ama biliyoruz ki mutlaka doğru açıdan doğru gözle bakılır ve altmetinleri doğru okunabilirse; mutlaka, o saçmalık yığınların altında bile bize ışıyacak bir gerçek kandili görebiliriz. Asıl mevzuu, o gözle görmek için bakmayı becerebilmekte. Angelina'nın başta söylediği gibi, "görmek için bakmalısınız"..<br /><br /><strong><span style="color:#9999ff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong><br /><br /><span style="color:#663333;"></span><br /><span style="color:#003300;"><span style="color:#663333;"><strong>AKHILLEUS</strong> (Achilles, Achilleus, Akhilles, Aşil)</span> </span><br /><span style="color:#003300;"><br /></span>Homeros'un İlyada destanı neredeyse Akhilleus destanı gibidir. Destan onunla başlar, onunla biter. Akhilleus, ölümlü <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/peleus.html">Peleus</a> ile Nereidlerden su perisi güzeller güzeli ölümsüz Thetis'in oğludur. Thetis bir deniz tanrıçası olup deniz ihtiyarı Nereus ile Doris'ten doğmuş 50 nereus kızlarının en ünlüsü ve en güzelidir. Thetis, Zeus'un eşi Hera tarafından büyütüldü. Thetis güzelliği ile hem Zeus'u hem de Poseidon'u etkiledi. Fakat Zeus, Thetis'in kendisinden doğuracağı çocuğun babasından daha güçlü olacağını öğrenir öğrenmez (Herakles'in Kafkaslarda zincirli Prometheus'u kurtarmasından sonra, Prometheus bunu Zeus'a söylemişti) Thetis ile ilgilenmekten vazgeçti. Böylece Olympos tanrıları hep birlikte Thetis'in en iyisi bir ölümlü ile evlenmesinin kendilerinin hayrına olacağına karar verdiler. Fakat Thetis, tanrıların kendisine koca olarak seçtikleri ölümlü Peleus ile evlenmek istemedi. Çünkü çocuklarının kendisi gibi ölümsüz olmalarını istiyor, o yüzden de kendisi gibi ölümsüz birisiyle evlenmek istiyordu. Bunun için çok dil döktü ve denizkızlarına özgü metamorfoz özelliğini kullanarak kılıktan kılığa girerek gizlenmeye çalıştı. Ama sonunda Peleus ile evlenmeye razı oldu.<br /></span><br /><span style="color:#cc66cc;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</strong></span><br /><br />Peleus ise yunanlıların en dürüstü, en dindarı olarak bilinen Aiakos'un oğludur. Aiakos Zeus ile su perisi Aigina'nın oğluydu. Peleus ayrıca Telamon'un kardeşidir. Kalydon Avı sırasında istemeyerek kaynatası Eurytion'u öldürdü. Bu suçtan kendini arındırmak için İolkos'ta kral Akastos'un sarayına sığındı. Akastos'un karısı geldiğinde ise orada kralın karısıyla başı derde girdi ve karısı Peleus'a tutuldu, onu baştan çıkarmaya çalıştı. Başaramayınca da Peleus'u namusuna göz dikmekle suçladı. Akastos konuk yasalarını çiğnememek için Peleus'u kendisi öldürmek istemedi. Bir gece av yorgunluğuyla uykuya dalmış olan Peleus'u hayvanlara yem olsun diye silahlarını alarak yalnız bıraktı. Kheiron gelip Peleus'u kurtardı. Peleus öfkeyle gidip Akastos'la karısını öldürdü. Daha sonra birgün Peleus'un karısı ölünce tanrılar eş olarak ona Thetis'i seçtiler. Thetis kılıktan kılığa girerek kendisini sürekli Peleus'tan sakladı ve onunla evlenmek istemedi.<br /><br /><span style="color:#cc33cc;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</strong></span><br /><br />Yarı at yarı insan bir yaratık olan <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/kheiron.html">Kheiron</a>, Peleus'un yakın arkadaşıydı ve Kheiron'un yardımıyla Thetis'in hakkından geldi ve Thetis'i evlenmeye razı ettiler. Kheiron düğünde çok sevdiği ve hep kolladığı Peleus'a hedefini hiç şaşmaz, dişbudak ağacından özel yapım bir mızrak da hediye etti. Akhilleus Truva'ya savaşa gittiğinde Peleus, bu mızrağı, ölümsüz atlarını ve yanından hiç ayrılmayan Myrmidon'larını oğluna verip Phthia'daki sarayında onu sabırla yıllarca bekledi.<br />Akhilleus ölümsüz atlara nasıl sahip oldu?Harpy'ler (harpyalar) kuş vücutlu, pençeli çok çirkin yaratıklardı. Podarge, Aello, Celaeno ve Ocypete isimli harpya kızkardeşlerdi. İçlerinden Podarge, Zephyros'un dikkatini çekti ve Zephyros onunla çiftleşti. Podarge, Zephyros'a iki tane tay verdi ve isimleri Xanthos ve Balios oldu.<br /><br /><span style="color:#cc33cc;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</strong></span> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiucNo848zQKIfgwuba4e76Vx_ys_MDRvE73Pxu7BrNWU46vrfxsoXqOu8-D_xkR-RjE40y-AOgxqE19M-d08QsN62L44kAGl9WvDYCSb-jj8RvGwy3Srt0Gc-V9Z-Dbg50YB1ghcdFDOJh/s1600-h/peleusand+thetis+dügünü+3905.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184287789138044834" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiucNo848zQKIfgwuba4e76Vx_ys_MDRvE73Pxu7BrNWU46vrfxsoXqOu8-D_xkR-RjE40y-AOgxqE19M-d08QsN62L44kAGl9WvDYCSb-jj8RvGwy3Srt0Gc-V9Z-Dbg50YB1ghcdFDOJh/s400/peleusand+thetis+d%C3%BCg%C3%BCn%C3%BC+3905.jpg" border="0" /></a><br /><br />Poseidon bu atları ilk önce Hera'ya verdi. Hera daha sonra atları efsanevi kahraman Kastor'a verdi. Daha sonra bu atlar Poseidon tarafından Akhilleus'un babası Peleus'a Thetis ile Pelion'da evlendiği düğün sırasında hediye olarak verildi. Böylece bu iki at sonradan Akhilleus'un müthiş atları oldu. Xanthos, kırmızımsı sarı renkli çok güçlü ve hızlıydı. Akhilleus kendisinden başka sadece Patroklos'un binmesine izin verirdi. Truva savaşı sırasında Akhilleus bu iki atı savaş arabasına bağlar ve savaşlara öyle katılırdı. Savaş sırasında Patroklos öldüğünde at kaçıp gitmişti. Aynı gün Akhilleus'a geri dönünce, Akhilleus tarafından azar işitmişti. Xanthos'a geçici olarak Hera tarafından konuşma yeteneği verildiğinden Patroklos'un ölümüne tanrıların sebep olduğunu, Akhilleus'un da yakında ölümüne tanrıların sebep olacağını söylemişti. Hektor'un ölümünden hemen sonra ölme sırası Akhilleus'a gelecekti. At böyle söyleyince Akhilleus yazgısını ve annesinin söylediklerini hatırladı.Peleus'un düğününe dönersek, düğün Tesalya'daki Pelion dağında yapıldı, tanrılar, yarı-tanrılar ve ölümlüler davet edilmişti ama bir tek kavga tanrıçası Eris çağrılmamıştı.<br /><br /><strong><span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong><br /><br />Düğüne çağrılmadı diye davetlilerin ortasına altın bir elma atması sonucu bir güzellik yarışması tertiplendi. Uğursuz başlayan evlilik uğursuz devam etti. Peleus ile Thetis'in birçok çocukları oldu. Thetis bir ölümlü ile evlenmenin verdiği huzursuzlukla doğan her çocuğunu cinsiyet gözetmeksizin kendisi gibi ölümsüz yapabilmek için bir plan yaptı. Gece kocası uyurken <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIvNDMH-N4NeEtiUzDhwqFJlAaqjf6MnA2GEl1CfWGynkWAIVLvmJ9bzmSIXKKNPucfiKD98t0umGXkP-Rt522ggNp9vXqAa1VnzuP2SobAPTbsyCdx7ARzrjnwGFc3M3afbFJv6_iO3B9/s1600-h/ERIS_by_istarwyn.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5184281149118605202" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIvNDMH-N4NeEtiUzDhwqFJlAaqjf6MnA2GEl1CfWGynkWAIVLvmJ9bzmSIXKKNPucfiKD98t0umGXkP-Rt522ggNp9vXqAa1VnzuP2SobAPTbsyCdx7ARzrjnwGFc3M3afbFJv6_iO3B9/s400/ERIS_by_istarwyn.jpg" border="0" /></a>çocuklarını tanrıların ölümsüzlük iksiri olan ambrosia nektarıyla (Kevser şarabıyla) yıkayıp, tılsımlı özel bir ateşe tutarak, etlerine işlemiş ölümlülük tohumlarını yoketmeye çalışıyordu. Bu şekilde çocuklarını ölümsüz yapacağım diye istemeyerek birer birer yakarak öldürüyordu. Gündüz de, gün boyu çocuklarını ambrosia ovuyordu. Bu şekilde Peleus, 6 çocuğunu kaybetti. Thetis, ölümlerin nedenini kocasından gizledi. Thetis, 7. çocuğu Akhilleus'a da aynı şeyleri yapıyordu. Kocası Peleus bu durumu önce anlayamadı. Bir gece Peleus uyanarak Thetis'in bebek Akhilleus'u bacağından tutarak aleve tuttuğunu dehşetle gördü. Çok kızarak çocuğu kurtardı ve Thetis'i evden kovdu. Bir ölümlü ile evli olmaktan zaten mutsuz olan Thetis ise denize kaçtı.<br /><br /><strong><span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong><br /><br />Denizin derinliklerine dalarak bir daha geri dönmedi. Peleus, yaralı küçük Akhilleus'u alarak hekimlikte büyük üstad olan Pelion dağında bulunan <a href="http://www.bluepoint.gen.tr/troia/kheiron.html">Kheiron</a>'un yanına gitti. Kheiron dudakları ve sağ ayağının aşık kemiği yanmış olan Akhilleus'un bakımının uzun süreceğini söyleyince Peleus çocuğunu büyütmesi için Kheiron'a bıraktı. Kheiron, çok hızlı koşmasıyla ünlü bir devin iskeletinden bir kemik alarak yanık kemiğiyle değiştirdi. Akhilleus'un çok hızlı koşmasının sebebinin bu olduğu söylenir.<br /><br /><span style="color:#cc33cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><em><span style="color:#ff0000;"><span style="font-size:78%;"><strong>(devam edecek)</strong></span><br /></span></em></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-31631710120089057342008-03-27T05:01:00.000-07:002008-03-27T05:58:16.189-07:00Bölüm -58-( 57.bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩</span><span style="color:#ff0000;">๑๑B'ölüm-LVIII-</span> <span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(Bölüm 57den devam)</span></em><br /><br />Troya Savaşı’nın ve görkemli kentin öyküsü şöyledir.Troya Savaşı’nın öyküsü Iolkos kralı Peleus ile Okyanus kızları diye bilinen Nereidlerden biri olan Thetis’in düğün töreninde başlar. Düğüne haset tanrıçası Eris çağrılmamıştır. Buna çok kızan Eris, bir oyun oynamaya karar verir. Hera,Athena ve Afrodit’in oturduğu masaya, kimseye görünmeden altından bir elma bırakır. Elmanın üzerinde ” en güzele” yazmaktadır. Elmanın kime verileceği konusunda anlaşmaya varılamaz. Zeus da karısı ve iki kız kardeşi arasında taraf olmak istemez. “Alın yanınıza Hermes’i, sizi ıda Dağına götürsün. Orada sürülerini otlatarak dolaşan Troya Prensi Paris’i bulun. Gönül işlerinde onun üzerine bir ölümlü daha yoktur. Aranızdaki en güzeli o da seçemezse kimse seçemez.”Hermes’in rehberliğinde tanrıçaları kulübesinde gören Paris, önceleri korkar. “Benim gibi bir koyun çobanı nasıl olur da böyle bir şeye cesaret eder.” Diye karşı çıkar. Sonra “En iyisi elmayı kesip üçü arasında paylaştırayım” diye düşünür. Ancak kararı Zeus vermiştir. Ona karşı kimse gelemez. Ayrıca tanrıçalar Paris içlerinden kimi seçerse seçsin kızmayacaklarını, ona zarar vermeyeceklerine söz verirler.Paris’le yalnız kalan Hera, ” dinle Paris, önce her yanımı dikkatle incele. Beni seçersen seni Asya kıtasının hakimi ve dünyanın en zengin erkeği yaparım” der. Paris “hayır tanrıçam rüşvet kabul edemem” der.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Athena içeri girince, ” seni dünyanın en yakışıklı erkeği,en akıllı insanı, en güçlü savaşçısı yapacağım”.<br />Ne var ki Paris bunu da kabul etmeyerek içeri Afrodit’ti alır. Afrodit ona dünyanın en güzel kadının aşkını önerir. “Burada oturmuş kendini sürülerin içinde harcıyorsun. Neden kente göçüp uygar bir hayat sürmüyorsun? Spartalı Helen gibi biriyle evlensen ne yitiririsin? Seni bir kere görse, evini,ailesini,varını yoğunu bırakıp peşine takılacağına eminim.” der.<br />Afrodit böylece Paris’i kandırmış, atlın elmayı almış. Bu kara gücenen Hera ve Athena o anda Troya’yı mahvetmeye karar vermişler. Tanrıça Afrodit’in aşk senaryosu bundan sonra hızla gerçekleşecek, Troya elçisi olarak Sparta’ya giden Paris, kendisine aşık olan Kral Menalaos’un eşi Helen’i Troya’ya kaçıracaktır. Bu olay Helen dünyasında bomba gibi patlar. Menalos hemen Girit’teki işlerini yarıda keserek ülkesine döner. ılk işi bir zamanlar Helen’le evlenmek için sıraya giren ve bir gün kocasının şerefini korumaya and içmiş kişileri toplamak olur.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Iolkos kralın Peleus’un oğlu olan Akhilleus (Aşil) Troya savaşına gönüllü olarak gitmese de Savaşta en büyük kahramanlardan biri olur. Söylenceye göre Akhilleus’un annesi Thetis, Okyanus Kızları diye bilinen Nereidlerden biridir. Doğa üstü gücünü oğlunu yenilmez bir savaşçı yapmak için kullanır. Onu suya batırıp kutsar. Böylece artık Akhilleus’a hiçbir silah işlemeyecektir. Ne var ki Thetis onu topuğundan tutup suya soktuğundan bir tek oraya su değmemiştir. Akhilleus’u öldürmenin tek yolu topuğundan vurmaktır. Nitekim, Akhilleus Troya’nın en sevilen kahramanlarından biri olan Hektor’u öldürdüğünde, kardeşi Paris yayını gerer ve Akhilleus’u topuğundan vurarak yere yıkar.<br />Gerçekteyse Akhaların Troya’ya saldırma sebepleri ekonomik nedenlere dayanıyordu. Ticaretin bilindiği çağlardan beri Ege dünyası, Akdeniz’i Karadeniz’e bağlayan ticaret yolları altın,gümüş,kumaş,kenevir,gemi kerestesi,kurutulmuş balık,tahıl,köle,amber,şarap,yeşim ve zeytinyağı gibi mallar la yüklü gemilerin boğazlardan geçişi, bugün Çanakkale Boğazı olan Hellaspontus’un ağzında kurulu olan Troya’nın denetimi altındaydı. Tunç çağının ortalarında ticaret yollarının çoğuna sahip olan Mikenler, yanlarına Peleponnes Yarımadası’nın öteki krallarını da alarak Troya’nın buradaki egemenliğine son vermek istemişlerdir. Bu savaşların asıl nedenleri zamanla unutulmuş, Homeros gibi ünlü ozanların dillerinde bir kahramanlık destanına dönüşmüştür.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Söylenceye göre Troya önündeki kuşatmanın uzayıp gittiğini gören Akhalar buna bir çözüm Evlerinden uzaktadırlar, savaşın bir an önce bitmesi gerektiğini düşünürler. Troya kentiyse aşılmaz surların gerisinde daha uzun süre dayanacak yapıdadır. Bunun üzerine Akhalar bir hileye başvurmaya karar verirler. Tahtadan bir at yapıp kentin surları önüne bırakacaklardır; içi boş olan at aslında bir tuzaktır. Akhalar gittikleri sanılsın diye gemilerine binerek uzaklaşırlar. Troyalılar sabah uyandıklarında geminin gitmiş olduğunu görüp şaşırırlar. Geride sadece dev bir tahta at kalmıştır.Ata önceleri şüpheyle bakan Troyalılar sonra bunun tanrıların bir hediyesi olduğa karar vererek surların içine taşımaya karar verirler. Gece kentte herkes büyük bir kutlama yapar. Geç vakitlerde herkes uyuduğunda tahta atın karnındaki kapak açılır ve atın içinde saklanan Akha askerleri sessizce dışarı çıkar. Karalıktan yararlanan ger dönen gemilerine işaret vererek kentin kapılarını kendi ordularına açarlar. Troya’yı yakıp yıkar, önüne geleni katlederler.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Troya kentinin söylence kılıfından çıkıp gerçekliğe bürünmesi, Schliemann adlı bir araştırmacının 1800′lü yıllarda yaptığı kazılar sayesinde olmuştur. Schliemann, Homeros’un anlattığı Troya’nın yeri (eğer öyle bir yer varsa) o zamanın bilim adamları tarafından Pınarbaşı köyü olarak gösteriliyordu. Homeros, ılyada’nın XXII. şarkısında ” iki güzel fışkıran pınara varırlar. Bunlardan iki dere,girdaplı Skamandros’a dökülüyordu. Birinden sıcak su akıyor ve duman tütüyordu. Ama öteki yazın da soğuk akıyordu. Dolu gibi, ya da kışın karı gibi ve donmuş buz parçaları gibi.” Schliemann rehberle beraber geldiği Pınarbaşı ilk araştırmasında buranın Troya olamayacağını anlar. İlyada’yı okumaya devam eder. Akhilleus’un Hektor’la olan korkunç çarpışmasını okur. Schliemann tarif edilen yollarda yürür, Pınarbaşı’n dan iki saat kuzeyde, deniz kıyısından yalnız bir saat uzaklıktaki şimdiki adı Hisarlık olan, Yeni ılion harabelerini şöyle üstünkörü inceler. Troya’yı bulduğunu düşünüyordu.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Schliemann ve eşi 1871 yılında iki ay, sonraki yıllarda dörder ay kazdı. Emrinde yüz kişi bulunuyordu. Kentin en yukarısında Athena Tapınağı vardı. Homeros’a göre Poseidon’la Apollon, Pergamos’us surlarını yaptırmışlardı. O halde tepenin ortasında, tapınağın ve çevresinde toprağın üzerine kurulmuş olan tanrılar duvarının bulunması gerekiyordu. ışine engel olduğunu düşündüğü bu duvarları yıktı. Silahlar,mutfak ve ev eşyalar,süsler ve vazolar bulundu. Burada bir zamanlar zengin bir kent bulunduğu kesindi. Kazdığı yerde başka şeyler bulsa da ün kazanmasına yardım edecekti. Yeni ılion’un harabeleri altında başka harabeler vardı; onların altında başkalrı ve onların altında başkaları… Tepe kat kat soyulması gereken bir soğana benziyordu. Bu katların her birinde başka insanların yaşadıkları görülüyordu. Milletler yaşamışlar ve ölmüşlerdi,kentler kurulmuş ve yıkılmıştı. Bir yıl içinde yedi tane, sonra da iki tane kent bulunur. Peki, Homeros’un anlattığı Troya kenti hangi kattaki idi. Kesin olan, en alttaki katın tarih öncesinden kaldığıydı. En eski kattı bu; o kadar eskiydi ki Burada oturanlar henüz maden kullanmayı bilmiyorlardı. En üsteki katta, mutlaka Kserkes’le ıskender’in adına kurban sundukları Yeni ılion olmalıydı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Schliemann kazdı ve aradı. Alttan ikinci ve üçüncü tabakalarda yangın izleriyle muazzam toprak surlar ve dev gibi kapının yıkıntılarını buldu. Artık emindi. Bu surlar Priamos’un sarayını kuşatıyordu. Bilim bakımından hazineler boldu. Ülkesine gönderdiği ve uzmanların incelemesine sunduğu parçalar uzak bir devrin, bütün detaylarıyla tam bir tablosunu oluşturuyordu. Schliemann’ın zaferi aslında Homeros’un da zaferiydi. Masal ve mit sayılan, uydurduğu düşünülen bir tarih gün ışığına çıkıyordu. Çalışmasıyla 250000 metreküp toprağın hakkından gelen Schliemann 15 Haziran 1875′de giriştiği sonuncu kazıda, son kürek vuruşundan bir gün önce, bütün dünyayı hayran bırakacak buluntuları ortaya çıkardı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Sıcak bir günün sabahın da, 28 mt. derinlikte, Primos’un sarayı olarak kabul edilen duvarların üzerinde iken aniden altını görür ve karısına işçileri eve göndermesini söyler. Karısından kırmızı şalını ister ve çukura atlayarak deli gibi kazar. büyük taş kitleleri arasındaki molozlar tehdit edici biçimde başının üzerinden sarkar. Kral Primaos’un paha biçilmez hazinesi gün yüzüne çıkıyordu. Karanlık eskiçağın en kudretli hükümdarlarından birinin altınları,gözyaşları kana bulanmış tanrısal insanların süsleri…. Schliemann hazineyi bulduğundan bir an bile kuşku duymadı. Ancak ölümünden kısa bir süre sonra heyecanın şarhoşluğu içinde yanıldığı, Homeros’un Troya’sının ikinci ve üçüncü tabakada bulunduğu, hazinenin de Priamos’tan bin yıl önce yaşamış, daha eski bir krala ait olduğu anlaşıldı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Troya hazineleri tarihin en gizemli ve en tartışmalı hazineleridir. Yaklaşık 130 yıllık süre içinde kaybolup iki kez bulunmuştur. 1873′ bulduğu hazineyi Schliemann, Atina’ya kaçırır. Osmanlı Hükümeti dava açar ama hazine bulunamaz. Daha sonra Schliemann, hazineyi Rus Çarına satmak ister. Çar çalıntı mal kabul etmediğini belirtir. British Museum, çalıntı olduğunu düşünerek hazineyi sergilemez. Ama 1882′de Berlin Müzesinde sergilenir ve hazineyi Almanya’ya bağışlar. 2. dünya savası sırasında hazine sığınakta saklanır ve sonrasında nerede bilinemez. 1945′de Sovyet Ordusuna Puşkin Müzesine teslim edildiği anlaşılır. 1993 yılında dönemin başbakanı hukuksal mücadeleye girse de hazine geri alınamaz.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />TROYA, bu isim başka hiçbir kentin sahip olamadığı bir unutulmazlığa sahip. Savaşın,aşkın,kahramanlığın,ihanetin,söylencelerin kentiydi Troya. Troya’dan önce de sonra da pekçok kent var oldu elbette, ama onları anlatacak bir ozanları,öykülerini ölümsüzleştirecek Homeros’ları yoktu. Önceleri Homeros’un aklının ürünü olduğu sanılan Troya’nın var olduğu anlaşılmasından sonra dünyanın ilgisi her geçen gün arttı. Bu ilgi günümüzde de sürdürüyor.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(devam edecek)</em></span>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-83749783660172256992008-03-21T14:31:00.001-07:002008-03-27T04:44:41.711-07:00Bölüm -57-(56.Bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;">B'ölüm -LVII-</span> <span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(56. Bölümden devam)</em></span> <div><div><div>Şaşkın bir ifadeyle gözlerini sımsıkı kapamış olan Ervin, birden başının dönmeye başladığını hissetti. Sonra her şeyin dönmeye başladığını o kadar korkunç bir hızla dönüyordu ki her şey kendini yere bıraktı. Gözleri iyice kararmıştı kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Derken, “Ervin , uyan, uyan..Uyuyakalmışsın” seslenişiyle gözlerini açtı. Ordaydı her şey işte, duvar kenarına çekilip babasını ve diğer ekip elemanların çalışmasını izlerken uyuyakalmış olduğunu anladı. Demek bu da bir Rüya . Neden iki gündür tuhaf rüyalar görüyorum. Üstelik Rüyadan çok gerçek gibi.Hatta gerçek olduğuna yemin edebilirim diye düşünüyordu. Sonunda kapıyı açmanın bir yolunu bulan babasıyla birlikte, kapıdan içeri girmeye hazırlandılar. Kapıdan geçerken sellsozo’nun yüzü ikiye ayrılmıştı. Ervin babasını takip ederek içeri girerken kapının sağ kanadında kalan yarı yüze baktı. Kapıdan içeri giriyordu ki, gözün oynadığını gördü. Baba, bak gözü…cümlesini tamamlayamadı. Çünkü içeride gördükleri gerçekten de Süleyman Şahın hazinesi gibiydi. Herkes, hepsi babası dahil ağızları bir karış açık, gördüklerine bakıyorlardı. Oysa Anadolu’da daha nice hazineler gizliydi. </div><div><br /><span style="color:#6600cc;"> ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></div><div>Sayın Oku’yucu hazinelerden bir kaçının öyküsünü olduğu gibi aldım sayfalarımın arasına. Seninde bakıp görüp inceleyip bulabilmen için kendi içindeki hazineleri. Üzerinde yaşadığın toprakların gerçekten de neden bu kadar önemli olduğunu anlayabilirsin birazcık daha böylece, umuyorum ki, bunun değerini de bilirsin.<br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCEIWMv0FCpuigCPr2-RrmBfGbC4bQcYWSvaDlZeMc70pnj8f045qgK47opdMd8aNC2o1dDbz0IyC3w9GEus9_b-nZBRB8nyPOx-s-mOSLBN9VF7sJ9MMs8VaU4fg_e7bFhUDIc8RAcnfU/s1600-h/2.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5182384849730111826" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCEIWMv0FCpuigCPr2-RrmBfGbC4bQcYWSvaDlZeMc70pnj8f045qgK47opdMd8aNC2o1dDbz0IyC3w9GEus9_b-nZBRB8nyPOx-s-mOSLBN9VF7sJ9MMs8VaU4fg_e7bFhUDIc8RAcnfU/s400/2.bmp" border="0" /></a></div><div><a title="Antalya" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Antalya">Antalya</a>'nın <a title="Elmalı, Antalya" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Elmalı,_Antalya">Elmalı</a> ilçesinde bulunmuş yüzyılın definesi olarak adlandırılan hazine.<br />M.Ö. V. yüzyılda <a title="Persler" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Persler">Persler</a>'in <a title="Yunanistan" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunanistan">Yunanistan</a>'ı istila etmelerinden sonra Atina Şehir Devleti'nin önderliğinde <a title="Akdeniz" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Akdeniz">Akdeniz</a> Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu.<br /><a title="1984" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1984">1984</a> yılında Elmalı'nın Bayındır Köyü'nde yapılan kaçak kazılar ile bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma nedeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)</div><div><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ </span></div><div>İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.<br />Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası kaçak kazılar sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçırılır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda ve yoğun diplomotik girişimler ile hazine tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönmüştür. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.<br />Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir geçmişi olduğu varsayılan hazine.<br /><a title="Uşak" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/UÅak">Uşak</a> <a title="Toptepe Tümülüsü (henüz yazılmamış)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Toptepe_T%C3%BCm%C3%BCl%C3%BCs%C3%BC&action=edit&redlink=1">Toptepe Tümülüsünden</a> kaçak kazıyla <a title="1965" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1965">1965</a> yılında bulundu. <a title="Metropolitan Müzesi (henüz yazılmamış)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Metropolitan_M%C3%BCzesi&action=edit&redlink=1">Metropolitan Müzesinde</a> sergilenirken gazeteci <a title="Özgen Acar (henüz yazılmamış)" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=%C3%96zgen_Acar&action=edit&redlink=1">Özgen Acar</a> tarafından izi bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda <a title="Türkiye" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye">Türkiye</a>'ye <a title="1993" href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1993">1993</a>'de geri getirildi.</div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhawb0bmbOCBisRProjczngEmZWh0-4WHBNfgqRsFfqiv9usJlq9NyZ7EcqNdO-ksxFQVlcnAnPiyPGYZ1He5FhmxNlRFgEiaetbXWpdiniXCXSDmCJhtQXcnT-LN1F9Uvm4Dk1OiTlHFSR/s1600-h/1.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5182385227687233890" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhawb0bmbOCBisRProjczngEmZWh0-4WHBNfgqRsFfqiv9usJlq9NyZ7EcqNdO-ksxFQVlcnAnPiyPGYZ1He5FhmxNlRFgEiaetbXWpdiniXCXSDmCJhtQXcnT-LN1F9Uvm4Dk1OiTlHFSR/s400/1.bmp" border="0" /></a><br /><div><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></div><br /><div>En değerli parçası olarak kanatlı denizatı broşun bilinmektedir.<br />Kaçak olarak kazı yapanlarda, satanlarda hep talihsizlikler yaşadıkları için halk arasında da hazinenin laneti var olarak kabul edilir.<br />Dünyada eşi bulunmayan hazineye olan ilgisizliğin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, “Son beş yılda otellerimizde 16 bin 762 yabancı konaklamış. Bunlardan sadece 769’u müzeyi ziyaret etmiş.” diyor. Çoğunluğu M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan, yüzlerce altın sikkeden oluşan Karun Hazineleri, parayı icat eden Lidyalılara ait. Uşak’a 25 kilometre uzaklıktaki Güre köyünde 1966, 1967 ve 1968 yılında yapılan 3 kaçak kazıyla gün yüzüne çıkarılan hazine, o dönemde kaçakçılar tarafından Amerika’ya satılmıştı. 1985 yılında eserlerin 55 tanesi ABD’de Metropolitan Müzesi’nde sergilenince Türkiye Karun Hazineleri’yle ilgili çalışma başlattı. Müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı. Müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceğini anlayınca 1993’te ‘Karun Hazineleri’ni Türkiye’ye iade etti. Eserler, 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor. </div><div> </div><div><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩</span> <em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">( devam edecek)</span></em></div></div></div>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-37067222903891907202008-03-20T13:56:00.001-07:002008-03-20T15:18:11.542-07:00B'ölüm -56-(55.Bölümden devam)<span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ <span style="color: rgb(255, 0, 0);">B'ölüm -LVI-</span></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑<span style="font-size:78%;"><span style="font-style: italic; color: rgb(255, 0, 0);">(55'den dvm)</span></span></span><br /><br />Ervin'in ikinci sorununda yanıtını biliyor olmasından dolayı Sellsozo biraz şaşırdı. Yüzündeki ani şaşkınlık belirtisi , böyle bir ihtimalin olamayacağı konusunda kendisini ikna edince geçti. Yüzü alaycı ama eğlenen bir ifadeye büründü. "Yaa, demek ikinci sorunun da yanıtını biliyorsun?"<br />"Evet, biliyorum" dedi Ervin. İçinden; kaybedecek birşeyi olmadığını düşünerek. Sonuçta doğru cevabı bilmeyle ilgili olarak yüzde elli şansı vardı. Ya gerçekten tahmin ettiği cevaptı ya da değil... Oysa yerinde bir matematikçi olsaydı kesin bu basit gerçeği göreceğine, olasılık hesaplıyor olacak böylece zamanını iyiden iyiye kaybedecekti.<br /><br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />"Peki neymiş yanıtı söyle bakalım" , dedi Sellsozo.<br />"Sorduğun soru şuydu;" dedi Ervin:<span style="color: rgb(0, 51, 51);"><strong><em>"onu yapanın ona ihtiyacı yoktur, onu alan istemez ve kullanmaz, onu kullanan da kullandığını bilmez.</em></strong></span>."<br />"Eee..", dedi umarsız bir tavırla istifini bozmadan Sellsozo ," Cevap ne?"<br />"Tabut..",dedi Ervin. Yüzü yine ani bir ifadeyle duraladı Sellsozo'nun; ardından gülümseyerek, "Evet.." dedi "Evet, kesinlikle doğru!"<br />Elleri olsaydı birbirine çarpıp, sevinçe Ervin'i alkışlayabilirdi. Sona yaklaşmışlardı . Her ikisi de... Eğer son soruyu bilirse Ervin hem sevdiklerini hem de kendi hayatını kurtarabilecek , Sellsozo'nun üzerindeki binlerce yıldır lanet de son bulacaktı.<br />"Ya son soru, haydi cevap ver, acele et, haydi..", diye neredeyse umutla yalvarma arasında bir tıslama ile ikirciklendi iyice Sellsozo.<br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);"><br />๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Ervin, nerdeyse 80 yaşına yaklaşmıştı, ciğerindeki havanın; burnundan soluk borusuna oradan da ciğerlerine kadar girişini ve çıkışını , yani nefes alıp vermenin her kademesini hırıltılı bir şekilde de olsa hissediyordu. Nefesleri sıklaşmaya başlamıştı, göğsünde kalbine yakın bir yerde bir ağrı duyumsadı. titremesini kontrol edemediği sol elini yavaş hareketlerle sol göğsünün üzerine ağrının olduğu yere götürdü.<br /><br />Sellsozo'nun son sorusu;"<span style="color: rgb(102, 102, 204);"><strong><em>Hiç var olmadım, ama daima var olacağım, Beni asla hiç kimse görmedi, asla hiç kimse göremeyecek Yine de bu yerküresinde herkesin ümidi, Yaşayan ve nefes alan herkesin güvencesiyim.Bu nedir</em></strong></span>?" idi.<br />Ervin'in son soru hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Fiziksel olarak hızlı bir çökme yaşamaktaydı. Zamanın yıkıcılığının bu kadar hızlı bir şekilde olması normale dönse bile kendisinde kalıcı hasarlar bırakabilirdi.<br /><br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /> Birden bire tüm bunları düşünürken, içinde bir şeyler kımıldadı. Tam midesinin üzerinden hafifçe bir şey bulunduğu yerden kalktı sanki ve ağır ağır vücudunu terk etmeye başladı. Bunu hissetti Ervin.Tüm hücrelerine kadar. Bunun tek anlamı vardı:Ölüyordu. Bu şok hali, bütün herşeyden uzaklaştırdı O'nu. Sellsozo'dan, mağaradan hatta babasından. Bir şey değildi sanki, bir nesne, bir kimlik, bir isim , sıfat , zamir dğeildi. Yalnızca ölüyordu. Ölümün asil soğukluğu karşısında eriyen bir kar tanesi gibiydi. O gittikçe yok olurken ölüm var oluyor, kendisinden varlığından boşalayan yere tezahür ediyor gibiydi. Gözlerinin feri gittikçe çekilirken, uzaktan ışıklı bir kapının açıldığını gördü. Oysa sanıyordu ki şu kısacık çocukluk hayatında yaşaıdğı bütün anılar kare kare tıpkı bir film gibi gözlerinin önünden geçecek. Ama hiç de öyle görünmüyordu.<br /><br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />S<span style="font-weight: bold;font-size:85%;" >ayın OKU'yucu. Şimdi senden zor da olsa gözlerini kapatıp ölüm anını hayal etmeni istiyorum. Zihnini filmlerde gördüklerinden , sağda solda duyduklarından iyice arındır. Ölüyorsun. Ruhun vücudunu terk etmek üzere ve sen bunu hissedebiliyorsun. Bütün canlılar öleceğini hissedebilir çünkü. KEdiler, ölmeden evvel kendilerinin belirlediği bir yere giderler, sahiplerinin kendi cesedini görmelerini istemezler çünkü. İnsanlar da ölecekleri zaman bunu hissederler.<br /><br /><br /></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;font-size:85%;" >İnsanlar ölürken yanında bulunanları güçlükle tanır ve bazen de hiç tanıyamaz. Bunun sebebi ölüm anındaki insanın akli kuvvetinin zayıflaması olduğu sanılıyorsa da, o değildir. Belki hayattakilerin katiyen anlayamadıkları ve anlayamayacakları bazı şeylerin o durumdaki insana açılması ve onun bütün mevcudiyetinin kendi benliğine çekilmesidir. Ölmek üzere olan hastada görülen ve yanındakiler tarafından anlaşılmayan yüz ifadeleri ve bazı sözler bu deruni hal ile ilgilidir. Yani onun görüp yanındakilerin göremedikleri hal ile ilgilidir. Bu konuyla ilgili ilginç aktarımlar söz konusudur;<o:p></o:p>İbn Ebid – Dünyanın tahric ettiğine göre, sahabeden sonra gelen neslin (tabiun) meşhur fakihlerinden olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali ölümü anında insana iyi ve kötü amellerinin gösterileceği ve o esnada insanın, iyiliklere yönelip kötülüklerden göz yumacağını söylemiştir. Kıya Süresindeki “O gün insan işlediği ve işlemediği (önden gönderdiği ve tehir ettiği) amellerle uyarılır. (Bütün amelleri kendisine haber verilir.) 1 ayetinin tefsirinde Hasanı Basri’nin şöyle dediğini Suyuti haber vermiştir: “Ölümü anında o kişinin hafaza melekleri iner ve ona hayır ve şer, bütün yaptıkları arz olunur. Bir iyilik görünce sevinerek bakar, ondan gözünü ayırmaz ve yüzü parlar. Bir kötülük görünce de gözünü indirir, bakmak istemez ve yüzünü ekşitir. 2<br /><br /></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p>Resulullah (sav) in, ensardan ölüm döşeğindeki bir hastanın yanına varıp, nasıl olduğunu, neler gördüğünü sorması ve adamın da bir beyaz, biri siyah iki şeyin kendisine hazırlandığını söylemesi üzerine Resulullah (sav) hangisinin kendisine yakın olduğunu sorar. Adamın siyahın kendisine daha yakın olduğunu söyleyip kendisine dua etmesini ister. Bu istek üzerine Peygamberimiz (sav) adama dua eder ve adam bu duadan sonra siyahın uzaklaştığını haber verir ki 3 bu da son anda insana amellerinin gösterildiğine delildir. Çünkü adamın gördüğü siyah şey, kötü amelleri, beyaz da iyilikleridir.</span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><span style="font-size:85%;"><o:p></o:p><br />Bera ibn Azib, Ahzab Süresinin: “Ona (Allaha) kavuşacakları gün onlara (müminlere) sağlık dileği, (her türlü kederden) selamettir. 4 ayeti hakkında şöyle demektedir: “Buradaki selam, ölüm meleğinin, müminin ruhunu kabzedeceği zaman ona verdiği selamdır ki, ölüm meleği ona selamla azabdan eman vermedikçe ruhunu kabzetmez.5 Ölüm meleği insanın ruhunu almaya gelince selam verir, sonra kendisine ahiretteki makamı gösterilir. İnsanlar kabir ve beka alemindeki durumlarını bu andan itibaren idrak ederler ki, Hz. Alinin: “Gideceği yeri bilmeden bir kimsenin bu dünyadan çıkması haramdır.” dediği rivayet edilmiştir. </span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;">Cabir b. Abdullahtan rivayet edilen bir hadisinde Peygamberimiz (sav) çölde yaşayan Araplardan birisinin Yunus Suresindeki: “Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır.” 6 ayetini sorması üzerine, ayetteki ahiret müjdesinden kastın, müminin ölümü anında müjdelenmesi olduğunu belirtmiştir. 7 </span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;">Hz. Ayşe validemizin rivayet ettiği hadisi şeriflerinde ise Peygamberimiz (sav), her kese ölüm zamanında makamının gösterileceğini, makamını görünce müminin Allaha kavuşmayı sevip isteyeceğini; kafirin ise bunu kerih göreceğini haber vermiştir. Peygamberimizin (sav) : “Kim Allaha kavuşmayı isterse (severse) Allah da ona kavuşmayı sever ve kim de Allaha kavuşmayı çirkin görür (hoşlanmazsa) Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” buyurunca Hz. Ayşe: “Ya Resulallah hepimizde ölümü sevmeyiz.” dedi. Buyurdu ki: “O manada değil. Bu, kişinin ölüm zamanındandır ki, müminin can verme anında Allahın rahmeti, rızası ve cenneti ile müjdelendiği zaman Allaha kavuşmayı arzu eder ve Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kafir ise Allahın azabı ve gazabı ile müjdelendiği zaman, Allaha kavuşmaktan ve Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” 8 Peygamberimiz (sav) yine Hz. Ayşenin rivayet ettiği diğer bir hadislerinde: “Hiçbir Peygamber ruhu cennetteki yerini görünceye kadar kabz olunmaz.” buyurmuştur ki, kendisinin son sözünün “refikul ala” olması da 9 cennetteki makamının kendisine gösterildiğine delildir.</span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;">Kuranı Kerim de insanların ölüm anında karşılaşacakları lütuf, müjde ve cezaya açık işaretler vardır. Bu, dünya hayatında iken takdim ettikleri amellere göre ve yaptıkları hayır ve şerlere göre olacaktır. “Ama ölüm, mukarrabundan (hayırda ileri geçeceklerinden) ise, artık onun için bir rahatlık, hoş rızık ve Naim Cenneti (nimetleri bitmez bir cennet) vardır.” 10 ayetindeki rahatlığın ölüm anında olacağı bildirilmektedir. “Ama ölü, inkar eden sapıklardan (mükezzibinden) ise ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.” 11 ayetindeki azab da ölüm anındandır ve ahirette de onu Cehennem azabı beklemektedir. 12 Tabiin müfessirlerinden olan Mücahid, Fussilet Süresindeki: “Gerçekten Rabbimiz Allahtır, deyip de sonra sebat gösterenler (ve salih amel işleyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında); Korkmayın, mahzun olmayın, va’d olunduğunuz Cennetle müjdelenin, diye melekler inecektir.13 ayetinde bildirilen durumun, ölüm anında olduğunu söylemiştir. 14 Buradaki müjdenin, ölüm anında, kabirde ve kıyamette (ba’ste) korkunca olmak üzere üç yerde olduğunu söyleyen müfessirler vardır. 15</span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;">İşte bütün bunlar, ölüm anında iyilerden ve kurtuluş ehlinden olan müminlerin melekler tarafından rahmet ve müjdeyle karşılanacaklarının delilidir.</span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p></o:p>Kafirler ve vazifesini tam yapmamış olan müminlerin ise, melekler tarafından ölüm anında azapla müjdelenecekleri ve yerlerini görünce dünyaya dönüşü arzulayacakları Müminun Süresinde haber verilmektedir. 16</span></p> <p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-size:85%;"><o:p> </o:p></span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><span style="font-weight: bold;font-size:85%;" ><span style="font-size: 12pt; font-family: "Times New Roman","serif";"><br />Böylece ölümü anında kişinin makamını görüp haz veya elem duyması ile nimet ve azapla başlar. 17 Artık o andan itibaren tevbe kapısı kapanır ve makamını gördükten sonra iman bile makbul olmaz. 18 Çünkü imanın değeri, ğayba iman edilmesi sebebiyledir. 19 Kuranı Kerim müminleri överken “ğayba iman edenler” diye vasıflandırmaktadır. Ahiretteki azabı gördükten sonraki iman, ğayba iman olmadığı için makbul değildir. Nitekim Firavn da son anında, boğulurken iman etmek istemiş, ama bu, Allah tarafından kabul edilmemeiştir. 20 Yunus Suresinde de azabı gördükten sonra iman ettik diyenlere imanlarının fayda vermeyeceği açıkça bildirilmektedir.<br /></span></span></p><p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="font-weight: bold;font-size:85%;" ><span style="font-size: 12pt; font-family: "Times New Roman","serif";">Gerçekten de inançlı insanların ifadelerine baktığınızda kendi hayalini kurduğunuz ölüm anından hemen sonra, ölümün sizi nerede ve nasıl yakalayacağını bilemeyeceğiniz için, o günü son gününüzmüş gibi yaşamaya gayret etmelisiniz. En azından kendinizle barışık bir şekilde geçirmelisiniz hayatı. Neyse Ervin'e geri dönelim. Nasılsa ölmeyeceğini biliyorsunuz ama ölüm anına bu kadar yakınlaşmışken nasıl kurtulduunu bilmiyorsunuz. Eh , okumaya devam etmeniz de bu yüzden gerekiyor ya..</span></span></p><p style="font-weight: bold;" class="MsoNormal"><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /></p>Sellsozo, Ervin'in bu halini gördüğünde son bir çırpınışla neredeyse haykırarak ,"Sakın ölme! Sakın..Yapabilirsin. Sadece tek bir kelime, bir tek kelime.Dudaklarının arasından çıkacak tek bir kelime; seni beni herkesi kurtarabilir.Lütfen, son nefesinde bile olsa dene. Lütfen.." Sellsozo, aslında karşısında ölen nicelerini görmüştü, lanetini omzuna aldığı bin yıllardan beri. Ama nedense bu gözleri pırıl pırıl bakan, günahsız ve tertemiz; bu bakir çocuğun, kendisine yakın hissettiği garip bir ışığı vardı . Bir zamanlar, <span style="font-style: italic; font-weight: bold;">insan</span> olduğu zamanlarını, anımsatan; şeytanın peşine takılıp gitmezden evvel ki kendisine benzettiği bir yan... Ölmesini istemiyordu. Kendi lanetinin sona ermesinden çok gözünün önünde erimesine tanıklık etmekten çok müteessir olmuştu. O kadar yoğun ve iliklerine işleyen bir duyguydu ki bu, gözlerinin yoğuştuğunu ve göz pınarlarında biriken iki damlanın yanağından yavaşça süzülüşünü fark etmedi bile.<br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);"><br />๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Ervin, son bir gayretle kafasını kaldırıp Sellsozo'nun yüzüne çevirdi yüzünü, göreceği son şey anlaşılan sonunun başlangıcına start veren yüz olacaktı. "Demek.." dedi içinden, "Yarın hiç olmayacak benim için. Bir daha yarını hiç göremeyeceğim. " Birden, dudaklarının kendiliğinden kımıldadığını ve ağzından belli belirsiz fısıltıyla "Yarın.." kelimesinin çıktığını duydu. Kendiliğinden söylemişti bu sözü... Bilinç ya da bilinçdışılıktan uzak... Sadece ölüm gibi; sıradan, aniden ve kendiliğinden...<br />Sellsozo, "<span style="color: rgb(255, 0, 0);">YARIN! </span>Evet, evet , evet , cevap buuuuu", diye bağırdı.<br />Ve o anda herşey durdu. Kainat durdu, hareket durdu, günün gecenin peşinden koşuşturması, ağaçları kemiren kurtçuklar, dönen gezegenler, atomlar, elektron ve protonlar, bilgi akışları,aşklar ve aşıklar, ayrılıklar ve terkler, acılar , hüzünler, neşeler, sevinçler, hayalkırıklıkları ve güzel süprizler, okula giden çocuklar, havadaki kuşlar, mağmanın yeraltı hareketleri, doğumlar, ölümler, yaşamalar..hepsi durdu.<br /><span style="color: rgb(102, 0, 204);"><br />๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="color: rgb(102, 0, 204);">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑ <span style="font-size:78%;"><span style="font-style: italic; color: rgb(255, 0, 0);">(devam edecek)</span></span></span><span style="font-size:78%;"><br /><br /></span>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-61412568874828591402008-03-19T12:57:00.000-07:002008-03-19T16:03:35.436-07:00Bölüm -55-(Bölüm 54'den devam ile)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm -LV-</strong></span> <span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(54'den dvm)</em></span><br /><br />İlk soruya yoğunlaşmalıyım diye düşündü. İlk soru neydi,"Sabahleyin dört ayak, öğlenleyin iki ayak ve akşamleyin üç ayak üzerinde yürüyen ve ayak sayısı arttıkça güçten düşen nedir? " Beyninin içinde soru sürekli döneniyor sanki yağız bri elmayı kemiren kurt gibi beynin her yanına girip çıkıp bir cevap arıyordu. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlamıştı. Beynine daha çok oksijen göndermesi gerektiğini bilinçdışı bir refleks ile biliyordu sanki. Bununla birlikte geçen her saniye biraz daha yaşlandığını da hissedebiliyordu.<br /><br /><span style="color:#6600cc;"><strong>๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</strong></span><br /><br />İnsan Beyninin nasıl çalıştığını hiç düşünmüşmüydünüz? düşünmemiş olsanız da düşünmüş olsanızda sayın OKU'yucu şu an da beyniniz çalışıyor. Peki bakalım nasıl çalışıyor? Beynin çalışmasıyla ilgili temel bulgular beyin dalgaları adı verilen bir çeşit elektrosinyallerin gözlemlenmesi sonucu oluştu. Elektroensefalografi (EEG) adı verilen aletin kafaya bağlanarak alınan kayıtlarda beyin dalgaları ortaya çıkar. Saniyede ortaya çıkan dalga sıklığına yada sayısına (frekans) göre adlandırılırlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6_s8jO6Q4JU1em32dKZAkcocTaEfEzpU102YwNJPHkxjvpWiAuJ20KSWmGovitm8EGcG6Cp7-TXqTTEEBbqD5uRrtexMAv6WuSMAlWJKlnLSegOS1otreBy4DcP8mSmZbAGaKy7Tx73f/s1600-h/image004.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5179574961865984242" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6_s8jO6Q4JU1em32dKZAkcocTaEfEzpU102YwNJPHkxjvpWiAuJ20KSWmGovitm8EGcG6Cp7-TXqTTEEBbqD5uRrtexMAv6WuSMAlWJKlnLSegOS1otreBy4DcP8mSmZbAGaKy7Tx73f/s400/image004.jpg" border="0" /></a><strong><span style="color:#cc0000;">Delta</span></strong> : Sıklığı en düşük dalga tipidir. Saniyede 1-3 kez oluşur. Normalde uykunun 3.ve 4. evresi ile yenidoğanlarda görülür. Boyu (amplütüd) en yüksek ve en yavaş dalgadır. Normalde görülmesi “bilinçsiz aklın” göstergesidir. Trans halidir. Hareketsizlik, dikkatsizlik, en düşük bilinç düzeyi yada aşırı rahatlık halidir. Beyni arabanın motoru olarak düşünürsek delta aktivitesi 1.vitestir.<br /><span style="color:#000099;"><strong>Teta:</strong></span> Sıklığı 3,5-7,5’dir. Yavaş aktivitedir. Kabaca “hayal” dalgası denebilir. Görüldüğü haller; meditasyon, dua etme, hayal kurma, duygulanım halinde vb.. durumlarda belirgindir. Uyku ile uyanıklık arasındadır. Uykuda ve 13 yaşına kadar olan çocuklarda görülmesi normaldir. Beyinde limbik sistem ve hipokampal bölge aktivitesini gösterdiği düşünülmektedir. Gerginlik hali ve davranış bozukluklarında görülebilir. Araba örneğinde 2.vitese benzetilebilir.<br /><strong><span style="color:#cc66cc;">Alfa:</span></strong> Sıklığı 7,5-13’tür.Normalde sakin (relax) yetişkinlerde görülür. Kafanın arka kısmında (oksipital bölge) en belirgindir. İyi alfa üretimi uyanıklığı, mental dinginliği, dışa dönüklüğü, gerçekçiliği ifade eder. Öğrenme ve bilgiyi kullanmada önemlidir. Gözler kapalı ve derin soluk alma sırasında alfa dalgasının gücü artar. Düşünme ve problem çözmede azalır. Araba örneğinde, aslında “boş vitestir”. Tüm dalgalara- viteslere- geçebilir.<br /><strong>Beta:</strong> 14-36 sıklığında ortaya çıkar. Hızlı aktivitedir. En çok kafanın ön bölümlerinde(frontal) görülür. Beyin dış yuzeyi(korteks) hasara uğramışsa gücü azalır yada görülmez. Uyanıklığın yada gerginliğin göstergesidir. Göz açık iken analitik problem çözümü, yargılama, karar verme, sesleri dinleme sırasında güçlenir. Araba örneginde “yüksek deviri” ifade eder.<br /><span style="color:#33cc00;"><strong>Düşük beta:</strong></span> 12-15 sıklığındadır. Hareketsiz iken dikkatli olmak bu dalganın ortaya çıktığı en iyi durumdur.(satranç).<br /><strong><span style="color:#006600;"><span style="color:#009900;">Orta beta</span>:</span></strong> 15-18. Mental aktivite.<br /><span style="color:#006600;"><strong>Yüksek beta:</strong></span>18-36. Aşırı konsantrasyon. Uyarı halinde olma, ajitasyon.<br /><span style="color:#3366ff;"><strong>Gama:</strong></span>36 ve üstü.<br /><em><span style="color:#336666;">Beyin dalgaları nasıl oluşur ?</span></em><br />Beyin, nöron adı verilen sinir hücrelerinden ve glia denen destek hücrelerden oluşmuştur. Beyinde yer alan nöron sayısı 100 milyardır. Beyin çalışması nöronlar arasındaki iletişim ile sağlanır. Bu iletişim nöronların kendi aralarında ve kendi içinde gerçekleşir.<br />Nöron yapısını 3 bölüm oluşturur. Hücre gövdesi(soma), dendrit( hücre gövdesinden çıkan ışınsal uzantılar) ve akson (ana uzantı).<br />Dendrit diğer nöronlardan aldığı bilgiyi hücre gövdesine bildirir. Buradan akson aracılığı ile diğer nöronlara ulaşır. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5179576465104537858" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzIh3rU_BCn0ebjZoQyY5Wx6i9ba4On2X0EyoQmuPo2qdzkQG3IYgQUsiK4tM2Y3_-3EsaxM13HfprVDH1GRNwQOHqGOEO-0S8fY5tGJQ9qy6upka52kMpVkXEhuKAWhX6-PdWlR2u8LOI/s400/image006.jpg" border="0" />Akson, bilgiyi ileteceği nöronun dendriti yada hücre gövdesiyle ilişkisini sinapslar aracılığı ile kurar. İlaçlar, sinaptik aralıkta bulunan kimyasal maddeleri etkileyerek fayda gösterir.<br />Aksonda bilgi elektrik akımı ile ilerler. Bu iletim sırasında ortaya çıkan potansiyel fark beyin dalgalarını oluşturur. Neurofeedback beyin dalgalarını etkileyerek fayda gösterir.<br />Aksonun bitim noktasında yeralan nörotransmitter içerikli veziküller, aksonal iletimin etkisi ile sinaptik aralığa açılırlar. Nörotrans- mitterler burada yer alan komşu nöron dendritine bağlanarak iletimin bir sonraki nörona aktarılmasını sağlarlar. Ardından nörotransmiterler buradaki reseptörlerden ayrılarak salındıkları akson bitiminden geri alınırlar.<br />İlaçlar buradaki reseptörlere etki ederler. Örneğin, seratonin geri alınım inhibitörü olan antidepresanlar, salınan nörotransmitterlerin (seratonin) geri alınmasını önleyerek sinaptik aralıkta daha uzun süre kalmalarına yol açarlar. Bu kadar bilgilendirmenin sonrasında meraklısı için önerebileceğim hoş bir link var: <a href="http://www.nationalgeographic.com.tr/ngm/0711/multimedia_hafiza2.aspx?Konu=1">http://www.nationalgeographic.com.tr/ngm/0711/multimedia_hafiza2.aspx?Konu=1</a> <br /><br /><strong><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong><br /><p>Ervin; babasının kendisine çocukken anlattığı bir öyküyü anımsadı. Öyküde geçen soruya çok benziyordu ilk soru; Sphinx'in sorusuna..Ervin hafızasını zorlayarak soruyu tam olarak anımsamaya çalıştı. Hafızasında hayal meyal anımsadığı o günlere gitti. Yatağında yatarken , Bulgaristan'da herşey çok ama çok güzelken anne ve babası sırayla kendisine hikaye anlatırlardı. O da bol bol düşlerdi anlatılanları.</p><p><strong><span style="color:#6633ff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong></p><p>Bu arada Sphinx yani sfenks, Yunanlılara göre kötü şans, yıkım ve ölüm getiren bir ifrittir. Yunan mitolojisine göre Typhon (Gaia'nın (Gaea) Tartarus'tan olma son oğludur. Hesiod'a göre Typhon ve Typhoeus birbirinden farklı iki yaratıktır, bazı mitologlara göre ikisi aynı canavardır. Typhon, her bir ağzında siyah renkte dilleri olan yüzlerce yılana benzer başı ve kanatlı ejderha gövdesiyle dev bir canavardı. Her birinden yılan zehiri akan korkunç ve kör edici ışıklar saçan gözleri vardı. Ağzından ejderhalardaki gibi alev ve buhar çıkartır, yürürken bacaklarından yüzlerce yılan yerlere saçılırdı. <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5179585055039129874" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxxINEMF9LEtNPbTxLrhDVVgKFg32e-Yh76BQGnTjv9uvPhLpGqGI7F6uD78u-e14fnj1L98SZ3iXS8iNhS4LjjxzOMN-OohawQj8dTrs9W6cBpsuHLyycCquaEbrz10JeEFYw9NMvayvC/s400/typoon.bmp" border="0" />Ölümsüz olan Typhon, son derece yıkıcı kasırgalar oluşturabilen bir yaratıktı.) ve Echidna'nın (Echidna -Yunanca Έχιδνα, dişi engerek demek-, Yunan mitolojisinde yer alan çoğu canavarın annesidir. Tartarus ve Gaia'nın kızı olup, güzel bir kadın yüzüne ve sürüngen vücuduna sahiptir.) çocuğudur. Bu dişi yaratığın, bazen başı kadın olan kanatlı bir aslan, bazen de gögüsleri ve kafası bir kadına ait, pençeleri bir aslanın pençeleri, yılanınki gibi bir kuyruğu olan ve kanatlı bir yaratık olarak tasvir edilir...</p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhH4Jgjtp6Tgg73J7DnIJymjSNrYJ-QVyrgM810w97KoNLenUYylOl9k3Ik_9FhJugrkxkPE82z3hgXLJfpdtbtzGn4xR8kNiJfdpgfN4k8NjedMFPranhKK-dZvqRlYfBsE3IbOf3GnZw3/s1600-h/echidna_a.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5179585660629518626" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" height="373" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhH4Jgjtp6Tgg73J7DnIJymjSNrYJ-QVyrgM810w97KoNLenUYylOl9k3Ik_9FhJugrkxkPE82z3hgXLJfpdtbtzGn4xR8kNiJfdpgfN4k8NjedMFPranhKK-dZvqRlYfBsE3IbOf3GnZw3/s400/echidna_a.jpg" width="312" border="0" /></a><br /><br /><br /><p></p><br /><br /><br /><p></p><br /><br /><br /><p></p><br /><br /><br /><p></p><br /><br /><br /><p></p><p>Thenes şehri yakınlarında yüksek bir kayada oturan sphinx yoldan gelip geçenlere bilmeceler sorarak avına düşürürmüş yolcuları. Sorularından biri "sabahleyin dört, öğleyin iki, akşam ise üç ayaklı olan yaratık kimdir"...Her kim soruyu bilemezse sphinx cezalandırıyormuş fena bir şekilde. Sonunda oedipus'la karşılaşmış ve bilmecenin yanıtını ondan almıştır. Sphinx ismi eski greekcede da sphingo'dan gelir ki anlamı bogazlayan demektir... Eski Asur mitlerinde ise sphinx tapınak girişlerinin koruyucusu olarak görülürdü.<br /><br /></p><p><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5179586403658860850" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; CURSOR: hand; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLFVJk9n3wQIJhL5qQcTOc22SY3u_jHw_ON755S0fafzOWnuEHa77CoU-jj0wAmghRd63iEZgWAwpt8GTNc0HbSTIQzDH890bEAeUIr_ZscQ43FB3r7OCFPJIuDCWNjrNqqSXA52D2LsHb/s400/sphinx.jpg" border="0" /></p><p><span style="color:#6633ff;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑<br /></span>Ervin'in vücudu neredeyse 50 yaşlarına kadar varmıştı. Hala gözünün önündeki sorunun yanıtını bulamamıştı oysa. Son bir çaresizlik içinde babasına döndü. Babasıyla göz göze geldi. Göz göze geldiğinde babasının gözlerindeki ifadeden birden bire anımsadı."Buldum!" Yüzü birden bire aydınlanmıştı. Kahkahayla sıçrayıp," Buldum!", diye bağırdı yeniden. Ancak,birden vücudunun bu ani harekete izin veremeyecek kadar yıprandığını duyumsadı. Sırtından ayakparmağına kadar bir kramp girdi, bıçak sokulur gibi. Yüzü değişti. Acıyla kavrulmuş sırtına götürdü elini. Sellsozo'ya dönüp," Cevap: <em><span style="color:#cc0000;"><strong>İnsan !</strong></span></em> "dedi. "Doğduğunda 4 ayaklıdır, sonra iki ayaklı olur, sonra yaşlanır ve bastonuyla 3 ayaklı hale gelir."</p><p><strong><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span></strong></p>Sellsozo, dudak büktü. "Pekala ", dedi." Sfenksin hikayesini biliyorsun anlaşılan. Sevdiğim sorulardan briydi ama ne yapalım. Diğer ikisi için zamanın neredeyse bitmek üzere. Bu hızla yaşlanmaya devam edersen cevaplarını bulabilsen bile söyleyemeyeceksin korkarım."<br />Ervin, "diğer sorunun yanıtını da biliyorum ", dedi. "ikinci sorunun da yanıtını biliyorum."<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(devam edecek)</span></em>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-80214114749667117362008-03-18T03:18:00.000-07:002008-03-18T03:27:34.633-07:00Bölüm -54- (53.bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;"><strong>B'ölüm -LIV-</strong></span> <span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(53'ten devam)</em></span><br /><br />Ervin'in üzerinden hissettiği ağırlık kalktığında babasının yanına gitti. Ona dokunmaya çalışırken sadece elinin üzerinde bir ağırlık hissetti ve parmaklarını çok yavaş kımıldatabildiğini gördü. Kafasını çevirip kapıdaki yüze baktığında Sellsozo'nun kendisini seyrettiğini gördü. "Boşuna uğraşma delikanlı, baban manyetik alanımın içinde. Seni algılayamaz. Tıpkı diğerleri gibi. " dedi aynı çatalaşmış tıslama benzeri dişil sesiyle. "Ama bu nasıl olur, ona zarar verirsen..." KAşları çatılmış, yüzü bembeyaz olmuş yumruklarını sıkmıştı Ervin. Kalbi hızlı hızlı atıyordu . Bir yandan öfkelenmiş, bir yandan da korku bütün vücudunu sarmıştı. Savaş- yada kaç tepkisine tamamen hazırdı vücudu.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Selye, bedenin stresli durumlarda verdiği üç aşamalı tepkiyi "Genel Uyum Sendromu"olarak adlandırmıştır. Bu kurama göre, organizmanın strese tepkisi üç aşamada gelişir.Bunlar alarm tepkisi, direnme ve tükenme aşamalarıdır.<br /><br /><br /><strong><span style="color:#333399;">Alarm Aşaması</span></strong>: Birey bir stres kaynağı ile karşılaştığında, sempatik sinir sisteminin etkin hale gelmesi nedeniyle beden savaş ya da kaç tepkisi" gösterir.Savaş ya da kaç tepkisi sırasında bedende oluşan fiziksel ve kimyasal değişmeler sonucunda kişi, stres kaynağı ileyüzleşmeye ya da kaçmaya hazır hale gelir. Bu durum kalp atışlarının hızlanması,tansiyonun yükselmesi, solunumun hızlanması ve ani adrenalin salgılanması biçimindegelişir. Savaş ya da kaç tepkisinin ortaya çıktığı aşama, "alarm aşaması" olarak adlandırılır. Streste alarm aşamasında, stresi yaratan kaynaklar ve bunların yoğunluğu arttığı ölçüde stres eğrisi hızla normal direnç düzeyinin üzerine çıkarak normal davranıştan sapmanın ilk işaretleri verilmeye başlanır.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Eskilerin deyimiyle yüzün bembeyaz olmuş, betin benzin atmış deyimleir bu tepkinin gözle görülür etkilerinden meydana gelir. Aslında Vücut tam olarak karşılaşılan tehlike karşısında kişiyi, eğer kalıp da savaşacak ise ellerinden ve yüzünden kanı çekip bacaklara pompalar. Bu ellerde ve yüzde-saldır ve darp alma riskinde kan kaybını en aza indirgemeye yönelik bir savunma, kaçmaya karar verirse de bacaklara pompalanan kan ile daha fazla oksijenin kaslara ulaştırılıp daha uzun süre ve hızlı koşabilemesine metabolizmayı hazırlamak içindir.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#336666;"><strong>Direnme Aşaması</strong></span>: Alarm aşamasını, "uyum ya da direnme aşaması" izler. Stres kaynağına uyum sağlanırsa her şey normale döner. Bu aşamada kaybedilen enerji, yeniden kazanılmaya ve bedendeki tahribat giderilmeye çalışılır. Stresle başa çıkıldığında parasempatik sinir sistemi etkin olmaya başlar. Kalp atışı, tansiyon, solunum düzene girer,kas gerilimi azalır. Direnme aşamasında birey, strese karşı koymak için elinden gelen tüm gayreti ortaya koyar ve stresli bir insanın davranışlarını göstermektedir. Belirli bir süre bireyin davranışlarında ve yaşantısında bu durum gözlenebilir.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#000066;"><strong>Tükenme Aşaması:</strong></span> Uyum aşamasındaki gerilim kaynakları ve bunların yoğunluk dereceleriazalmadığı sürece ya da artış gösterdikleri durumlarda bireyin gayreti kırılır vedavranışlarında ciddi derecede sapmalar ve hayal kırıklıklarının yaşandığı bir evreye girilir.Eğer stres kaynağı ile başa çıkılamaz ve uyum sağlanamaz ise, fiziksel kaynaklar kullanılamaz ve tükenme aşamasına geçilir. Tükenme aşamasında, parasempatik sinir sistemi etkindir. Kişi tükenmiştir ve stres kaynağı hala mevcuttur. Bu aşamada uzun süreli stres kaynakları ile mücadele edilemez ve kişi başka stres kaynaklarının etkilerine de açık hale gelir.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Sellsozo, gülümseyerek; "Cesaretin hoşuma gitti. Sana Üç soru soracağım, delikanlı. Eğer cevaplarını bilirsen sen de ben de istediklerimize kavuşacağız. Ben, bu durum hiç yaşanmamış gibi yavaşlatıp durduğum zamanı geri çevireceğim, ve kapıdan geçmenize izin vereceğim, ben de sonunda huzura kavuşabileceğim. O yüzden lanetin bozulması için sorularıma cevap vermeni umuyorum!" , dedi.<br /><br />Ervin; "Tamam, hazırım" , dedi karnında midesinin hemen üstündeki ağırlığı hissederken. Sellsozo, sorularını sormaya hazırlanırken, Ervin ;"Ya bilemezsem?" , diye sordu. Sellsozo, "Bilsen iyi olur delikanlı. Yoksa siz de bu mağaranın sonu olmayan koridorlarından birine dönüşeceksiniz...", dedi.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />İlk Sorum"<strong><span style="color:#006600;"><em>Sabahleyin dört ayak, öğlenleyin iki ayak ve akşamleyin üç ayak üzerinde yürüyen ve ayak sayısı arttıkça güçten düşen nedir?</em></span></strong> "bir süre soruyu iyice anlaması için durup bekledi; "İkinci sorum ;<span style="color:#003333;"><strong><em>onu yapanın ona ihtiyacı yoktur, onu alan istemez ve kullanmaz, onu kullanan da kullandığını bilmez.</em></strong></span>." diye devam etti. "Ve son sorum;"<span style="color:#6666cc;"><strong><em>Hiç var olmadım, ama daima var olacağım, Beni asla hiç kimse görmedi, asla hiç kimse göremeyecek Yine de bu yerküresinde herkesin ümidi, Yaşayan ve nefes alan herkesin güvencesiyim.Bu nedir</em></strong></span>?"<br /><br />Sorular bittiğinde Ervin'e "Zamanın var, istersen burada ölene kadar soruların cevaplarını bekleyebilirsin. Ama uyarırım. Zaman onlar için ne kadar yavaş akıyorsa snein için ise o kadar hızlı akıyor. Normal dünya zamanına göre 2 saat içinde 80 yaşına gelip ölebilirsin. " ervin, gerçekten de ellerine baktı, hiç de 16 yaşındaki bir gencin ellerine benzemiyordu elleri. Şu an sanki 30larında felan olmalıydı. Ve gittikçe yaşlanıyordu, hızla. İçi panikle titredi. Bir an önce soruların cevaplarını bulmalıydı."<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(devan edecek)</span></em>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-65556140619843645932008-03-17T12:06:00.000-07:002008-03-18T03:26:08.904-07:00Bölüm -53-(52.Bölümden devam)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑<span style="color:#ff0000;">B'ölüm -LIII-</span> ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><span style="font-size:78%;color:#ff0000;"><em>(52'den dvm)</em></span><br /><br />Babası gözlerinin kendisine oynadığı bir oyun olup olmadığını anlamak için bir iki kırpıştırdı yeniden kapıya baktı. Kapıdaki yüze. Yüzdeki gözlere. Ve gözlerde hipnotize edecek derinlikte bir çift girdaba bakakaldı. Herkes önce kımıltısız bir heykel gibi duran Ali Bey’e ardından da kapıdaki yüze çeviriyordu kafasını. Ve her kim sellzoso’nun gözleriyle temas kursa bakışlarıyla kımıltısız heykellere dönüşüyordu. Mağara, ekip içine girmeden önceki yüzyıllar boyunca olduğu gibi yeniden sessizliğine bürünmüştü. Sellsozo’nun kapıdaki yüzü neredeyse iyiden iyiye gülümsüyordu, kapının iki yanında bulunan iki sütundaki mor ışınım, nefes alır verir gibi gittikçe güçlenen bir şekilde ışıyordu. Kapıdaki yüz canlanmış, neredeyse normal bir insan gibiydi.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Ervin, babasına baktı, kafasını çevirip babasına baktığında geçen süreç ona dakikalar gibi gelmişti. Sanki zaman çok atıllaşmış, hava çok yavaşlamıştı. Yoo sadece hava değildi yavaşlayan,kalbinin atışı, damarlarında dolaşan kan, içinde ve dışında ne varsa herşey, hepsi slow motion gibi git gide durma noktasına ivmeleniyordu. Sellsozo yüzyıllardır uykusunda olan lanetlenmiş kişi uyanmış, birisi 16 yaşında olmak üzere 13 tane yeni kurban edinmişti.<br />“Aranızda bakir biri var mı? ,diye sordu.<br />Sesi yılan tıslaması gibi çatallıydı. Ürkütücü, inleyen,dişil..<br />Yineledi sorusunu; “Aranızda bakir biri var mı?”<br />Kapıdan ve gözlerinden yayılan çekim gücü o kadar fazlaydı ki çenelerini açacak gücü hiç biri bulamadı kendisinde. Gözlerini sırayla her bir kişide çevirdi Sellzoso. Sıra Ervin’e geldiğinde duraladı. Dudağını büküp “Sen küçük insan” , dedi. “Sen bakirsin. O halde sorularıma cevap vermesi gereken kişi, sınanması gereken şahıs da sensin”<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Ervin üzerinde yavaşlık ve atıllık oluşturan basıncın git gide azaldığını hissetti. Sanki üzerinden görünmeyen bir basınç kayboluveriyordu hızlı bir şekilde. Küçükken karabasan gördüğü bir zamanı anımsadı. 6 yaşlarındaydı.Üzerinde bir ağırlık hissediyordu. Yüzüstü yattığı için kendisini bastırıp yatağa mıhlayanın ne olduğunu yada kim olduğunu göremiyordu. Gözleri açık olmasına rağmen bağıramıyor ve hareket edemiyordu. Kulağında garip bir uğultuyla birlikte üzerindeki, gücün gittikçe arttığını ve ağırlaştığını hissediyordu. İçinden sürekli olarak , annesini ve babasını çağırıyor, yardım istiyor, Allah’ın kendisini korumasını kurtarmasını istiyordu. Bir süre sonra ağırlık kendiliğinden kalkmıştı. İşte o an kontrolünü kaybettiği bedeninin yeniden efendisi olmuştu ama çok korktuğundan dudağındaki uöukla bir hafta gezmişti.<br />Olayı babasına anlattığında babası ona bir dahaki sefere korkmaması gerektiğini ve içinden kendisine öğreteceği duaları okumasını istemişti. Bu şekilde şimdi bile anımsadığı Felak ve NAss dualarıyla Ayetel Kürsi'yi ezberlemişti. O günden sonra 12 yaşında ve geçen sene yani 15 yaşına basmasından 2 ay sonra karabasan gelecek olmuş, gözlerini sımsıkı kapatarak bu duaları okumuş ve 6 yaşındaki çaresizliğini bir daha yaşamamıştı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#003300;">Sayın Oku'yucu; Karabasan ile ilgili olarak bilim adamlarının tanımlamarına bakalım öncelikle. Hemen herkesin yaşadığı bu olgu aşağıdaki gibi bir açıklamayla sizi tatmin edecek mi bilinmez ama size aslında böyle olmadığını kalbinizin derinliklerinden gelen ses fısıldıyor olmalı. NEdenini bilmediğiniz "şey"lere dair, bir önkabulünüz olacak ise bu ön kabulün rasyonel olması, akla yatkın olmasının ispatlanamaz bir inanç dahilinde yapılan açıklamalardan tamamen uzak olmadığını hatta aynı "olasılık" dahilinde olduğunu en azından kabul etmek zorundasınız. </span><br /><span style="color:#003300;"></span><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><span style="color:#003300;"></span><br /><span style="color:#003300;">Basit bir örnekle; şu an, bu satırları okurken, kalp krizi geçirme olasılığınız ile uzaylılar tarafından kaçırılma olasılığınız "aynı"dır. Sonuçta ikisi de "olasılık"tır. Asıl cehaletin, bu iki olasılığın üzerinden biri sırf akla daha yatkın diye birinin olasılık olduğu gerçeğini, içinde bulunulan gerçek ile değiştirilmesi ve gerçek olarak "inanılması" kısmı olduğunu söylemeliyim.. Ya inanmıyorsanız bu iki olasılığında olanaksızlığına hükmedersiniz yahut da inanıyorsanız, bari inanmaya değer bir düşsellikle devam edersiniz yaşamınıza. </span><br /><span style="color:#003300;"></span><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><span style="color:#6600cc;"></span><br /><span style="color:#003300;">Basitleştireyim izninizle; eğer öldükten sonra toprak olacaksak yada gerçekten de bir cennet var ise, bunu ancak öldüğümüzde anlayabileceğiz, değil mi? Güzel..Peki, şimdi soruyorum; madem ki bilip test edemeyeceğimiz bu sorunsalın tam da karşısında duruyorken ve bu iki "olasılığın" birini seçmem söz konusuyken, neden "toprak olacağım" olasılığını seçeyim ki? En azından diğerinde yaşam kalitemi yükseltecek ve ölüm gelip beni alana kadar "daha iyi bir yaşama "kavuşma ve yaşlamsal stressle psikolojik olarak daha kolay başa çıkabilme "faydam" mevcut olacak", diye düşünürdüm yerinizde olsaydım. Neyse konuyu çok dağıttım. Devam edelim, karabasan nedir?</span><br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#663300;">Uyku felci, uyandıktan hemen sonra (hypnopompic felç olarak da bilinir) veya, seyrek olarak, uykuya dalmadan hemen önce (hypnagogic felç olarak da bilinir), bedenin geçici olarak hareket edememesi (felç olması) ile karakterize edilen bir durumdur.Fizyolojik olarak, REM atonia olarak da bilinen REM uykusu sırasında oluşan normal felç ile yakından ilgilidir. Buna göre bazı bilim adamları ve fizikçiler bunun uyku döngüsünün "doğal" bir etkisi olduğuna inanır. Uyku felci beyin REM durumundan tamamen uyanık duruma geçse de beden felcinin devam etmesi durumunda oluşur. Bu durum, kişinin bilincinin tamamen açık olmasına rağmen hareket edememesine sebep olur. Ayrıca bu durum ile birlikte hypnagogic halüsinasyonlar olabilir.Çoğu zaman, uyku felcine uğraya kişi tarafından bunun bir rüya sebebiyle oluştuğuna inanılır. Bu yüzden, insanların hareket etmek istese de hareket edemediği rüya sayısı bu kadar fazladır. Uyku felcinin sebep olduğu halüsinasyonlar bazen durumun normal bir rüya olarak algılanmasına, bazen de oda içerisinde hayali şeyler görülmesine sebep olur.Belirtiler Uyku felcinin başlıca belirtisi uyanma öncesi veya uyuma öncesi görülen kısmı veya geçici iskelet kası felcidir. Diğer bir deyişle, bir kişinin uykuya dalarken veya uyanırken hareket edememesi veya konuşamaması hissidir. Uyku felci ile birlikte hypnagogic halüsinasyonlar olabilir. Bu halüsinasyonlar işitsel, dokunsal ve/veya görsel olabilir. </span><br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#996633;">Uyku felci kişi tekrar REM uykusuna dönmeden önce veya tamamen uyanmadan önce birkaç saniye veya birkaç dakika sürebilir . Çok uç durumlarda, 4-5 saat sürdüğü de bilinmektedir.Olası Sebepleri Uyku felci, rüya gören bir kişinin rüyasında yaptığı hareketleri aynen yapmasını engellemek için REM uykusu süresince oluşur. Uyku felcinin fizyolojisi hakkında çok az şey bilinir. Bununla birlikte, uyku felcinin beynin pons bölgesindeki motor nöronların post-sinaptik inhibisyonu ile bağlantılı olduğu önerilmektedir. Özellikle, düşük seviye melatonin kasların uyarılmasını engelleyecek şekilde sinirlerdeki depolarizasyon akımı durdurabilir, ve rüyada yaşanan fiilin gerçekte yaşanmamasını sağlayabilir (mesela, rüyasında koştuğunu gören bir kişinin gerçekte koşmasını engellemek gibi).Ayrıca, bu düzensizliği yaşayanlar ve narkolepsiden muzdarip olanlar arasında belirgin bir ilişki vardır. Fakat, değişik çalışmalar çoğu insanın hayatlarında en az bir kez uyku felci yaşadığını göstermektedir.</span><br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br /><span style="color:#993300;">Bazıları, değişik faktörlerin uyku felci ve halüsansyonların yaşanma olasılığını arttırdığını rapor etmişlerdir. Bunlar :<br />Sırtüstü yatmak<br />Düzensiz uyuma saatleri; şekerlemeler, çok veya az uyumak<br />Fazla stres<br />Ani çevre/yaşam tarzı değişiklikleri<br />Olaydan hemen önce görülen berrak rüya. Ayrıca berrak rüya durumuna girebilmek için kullanılan bilinçli indüksiyon yaygın bir yöntemdir. WILD olarak da bilinir.<br />Yapay uyku yardımcıları ve antihistaminler.</span><br /><br /><em>Bir başka inanışa göre ise;bir takım cinlerin veya metafizik varlıkların varlıklarını hissettirme, iletişime geçme, enerji çalmalarının söz konusu olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Biz en iyisi Ervin'e dönelim.<br /></em><br /><span style="color:#6600cc;"> </span><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(devam edecek)</span></em>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5788644153960190188.post-55657896942433380492008-03-16T12:01:00.001-07:002008-03-17T13:47:17.893-07:00B'ölüm -52- (51'den DVM)<span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span> <span style="color:#ff0000;">B'ölüm -LII-</span><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><em><span style="font-size:78%;color:#ff0000;">(B'ölüm 51'den devam)</span></em><br /><br />Babasının hala kapıdaki yüze odaklanmış, dalgın halinden sıyrılması için iki defa üst üste "Baba " diye seslenmesi gerekmişti Ervin'in. Ekipteki herkes kapıyı, ve kapının ihtişamlı görünümü susuz bir çöl bedevisinin suyu kana kana içmesi gibi gözleriyle neredeyse görmüyor, içiyordu. Yüzlerindeki ifade hepsinde aynıydı, şaşkınlık, hayranlık, merak..<br /><br />Firavun TutankAmon'un efsanesiyle ilgili lanetin düşünden sıyrıldı Ervin'in ikinci seslenişinde. Ervin'e dönüp gülümsedi önce başını hafifçe öne eğip onaylar gibi ve hemen ardından ekibe kapıyla ilgili neler yapmaları gerektiğini anlattı. Işıklandırma kapının hemen önünde kurulacaktı ve kapıyı açmanın bir yolunu bulmak için hemen çalışmalara başlayacaklardı.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Küçük , mağaranın sapa dehlizindeki koridora sığabilecek kadar minimal bir çalışma masası, laptop , elektrik dinamosu gibi bir sürü ıvır zıvır, çalışmalarını kolaylaştırmak için hazırlanıyordu. Ervin, olup biteni seyrederken içinde garip bir his kendisini uyardı. Bugüne kadar babasıyla hangi mağaraya girmişlerse o mağaralarda mutlaka yarasalar olurdu. Ve elbette böcekler. Karanlığı seven, rutubetten hoşlanan binbir çeşit haşere. Pek çoğu tehlikeli olan, toz ve pislik içinde varlıklarını sürdüren. Mağaraya girdiklerinden beri ne bir tane haşere ne bir tane yarasa görmemişlerdi. Üstelik bu açıdan düşünmeye başladığında mağaranın bütün dehlizlerinin neredeyse tertemiz ve duvarlarından zamanın ve dış etkilerin aşımından ortada tek bir delil, bir tanecik bile bir iz yoktu.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Tam bunu fark edip babasına soracaktı ki, babasıyla göz göze geldiler. " Sende fark ettin değil mi? ". Babasının kendisine neyi sorduğunu biliyordu.<br />" Evet, baba..Ama Neden, hiç anlamıyorum?"<br />Babası," sanırım bunu kapıyı açtığımızda anlayacağız. "dedi. Ardından dönüp çalışmalarını sürdüren ekibe , "Oğlum bir konuda haklı, belki sizde fark ettiniz, mağarada olması gereken yarasalar ve böcek türü dahil hiç bir canlının ne kendisi ne de burada yaşamış olduğuna dair bir iz yok. Bu size garip gelmiş olmalı. Ama daha önce girdiğim bir mağarada daha benzer bir durumla karşılaşmıştım. Böcekleri ve ona benzer mahlukları uzak tutacak bir takım önlemleri mağarada daha önceden yaşayanlar tarafından alınmış olabilir. Gerçi aldıkları önlemlerin sürelerinin bu kadar uzun süre dayanması şaşırtıcı ."<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />"Nasıl önlemler?" diye sordu Hüseyin.<br />"Devekuşu yumurtası gibi." ,dedi. " Yumurtanın içini boşaltmadan bozulması sağlandığında, konulan mekanda örümcek ve haşerelere karşı kovucu özelliği ortaya çıkıyor. Hatta bu yumurtalar Osmanlı'da da kullanılmış. Mimar Sinan'ın eserlerine baktığımızda kubbelere devekuşu yumurtaları konulduğunu görüyoruz. Bu mekanlara örümcekler giremiyor ve dolayısıyla ağ öremiyor."<br />"Baba <span style="color:#333399;"><strong>Sellsozo</strong></span> ne?" diye birden bire sordu Ervin.<br />Babası gülümseyerek, "Eski çok eski bir efsane kişisidir <strong><span style="color:#333399;">Sellsozo</span></strong>, Ervin. Kendisine peygamberlik verilecek kadar iyi biriyken şeytan onu kandırır ve o kendisine verilen ayetlerden sıyrılıp çıkar. Ardından şeytanın kullandığı ve ölme şansı kıyamete bırakılan bir köle olur. Yaptığından çok pişmanlık duysada şeytanın kölesidir ve azat edilmesi için sahibi olan şeytandan kurtulması gerekir. Uzunca bir süre şeytandan gizli gizli kendisini kurtaracak bir yol, yöntem arar. Sonunda bulur da. Kendisini somutluğundan önce kurtaracak ardından bir nesneye hapsedecektir. Bu nesnenin sahibine hizmet etmek zorundadır ve bu ancak bir insan olabilir. Eğer günün birinde bir insan onun sınamasından geçip de kendisinin sahibi olma şansına erişirse üzerindeki lanet kalkacak ve bütün güçlerinden ölümsüzlüğünden vazgeçme pahasına dünyadaki ezasından kurtulacaktır. Aslında daha detaylı bir takım ayrıntıları da mevcut Sellsozo ile ama , sonuçta sadece bir söylence. "<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br />Babası, Ali Bey; son cümlesini önemsemiyormuş gibi omuz silkip söylese de anlattığı "söylenceye" inandığını görebildi Ervin. Ali Bey;Tutankhamon'un efsanesinde ki gibi cehaletle gizeme, bilinmeyene duyulan meraktan kaynaklı olan, "bilinmeyen şeylere " dogmatik inanışın yanlışlığını biliyor olsa da Sellsozo'nun efsanesine bir şekilde inanmaktan kendisini alıkoyamıyordu. Kendi içinde mantığıyla hislerini çatıştıracak kadar takıntı haline getirmişti bu efsaneyi. O tam anlamıyla bir bilim adamıydı. Buna karşın, evet, bir yaratıcı ve dine inanırdı- zira ona göre test edip sonucu asla ispatlanamayacak şeyin tam tersi de ispatlanamaz ise, o var olduğuna inanmayı yok olduğuna inanmayı yeğlerdi-Ancak söz konusu söylenceler ve efsaneler olursa bu konuda net ve kestirip atan bir yaklaşımı benimsemişti. Yine de garip bir yerlerde biliyordu ki bu efsane aslında gerçeğin ta kendisiydi. Bunun için gereken kanıt henüz eline geçememiş ise de bir gün kaderinde bir yerlerde kesişeceklerine inanıyordu SellSozo ile.<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑</span><br /><br />Ali Bey, Ervin'den gözlerini ayırıp kapıya çevirdiğinde Sellsozo'nun yüzü olduğuna neredeyse emin olduğu maskla göz göze geldi. Kabartma yüzün en ince detaylı neredeyse gerçek gibi görünen hatlarına hızlı bir bakış attı ve tam gözlerini çevirecekken gözleri faltaşı gibi açıldı. Maskın gözlerinin oynadığını ve hafifçe kendisine bakarak gülümsediğini görmüştü!<br /><br /><span style="color:#6600cc;">๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑</span><span style="color:#ff0000;"> (Devam edecek)</span>gunes enerhttp://www.blogger.com/profile/08906949223267260625noreply@blogger.com0