B'ölüm -52- (51'den DVM)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LII-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(B'ölüm 51'den devam)

Babasının hala kapıdaki yüze odaklanmış, dalgın halinden sıyrılması için iki defa üst üste "Baba " diye seslenmesi gerekmişti Ervin'in. Ekipteki herkes kapıyı, ve kapının ihtişamlı görünümü susuz bir çöl bedevisinin suyu kana kana içmesi gibi gözleriyle neredeyse görmüyor, içiyordu. Yüzlerindeki ifade hepsinde aynıydı, şaşkınlık, hayranlık, merak..

Firavun TutankAmon'un efsanesiyle ilgili lanetin düşünden sıyrıldı Ervin'in ikinci seslenişinde. Ervin'e dönüp gülümsedi önce başını hafifçe öne eğip onaylar gibi ve hemen ardından ekibe kapıyla ilgili neler yapmaları gerektiğini anlattı. Işıklandırma kapının hemen önünde kurulacaktı ve kapıyı açmanın bir yolunu bulmak için hemen çalışmalara başlayacaklardı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Küçük , mağaranın sapa dehlizindeki koridora sığabilecek kadar minimal bir çalışma masası, laptop , elektrik dinamosu gibi bir sürü ıvır zıvır, çalışmalarını kolaylaştırmak için hazırlanıyordu. Ervin, olup biteni seyrederken içinde garip bir his kendisini uyardı. Bugüne kadar babasıyla hangi mağaraya girmişlerse o mağaralarda mutlaka yarasalar olurdu. Ve elbette böcekler. Karanlığı seven, rutubetten hoşlanan binbir çeşit haşere. Pek çoğu tehlikeli olan, toz ve pislik içinde varlıklarını sürdüren. Mağaraya girdiklerinden beri ne bir tane haşere ne bir tane yarasa görmemişlerdi. Üstelik bu açıdan düşünmeye başladığında mağaranın bütün dehlizlerinin neredeyse tertemiz ve duvarlarından zamanın ve dış etkilerin aşımından ortada tek bir delil, bir tanecik bile bir iz yoktu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Tam bunu fark edip babasına soracaktı ki, babasıyla göz göze geldiler. " Sende fark ettin değil mi? ". Babasının kendisine neyi sorduğunu biliyordu.
" Evet, baba..Ama Neden, hiç anlamıyorum?"
Babası," sanırım bunu kapıyı açtığımızda anlayacağız. "dedi. Ardından dönüp çalışmalarını sürdüren ekibe , "Oğlum bir konuda haklı, belki sizde fark ettiniz, mağarada olması gereken yarasalar ve böcek türü dahil hiç bir canlının ne kendisi ne de burada yaşamış olduğuna dair bir iz yok. Bu size garip gelmiş olmalı. Ama daha önce girdiğim bir mağarada daha benzer bir durumla karşılaşmıştım. Böcekleri ve ona benzer mahlukları uzak tutacak bir takım önlemleri mağarada daha önceden yaşayanlar tarafından alınmış olabilir. Gerçi aldıkları önlemlerin sürelerinin bu kadar uzun süre dayanması şaşırtıcı ."

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Nasıl önlemler?" diye sordu Hüseyin.
"Devekuşu yumurtası gibi." ,dedi. " Yumurtanın içini boşaltmadan bozulması sağlandığında, konulan mekanda örümcek ve haşerelere karşı kovucu özelliği ortaya çıkıyor. Hatta bu yumurtalar Osmanlı'da da kullanılmış. Mimar Sinan'ın eserlerine baktığımızda kubbelere devekuşu yumurtaları konulduğunu görüyoruz. Bu mekanlara örümcekler giremiyor ve dolayısıyla ağ öremiyor."
"Baba Sellsozo ne?" diye birden bire sordu Ervin.
Babası gülümseyerek, "Eski çok eski bir efsane kişisidir Sellsozo, Ervin. Kendisine peygamberlik verilecek kadar iyi biriyken şeytan onu kandırır ve o kendisine verilen ayetlerden sıyrılıp çıkar. Ardından şeytanın kullandığı ve ölme şansı kıyamete bırakılan bir köle olur. Yaptığından çok pişmanlık duysada şeytanın kölesidir ve azat edilmesi için sahibi olan şeytandan kurtulması gerekir. Uzunca bir süre şeytandan gizli gizli kendisini kurtaracak bir yol, yöntem arar. Sonunda bulur da. Kendisini somutluğundan önce kurtaracak ardından bir nesneye hapsedecektir. Bu nesnenin sahibine hizmet etmek zorundadır ve bu ancak bir insan olabilir. Eğer günün birinde bir insan onun sınamasından geçip de kendisinin sahibi olma şansına erişirse üzerindeki lanet kalkacak ve bütün güçlerinden ölümsüzlüğünden vazgeçme pahasına dünyadaki ezasından kurtulacaktır. Aslında daha detaylı bir takım ayrıntıları da mevcut Sellsozo ile ama , sonuçta sadece bir söylence. "

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
Babası, Ali Bey; son cümlesini önemsemiyormuş gibi omuz silkip söylese de anlattığı "söylenceye" inandığını görebildi Ervin. Ali Bey;Tutankhamon'un efsanesinde ki gibi cehaletle gizeme, bilinmeyene duyulan meraktan kaynaklı olan, "bilinmeyen şeylere " dogmatik inanışın yanlışlığını biliyor olsa da Sellsozo'nun efsanesine bir şekilde inanmaktan kendisini alıkoyamıyordu. Kendi içinde mantığıyla hislerini çatıştıracak kadar takıntı haline getirmişti bu efsaneyi. O tam anlamıyla bir bilim adamıydı. Buna karşın, evet, bir yaratıcı ve dine inanırdı- zira ona göre test edip sonucu asla ispatlanamayacak şeyin tam tersi de ispatlanamaz ise, o var olduğuna inanmayı yok olduğuna inanmayı yeğlerdi-Ancak söz konusu söylenceler ve efsaneler olursa bu konuda net ve kestirip atan bir yaklaşımı benimsemişti. Yine de garip bir yerlerde biliyordu ki bu efsane aslında gerçeğin ta kendisiydi. Bunun için gereken kanıt henüz eline geçememiş ise de bir gün kaderinde bir yerlerde kesişeceklerine inanıyordu SellSozo ile.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ali Bey, Ervin'den gözlerini ayırıp kapıya çevirdiğinde Sellsozo'nun yüzü olduğuna neredeyse emin olduğu maskla göz göze geldi. Kabartma yüzün en ince detaylı neredeyse gerçek gibi görünen hatlarına hızlı bir bakış attı ve tam gözlerini çevirecekken gözleri faltaşı gibi açıldı. Maskın gözlerinin oynadığını ve hafifçe kendisine bakarak gülümsediğini görmüştü!

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑ (Devam edecek)