B'ölüm -47-(46.Blmden devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ Bölüm -XLVII-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(Önceki Bölümden devam)

"Anlatsana baba, çok merak ettim bu efsaneyi, dedi Ervin heyecanla. Onlar sohbet ededursunlar ekipde mağaranın aydınlatılması için gereken techizatı kurmaya devam ediyorlardı. Ama Ervin ,biliyordu ki , diğerleri çalışırken babasını tıpkı kendisinin dinlediği gibi büyük bir dikkat ve merakla dinliyordu herkes. Babasıyla gurur duyarak dinlemeye koyuldu.
"Çok çok eski çağlarda..." diye başladı babası anlatmaya.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Çok yağmurlar yağdı. Gök delinmiş gibiydi. Dünya sele boğuldu, her yanı çamurlar kapladı. Çamurlar akan selle yuvarlanarak Kara Dağ'daki bir mağaraya doldular. Mağaranın içindeki kayalar yarıldı. Yarıkların kimileri insanı andırıyordu. Sürüklenen çamurlar bu insan biçimli yarıkları doldurdular.
Aradan çok zaman geçti....
Yarıklardaki balçıklar sular ile benzeşti, hâllodu. Güneş Saratan burcuna gedi ve havalar çok ısındı. Yarıklardaki balçık sular ile pişti. Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi. İçi de insanlara can veren bir kadın karnı gibiydi.
Dokuz ay durmadan yel esti....
Su, ateş, toprak ve yel, insana can vermak için birleştiler. Dokuz ay sonra bir insan çıktı ortaya. Adına Ay-Atam dediler.
Ay-Atam, gökten indi yere kondu. Bu yerin suyu tatlı, havası da serindi.
Sonra yine yağmurlar, seller başladı. Mağara yeniden çamurla doldu. Güneş bu kez Sünbüle burcunda durdu. Sünbüle burcundaki güneşin sıcaklığı ile balçıklar sular ile pişti. Bu kez bir hatun kişi çıktı ortaya. Adına Ay-Va dediler.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler. Kırk çocukları oldu. Bunların yarısı erkek, yarısı da kızdı. Onlar da evlendiler; soyları çoğaldı.
Bir zaman geldi Ay-Atam ile Ay-Va Hatun'un ömürleri doldu; öldüler. Çocukları, ana-babalarını türedikleri mağaraya gömdüler. Mağaranın kapısını altın kapılar ile kapattılar, dört bir yanını çiçekle süslediler."

Ervin' de diğerleri de babasının bunca şeyi aklında nasıl tutabildiğine hayret edip bilgisine hayran hayran bakıyorlardı. Üstad, başka var mı? Hani bir defasında da bize analtmıştın, Nurhak Dağındaki mağara için? " dedi Mağara ekibinden Hüseyin elektrik dinamosunu kurmaya çalışırken.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Peki , bir tane de senin için anlatayım, nasılsa dinlemeniz çalışmanıza engel değil, dedi ve devam etti anlatmaya.
"Nurhak dağlarının tepesindeki krater gölü yörede Ali Gölü olarak anılır. Göle “ALİ” adını veren yöre halkı, bu ismi bir efsaneye dayandırır, söylenceye göre; yörede yaşayan Ali adlı çoban, beyin kızına sevdalanır, kız da çobanı sevmektedir. Bey, günün birinde durumu öğrenir, çobanı çağırtır, Nurhak Dağlarında bir kış geçirirse kızını ona vereceğini söyler. Çoban atını dağa sürer, günümüzde Ali Göl’ ün çevresindeki bir mağaraya sığınır .Bir süre dağ koşullarına dayanır ama sonra ölür. Rivayete göre sığındığı mağaranın duvarlarındaki yazılarda Çoban Ali’nin ölüm nedeni şöyle açıklanmaktadır; “Açlıktan, susuzluktan değil, dağların uğultusundan öldü” İnanışa göre mağaranın önündeki oyuk taş Çoban Ali’nin atının yemliğidir. O günden sonrada mağaranın yakınındaki göle ALİ GÖL’ ü denir.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Bu “ALİ GÖL” efsanesinin bir de ikinci hikayesi vardır: Eski devirlerde Elbistan’a hakim olan iyi idaresi ile ün salmış bir bey vardı. Bey kendinden sonra beyliğin devamı ve bekası için kız ve erkek çocuklarının yetişmesine son derece önem verir, onları idari, siyasi ve askeri alanda yetiştirmeğe çalışırdı. Bu nedenle üç kızı ehliyetli kişilerden ders alır, savaşın bütün inceliklerini öğrenerek iyi ata biner ve güzel kılıç kullanırlardı. Babaları bazı savaşlara tecrübeleri artsın diye beraberinde götürürdü .İşte böyle bir savaş anında, askerler içerisinde yiğitliği ve kahramanlığı ile ün salan bir asker, tehlikeli durumda beyin’ in küçük kızını kurtarmış ve savaş dönüşünde ilişkileri devam ederek aşık olmuştu. Gel görki “bey kızı, bey oğluna layıktır “ Fakat aşk ferman dinlemez, çeşitli aracılarla beyin gönlü hoş edilir, kız evet demesine der ama; bir de evleneceği kişinin bütün oba halkına yiğitliğini, cesaretini duyurmasını ister ve şu şartı ileri sürer.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Derki: “Nurhak dağında Ali Göl yakınında bir mağara vardır, benimle evlenecek kişi o Mağarada kırk gün beklemeli”. Bunu duyan yiğit delikanlı atıyla beraber mağaraya varır. Halen mevcut olan mağarada ancak otuz iki gün kalabilir. Kırk gün geçtikten sonra dönmeyince aramaya çıkarlar ve mağarada atıyla birlikte ölüsünü bulurlar, neden öldüğü uzun süre araştırılır. Nihayet mağara kapısında bulunan taşta şu yazıya rastlanır; “BEN VE ATIM NE AÇLIKTAN NE KORKUDAN ÖLDÜK, BİZ İNİLTİDEN ÖLDÜK” sözü geçen mağara halen mevcut olup, sonuna kadar gidilememekte ve kulakları tırmalayıcı bir uğultu sonuna gitmeye engel olmaktadır. Halk bu mağaraya inleyen mağara demiş ve çevre köyler tarafından kutsal sayılmıştır. Bir rivayete göre de gölün adı Çoban Ali’den değil Hz. ALİ’ den gelmektedir. Bir gün Hz . Ali ‘nin yolu buraya düşer, azık torbasındaki son kırıntıları Nurhak dağının kuzeyine, suyunu da güneyine döker. Bu nedenle dağın kuzeyi ovalık , güneyi de sulaktır "

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Ama bana soracak olursanız beni de bu efsane çok etkilemişti;Uçuk Mağara derler adına, Kangal ilçesine bağlı Yeniköydedir. Efsaneye göre, çok eskiden Türklerle Hıristiyanlar birlikte yaşarlarmış. O zamanlar bu köy çok büyük bir yerleşim yeri imiş. Bu köyde Pazar kurulur, kayalık yerler oyularak ev haline getirilirmiş. O köyün ağası da çok büyük bir mağarada yaşarmış. Ağanın mağarası oldukça yüksek bir yerde imiş. Diğer evler derenin kenarındaymış.
Ağanın oğlu çok hayırsız bir evlatmış. Babası üzüntüden ölmüş. Oğlu da babasının malını har vurup harman savurmuş. Bu adam ailesine acı çektirdiği gibi; köylünün de başına bela olmuş. Ağanın zulmünden halk isyan edecek olmuş. Ağa, köylünün tarlasını, bahçesini, hayvanlarını ellerinden zorla almış. İnsanların eli kolu bağlı, bu belayı yok edecek güçleri de yok. Sadece beddua eder olmuşlar. -Umarız, senin de elin ayağın tutmaz olur, bize ettiklerini bir bir çekersin. Evin, eşiğin başına tepsin, taş kesilesin. Çocuklarının gününü görmeyesin, yurdun yuvan dağılsın… Halk böyle bedduayla, ıstırapla gün geçire dursun, nihayet ahları tutmuş.
Köyde büyük bir zelzele olmuş. O acımasız adam ettiklerini çekmiş. Köydeki hiçbir ev yıkılmadığı halde onun yaşadığı mağara yerle bir olmuş. Ağılı, ahırı, hayvanları telef olmuş. Ağa, yaptıklarına bin pişman, karısı ve çocuğuyla karşı dağın tepesinde olan bitenleri seyrederken taş kesilmiş.
Bugün kucağında bir çocukla bir kadın, 15-20 metre ötesinde eli çenesinde bağdaş kurup oturmuş vaziyette bir erkek heykeli kayalardan oluşmuş; hiç zarar görmemiş bir şekilde durmaktadır. Ağa’nın mağarası depremde uçtuğu gibi, köylüler bu mağaraya Uçuk Mağara demişlerdir."

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩ (Devam edecek)