B'ölüm -28- 27'den devam

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑B'ölüm -XXVIII-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(Bölüm 27'den devam)

Ervin bu hikayeye inandı çünkü hikayelerde sırlar vardır. Bu hikayede ki sır da kendisinin kulağına fısıldanmıştı. Sırrın varlığına olan inancını ise babasıyla birlikte gittiği bir mağarada bulduğu o garip “şey” ile perçinlenmiş, kendi kişisel macerası başlamıştı. Ervin bulgaristanda doğmuş olmasına rağmen türk olmalarından dolayı gördükleri baskı ve zülmler nedeniyle türkiyeye göç etmek zorunda kalmışlardı. Çocukluğuna dair yaşadığı hemen herşeyi gerisinde bırakarak. Büyüdüğü rutubet kokusunu annesinin yaptığı güzel yemeklerin kokusunun bastırdığı iki katlı küçük ama güzel o müstakil yaşlı evi, bahçesinde babasının kurduğu portakal ağcındaki salıncağı, o ağaca kış geceleri bakıp çıplak dallarının üşüyüp üşümediğini merak edişini, ablasıyla oynadıkları saklambaç, elim sende oyunlarını..Bir keresinde ağaca yuva yapmış olan kırlangıç yuvasının sonbaharın gelmesiyle birlikte göç eden kuşun terk etmesiyle bomboş kalmasını anlayamamışlığını…

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

İlk okulda annesine benzeyen güler yüzlü kızıl kıvırcık saçlı öğretmeni Maria’yı, çilleri yüzünden diğer çocukların alay ettiği koşu yarışı yaparken düşüp de dizini kanattığında bile ağlamayan içine kapanık arkadaşı Erkan’ı, komşularının ikiz çocukları Georgie ile Jeson'u , bakkalın sümüklü kızı Hülya’yı; babasının üçüncü yaş gününde kendisine aldığı kırmızı 3 tekerlekli bisikletini, beş yaşına kadar kendisine eşlik eden sonra tavan arasında bir yerde kaybettiği en sevdiği oyuncak ambulansını ve o oyuncakla ilgili düşlerini-ki hemşire olan annesin gibi o da büyüyecek ve de doktor olup oyuncak ambulansının gerçeğinde taşınan insanlara yardım edecekti-. Bir çocuğun çocukluğuna dair hemen hemen bütün alıştığı içinde yaşadığı küçük dünyasını, küçücük gövdesini saran o yarı efsunlu büyük atmosferini orada, zamanın ve unutuşun toprağında nefessiz gömerek bırakıp taşınmışlardı. Annesiyle babası taşınma işine gerçekten gereksinim duymuyor olsalardı taşınmayı akıllarından bile geçirmezlerdi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

XV.yydan itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Bulgaristan’a Anadolu’dan gelen Türkleri yerleştirmeye başlamıştı. 1878. Önce Ayastefanos Antlaşması (geçersiz), daha sonra Berlin Antlaşması ile Bulgaristan, özerk devlet oldu.1908. Osmanlı İmparatorluğunda Meşrutiyetin ilanı ile Bulgaristan tam bağımsızlık kazandı. 1940. Bulgaristan, Türklerin çoğunlukta olduğu Dobruca’yı tekrar ele geçirdi. Bu bölgede, Türkçe konuşan ayrıca iki Türk kökenli azınlık daha yaşamaktaydı: Tatarlar ve Gagavuzlar (toplam 7000 kişi). 1984.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Jivkov yönetimi altında Türk azınlığa yönelik ilk asimilasyon programına başladı. Bulgaristan Türkleri zorla “Bulgarlaştırılma”ya başlamıştı. Önce Türk halka ve köylerine “has” Bulgar isimleri verildi. Sonra Türkçe isimler yasaklandı. Bulgar Devleti, Türkleri artık milli bir azınlık olarak tanımadığını ilan etti. Hükümetin iddiasına göre, Bulgaristan’daki Müslümanlar, Osmanlı tarafından zorla İslam dinine sokulmuş Bulgarlardan inmekteydi. Böylece Meriç’in her iki tarafında yaşayan Türkler tarafından kesinlikle onaylanmayan, resmi “Bulgar Türkü” tabiri doğmuş oldu. Nisan 1986. Jivkov yönetimi aşağıdaki tedbirleri aldı:

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

1. Türkçe isimleri Slav isimlerine çevirmek,
2. Kamu alanlarında Türkçe konuşulmasını yasaklamak,
3. Türk-Müslüman azınlığı, yaşadığı “karma bölgeler”den alıp Bulgarların çoğunluk olduğu bölgelere yerleştirmek (bu, Türk cemaatinin bütünlüğünü bozmaya yönelik bir tedbirdi),
4. İslam ibadeti özgürlüğünü kısıtlamak,
5. Türk azınlığa karşı sosyal baskı uygulamak (işsizlik) ve böylece Türkleri Türkiye’ye göçe zorlamak.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bu tedbirler yaklaşık 1.5 milyon insanı madur etti. Bu insanların büyük kısmı dayatılan bu tedbirleri kabul etti. Bazı Türk entellektüelleri yetkililerle işbirliği yaptı. Diğerleri yasadışı direniş örgütleri kurdu. İşte bu örgütler, komünizmin düşmesinden sonra, şimdiki siyasi parti Hak ve Özgürlükler Hareketine (HÖH) dönüştü. 1989 yazı. İkinci asimilasyon programı, Türklerin kitleler halinde Türkiye’ye göç etmesine sebebiyet verdi. Yeni tedbirler Bulgaristan’daki muhalif hareketleri hızlandırdığı gibi dünya kamuoyunda yapılan eleştirileri de arttırdı. Bu yıl içerisinde en büyük Türk göçü dalgası yaşandı: Toplam 310 bin Türk, Jivkov yönetiminin asimilasyon kampanyaları sonucundan Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalıp Turgut Özal’ın kişisel gayretleriyle Türkiye’ye yerleştirildi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bir çocuğun çocukluğuna dair hemen hemen bütün alıştığı içinde yaşadığı küçük dünyasını, küçücük gövdesini saran o yarı efsunlu büyük atmosferini orada, zamanın ve unutuşun toprağında nefessiz gömerek bırakıp taşınmışlardı. Annesiyle babası taşınma işine gerçekten gereksinim duymuyor olsalardı taşınmayı akıllarından bile geçirmezlerdi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑ ( arkası yarın)