B'ölüm -14- (Bölüm 13'den devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XIV-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (B'ölüm 13'den devam)
* Now talking in #edebiyat

* Topic is 'Her birimiz, kıyısız bir okyanusun üzerinde, kendinden başka konacak yeri olmayan birer yaralı martıyız!'

<&Sehrengiz> Biliyor musunuz efsanelere her zaman inandım. Yani oldukları gibi değil de örttükleri gerçekliklere dönüp baktığım için.. Korkuları örtmüş mesela, hani antik yunandaki sebebi açıklanamayan ama gerçekliği de red edilemeyecek bir takım olaylarla baş edebilmek için, örneğin yıldırım düşmesi Zeus’un işiymiş meğer ..

Sercan Kanala nickini "Su" yaparak girdiğinde sağ tarafta pek çok nickin üst üste yığıldığını gördü. En Üstte de kanal sahibi Soul'ü..Önce sadece yazılanları okumak istiyordu. O yüzden yeni bir ortama giren insanaların genelde yaptığı gibi, selam verip, sessizce bir köşeye çekilip izlemeye koyuldu.

Su>Selam herkese..
<&Sehrengiz > Aleyküm selam Su..
<.Soul> A.s.
<&Sehrengiz> İskandinav mitolojisinde Thor oluyor adı. Bunun gibi binlerce örnek çoğaltabilirim. İnsanoğlu ne garip bir varlık :S. Mit’lerle bile olsa, kendi duygularının üzerinikendi uydurduğu şeylerle örtmeyi nasılda başarıyor.
< +Efsuniii >Doooru diyosun da Sehrengiz, gene de ben sözü quantuma getireceğim. Belki de “doğrudur”..Olamaz mı? Olasılık dahilinde yani?
<.Soul> Hayır, ben katılmıyorum. Olasılık söz edilebilen bir şey olamaz. Çünkü eğer gerçekleşme olasılığı olsaydı, o zaten kendisini gerçekleştirmiş olurdu, yani artık “dahaca” olasılık olmaz, “gerçek” olmuş olurdu. Yok eğer, olasılık kuramına göre taşıdığı “potentia” yani , “gerçeklik çekirdeği” onu gerçek kılmaya yetmiyor. Şey gibi, mesela bir ağacın meyvesinin içindeki çekirdekte bir orman potantiyası vardır. Evet, kabul. Ama sonucta gerçeklikte değildir. Bu örnekteki kendini gerçekleştiren olasılık o mevyeni veren ağacın gerçekliğidir zaten.
<&Sehrengiz> Quantum ilk olarak nerede ve neden çıkmış ola ki? Çok karışık bir konu gibi sanki?
<.Soul> Aslında kendisi bir fizikçi olan “Cahil_Peri” nickli arkadaş daha iyi anlatır konuyu. Rica etsek de anlatsa? .
<@Cahil_Peri > anlatayım di mi? Peki , anlatayım bariii. Efenim, Lord Kelvin adında bir manyak mı desem, deha mı desem bir insan evladı çıkar , XIX.yy.'in sonuna doğru fiziğin hemen hemen tamamlandığını düşünür.Bu insan evladına göre yalnızca ısı ve ışık kuramı üzerine bazı bilinmeyenler vardır. Maşalla , insaoğlu iki aya çıktı iki atom bombası şeetti, dinamiti bulan adamcaazın adına ödüller felan dağıtır oldu ya, “olduk biz , erdik, başımız göğerdi” şeklinde bir kibriyaylan, işi gücü bırakıp kafayı bu fiziğin bitişine takar. Bir yandan da H. Hertz' adındaki bir dier manyakdaşıda boş durmas. 1887'de keşfettiği "fotoelektrik etki ve ısı kuramı" ile, gerçekleştirilen deneyler arasında garip uyumsuzluklar baş gösteriyor olduğunu da biliyordur. Enteresan yan bu , bilim adamlarının; pek de önemsemediği bir konunun, tüm detaylarının önceden açıklandığı bir kuramın başlarına çorap örmeye başlamasıylan quantumun temelleri atılmaya başlandı. .
< £Neverturns>Yahu ne biçim anlatıyor konuyu, çok keyifli.ama güzide dilimizi mahvediyor ayrı konu. Neyse devam ediniz lütfen sayın Cahil_peri, cehaletinizi itiraf edicek yüreğiniz olduğu kadar konuyla ilgili söyleyecek sözünüz de bol sanırım?
< @Cahil_Peri> :)))) Pek tabii efenim..Lakin, müteşebbis şahsiyetceğinize, dilin sadece anlamları ifade etme aracı olduğunu, yazınsal şeelere dikkat etmesem de ne demek istediğimin anlaşıldııını anımsatıp,kaldığım yerden deam etmek buyuruyorum kendi dim’ağıma hazır düşmüş iken yeni kurbanlar..Efenim; bir yandan bizim manyaklar fizik bitti ahu vah die kendilerini paralarken, dier bi yandan Alman Ağırlıklar ve Ölçüler Enstitüsü, yeni elektrik lambaları için bir ölçek ararkene, fizikçi W. Wien'den bir "kara cisim'ciin sıcaklığıyla, onun yaydııı ışınlar arasındaki bağıntıyı belirlemesini istedi. Bilindiii üzre ısıtılan cisimler ısırdı, di mi?(ısırmıo, ısıno manasında, efenim). Sözgelimi bir bakır parçası morötesi ışınları yaymadan önce İlkin kızaracak, sonra akkor hale gelecektir. Bu aşamada cismin yaydığı maksirnurn ışınlar mora kayacaktır.

<.Soul> İlginç ve eğlenceli..Devam lütfen..
<@Cahil_Peri> :))) usaktan ööledir, ama yakından pek diil Soul'cuğum, hehehe. Efenim, 1900'da Berlin Üniversitesi profesörlerinden M. Planck bu problemi kuram yoluyla çözmeye çalışırken olanlar oldu. Hemi de ne olmak...Cık cık cık. Pişmiş şinitzelin başına gelmez ayo bu kadarı. Efenim, Planck'a göre kara cisim ( üzerine gelen bütün ışık, elektromagnetik dalgaları yutarak büyük enerjilere sahip olabilen cisim) ışıması-soğurması denen bu problem, gözlem ve deneylerle ancak şu şartta uyuşuyordu: Kara cisme ulaşan ya da ondan yayılan ışınların sürekli değil; aralıklı, kesik kesik enerji paketleri şeklinde olması gerekir. Yanisi bööle kara tren vagonları gibin, her bi vagoncukta enerci taşıyolar. Bu ifade açıkçası, klasik fizikte hep sürekli bir büyüklük olarak algılanan ve böylece işlemlere sokulan enerjinin aslında parçalı da olabileceğini söylüyordu. Bundan dolayı yeni bulguya "miktar parça" anlamında "kuantum1' denildi. Ben olaydım, enerci katarı manasında, sinerjiye de gönderme olsun diye kinerji derdim. :P Kuantum burdan peydahlanıyor.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sercan, Zurna’daki bu chad, sohbet kanalında üstelik de Edebiyat’ı ilgilendiren bir kanalda kuantumun tuhaf ama eğlenceli bir şekilde anlatılıyor olmasından keyif almıştı. Sesini çıkarmadan diğer user’ların yaptığı gibi, bu ilginç diyaloğu bir süre daha takip etmeye karar verdi.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑ (Arkası yarın)

B'ölüm -13-(Bölüm 12'den devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XIII- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(Bölüm 12'den devam)

Sercan iletişim ile ilgili düşünürken ana amacın ne olduğuna odaklanmıştı. Birden aklına geldi, kafasını kaşıyıp bir eliyle, yüzünü buruşturarak burnunu sağa sola oynattı. En etkilendiği düşünsel keşiflerinde yapardı bu hareketi genelde. ”Anlaşılmak!” dedi kendi kendine. "Anlaşılmak için iletişim gerek. İletişebilmek için ne gerek peki?". Düşündü yine hızlı hızlı.

Bir başkasının düşüncesini öğrenmek için önce, “o” başkasıyla birlikte aynı ortamda olması gerekiyordu. “O” kişinin(yada kişilerin), ilgisinin kendisinde; kendisininki de “o” kişi de olması gerekiyordu. Ardından “o “ kişi söylemek istediği şeyi düşünüyordu ki; bunun için beyin hücrelerinin elektrik üretmesi gerekiyordu. Hemen ardından söylemek istediği şeyi tanımlayan harfleri dil bilgisi kuralları gereğince dizip, önce kelimeye; ardından cümleye dökmesi gerekiyordu. Ama bu da yeterli değildi, o cümleyi iletebilmek için ağız- dil- ses tellerinin harekete geçmesi; dudaklarla rötuş yapılması gerekliydi. Böylece ; önce cümleye dönüştürülen "soyut" düşünce bir derece "soyuttan somuta" indirgeniyordu ve o cümle de ardından sese yani "somuta" indirgeniyordu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Macera devam ediyordu henüz oysa. O sesli cümle –yani düşüncenin somutlaştırılmış hali- somut kulaklar tarafından duyuluyor,sesin düzeneğinden kelimeler ve cümleler tanımlanıyor, algılanıyor ardından “anlam” eğer bütün bu karmaşa içinde bir hata olmamış ise kendini diğer kişinin soyut dünyasına soyutlayarak taşınmış oluyordu. Ne gereksiz , yorucu enerji ve vakit kaybı! Diye düşünde Sercan. ” Keşke herkesle Angelina ile kurduğu iletişimi kurabilseydim”, diye düşündü. Sanki aralarında koca bir vadi olan iki dağın tepesinden birbirlerine sürekli mesajlar gönderiyorlardı ve bu mesajları elden ele taşıyan görünmez canlı halkalardan oluşan bir zincire bağlıydılar. “Ne çıldırtıcı bir esaret!”, dedi yine kendi kendine.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bütün bunları düşünürken sağ eliyle oynattığı mousun ucu kazara bir programa bastı ve program PC’de çalışmaya geçti. Mirc. “Zurna Net’e hoş geldiniz..” İlgisini programa yönlendirerek kısa sürede programın işleyişini çözdü. Seçmesi gereken kanalların listesine bakıp orda gördüğü Edebiyat ve Psikolojik Sorunlular ve Kafka isimli kanallara girdi. Edebiyat’ı kendisine yakın olduğu için, Psikolojik anlamda sorunlu’ları merak ettiği için ve “Kafka “ isimli bir kanalı da ismi hoşuna gittiği için seçmişti. .. Kendisine henüz bir “nickname”; takma isim seçmemişti. Psikolojik Sorunlular kanalının tepesinde nokta işaretli “Sehrengiz” nickli kişi kendisine bir isim seçmesini söyledi. Bu güne kadar kimse kendisine bir isim seçmesini söylememişti. Bunu tuhaf ama hoş buldu. Sercan adının Sercan olduğunu biliyordu. Kimin koyduğunu ne anlama geldiğini bilmese de. Bu konuyu daha önce hiç düşünmemiş olduğunu fark etti. Çok doğal bir şekilde ismini kabullenivermişti.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bir şeyin “öyleliğini “kabul etmek. Örneğin kar neden simsiyah değil de bembeyazdır? Bu Sercan’a göre saçma bir soruydu. Şöyle yada böyle..şu yada bu nedenle. Sonuçta kar beyazdır ve Sercan da tıpkı karın beyazlığını öyleliğiyle kabul ediverdiği gibi ismini de öyleliğiyle kabul edivermişti. Ancak ilk defa biri kendisinden takma da olsa bir isim seçmesini istiyordu. Gözlerini kapadı. Ve aklına gelen takma isimleri düşündü. Dört arkeyi düşündü. Toprak,hava, ateş, Su?.. “Su” isminde kara kıldı. Kendisini huzurla dolduran bir isimdi. Aslında okyanus,içinde milyonlarca canlı barındıran ürkütücü mavi sonsuzluğu bile bir damla su ile oluşuyordu. Bir sürü su damlacığın birbirine katışmasından.. nickname’ni , takma ismini girip kanal geneline “ selam “ yazdı. Herkes tarafından alındı selamı. Sehrengiz;Soul, Efsuniii, Peter Pan ve Neverturns ile birlikte “Kuantum Fiziği ve Algı “ konusunda konuşuyorlardı hararetle. Bir süre konuşulanları izledi. İlginç diyaloglar cerayan ediyordu. Kanalda suskunluğunu Sercan kadar koruyan başka biri de vardı. Nicki "Beyaz"dı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑(Arkası yarın)