Aslı'nın yaptığı sarmaları iştahla yerlerken bir yandan da Eva'dan gelecek olan telefonu bekliyorlardı. Yanakları tıka basa doluyken herbiri yemenin  tuhaf zevki gözlerinden okunuyordu. Ervin bir ara  Dr.Eko'ya " Eva yeniden aramadan önce  şu yazıtı çözümletelim Sercan'a. Ardından da çevirisi üzerinde kafa yoralım. Nedir, neyi anlatır" ,dedi. Dr. yutmaya çalıştığı  sarmanın lezzeti yüzüne yansımış kafasıyla onadı onu. Kaan, Sercan, Ervin ve Ekrem; bu garip 4lü bir araya gelmenin yahut getirilmenin uysallaştırıcı dinginliğini ve huzurunu hissediyorlardı. Ekrem ve Sercan'ın içinde nedensiz garip bir sıkıntı, damarlarındaki kan nasıl dolaşırsa yavru ve zehirli  bir yılan gibi dolaşıyordu oysa bir yandan da. Sercan Ekrem'inkini biliyor , Ekrem Sercan'ın sıkıntısını anlıyordu. Gözleri ile konuşmak.. Sercan, dilin sözcüklerin bittiği anda gözler ile konuşabilmenin mümkünlüğünü  enerjiye bağlamıştı. Daha detaylı düşünmek için hafıza deposundaki  not defretine kırmızı alt çizgiyle önemini belirtecek şekilde   not almayı ihmal etmeden..

Azraile şaka kabilesi derneği neden kurulmuştu. Kuranlar kimlerdi  ve ne amaçlıyorlardı? Kaç üyesi vardı. Ne tür faaliyetler gösterirlerdi? Bütün bu soruların yanıtlarını merak ediyordu  Sercan ile Kaan. Bütün merak ettikleri soruların yanıtlarını alacaklardı elbette. Tesadüfi olarak karşılaşmadıklarını , birlikte olmalarının  hayati önemini ve asıl  yaşayacakları o ilginç deney ile karşılaşacakları  çok tuhaf savaşı..


B'ölüm -74-(73.bölümden devam)


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXXV-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Erkan; Aradığı avını bulmak için Sethir ışığının yardımıyla yerleştiği  2.sınıf otelinde kimsenin dikkatini çekmeden sabahtan akşama kadar gittikçe daralan bir çemberle dolaşır, aslında Sethir ışığı çine gireli beri hiç uyumaz sadece  bir kabuk olarak anlamlandırdığı bedenini dinlendirirdi. Özellikle gün batımı ve doğumu sırasında dışarıda bulunmaması gerekiyordu hepsi bu. Günün  bu belki de en güzel olduğu zamanlarında- çünkü günün bu saatleri ne gecedir ne gündüz yahut hem gecedir hem de gündüz- yayılan enerji ve ışıma çindeki Sethir ışığının manyetizmasını bozduğu gibi farklı bir  reaksiyon göstermesine de sebeb oluyordu.  Bu şınlanmanın reaktif etkisi  kendisini taşıyan vücuda zarar verdiği gibi kendisini oluşrutan zincirleme olarak yüzyıllara dayanan kollektif bilgi ve bilinç bağına dair bütün büyücü-ifrit ve rahiplerin enerjilerini de soğuruyor, ayrıştırıyor, eritiyor dolayısıyla  zamansız ve mekansız bir düzlemde herbiri ve hepsi aynı anca acı çekiyor ve onlar için deyim yerindeyse -gerçek ölüm- yada  cehenne azabıyla, karşılaşmarına sebeb olabiliyordu. Aslında insanlık tarihinden beridir üst üste eklemlenen bu kollektif bilinç ve enerji yumağı olan Sethir ışığı geçmiş yüzyıllar boyunca peygamberlerin ve çok güçlü bir takım görevli varlıkların dünyaya gelmeisyle kopmuş, dğaılmış ama Beelzebub ve güçlü diğer ifritlerin de yardımıyla insanlar üzerinden , onlarınnefsleri manüpüle edilerek yeniden ve yeniden oluşturulmuştu. Bu son Sethir ışığı 2000 yıllık bir süreci içinde barındırıyordu. Hz. İsa'nın doğumuyla koparılan bağ, Haçlı seferlerine kadar olan sürete yavaş yavaş ve azimle yeniden oluşturulmuştu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Erkan'ın bütün bunları  bilerek davranması gerekiyordu. Günün sadece keraat denilen vakitlerinde çıkmaması gerektiğini. Eğer olurda  herhangi bir ters durumla karşılaşırsa en yakınd abulunan keraat vaktinde bilinci kapalı olan- uyuyan,sarhoş yada açık bilinci etkileyen her hangi bir duruma uygun  herhangi bir kişinin  bedenine sızabiliyor, sızdığı bedenin enerjisini bilincini absörbe ederek de kendini  yok olmaktan kurtarabiliyordu Sethir ışığı. Taşıyıcı gövde bulmanın  zor olması ise İslam diniyle gelmişti. Keraat vakitlerinde uyumanın yasaklanması, sethir ışığının  bu son çare kurtuluşunu elinden alıyordu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Erkan, oteldkei odasına geri döndüğünde gövdesini  yatağa bıraktı. gözlerini tavana dikip, sabit ve ifadesiz yüzüyle içinde taşıdığı ve ancak anne olacak hamile kadınların algılayıp yaşayabileceği o hisle kendisiyle birlikte  içinde yaşayan bu tuhaf canlı'nın kendisine göstereceklerini  fiziksel gözleriyle değil,  algı gözüyle seyretmeye koyuldu. Etrüskler adında ilginç bir uygarlıkla karşılaştı. . 
๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Roma tarihinin en gizemli halklı hiç kuşkusuz Etrüsklerdi. Etrüsklerin tarihi ile ilgili onlar tarafından yazılan metinlerin olmayışı ve Roma döneminde yazılanların da çoğunun kaybolmuş olması Etrüskler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı engellemektir. 

A
slında Etrüsklerle ilgili gizem daha Etrüsklerin adından başlıyor . Etrüsklerin kendilerine “Rasena ” demelerine rağmen Romalılar onları “ Tusci “ ya da “Etrusci” , Grekler de “ Tyrhennes “ diye adlandırıyorlar. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑
Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge Orta İtalya’da kuzeyden güneye 250 km. , Doğuda batıya da 150 km tutan bir yerdi.
Etrüsklerin buraya nereden gelip yerleştikleri bilinmiyor. Bu konuda değişik varsayımlar var . En çok kabul gören görüş Etrüsklerin buraya sonradan yerleştikleri. Fakat Etrüsklerin nereden geldikleri konusunda bugüne kadar fikir birliğine varılabilmiş değil. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden biri de Herodotos’tur ve Etrüsklerin aslında kıtlıktan kaçıp yeni yerler bulmak üzere Etruria’ya göç eden Lydia’lılar olduklarını söyler : 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

“ Kendileri anlatırlar ki , bugün gerek kendi ülkelerinde , gerekse de Yunanlılarda oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etruria’nın koloni haline getirildiği zamana rastlar ; bakınız ne anlatıyorlar bu konuda . Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydia’yı . Bir süre dişlerini sıktılar Lydia’lılar , sonra kıtlık sürüp gittiği için , çareler aradılar , her biri kendince bir çare sürdüler ileriye . Bu oyunlar , zar , aşık (kemiği) ve top oyunları ,tavladan gayri , hepsi o zaman ortaya çıkmıştır; zira Lydia’lılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için ; yiyecek peşinde koşmayı unutmak için , iki günün birini oyuna veriyorlardı; ertesi gün oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. On sekiz yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kötülük , azalacağı yerde kırımını büsbütün arttırınca kral Lydia’lıları ikiye ayırdı , ‘ Kim kalacak , kim gidecek kur’a çekilsin’ dedi , kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene kendi hükmü altında bulunacaktı. göç edecek olanlara da oğlunu veriyordu kral olarak , ki adı Tyrsenos’du. Böylece ülkeden çıkmak için üzere ayrılmış olanlar İzmir’e indiler , orada gemiler edindiler , işlerine yarayacak şeyleri yüklediler , bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp sonunda Umbria’ya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler ; orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmaktadırlar. Lydia’lı adını değiştirdiler, kendilerini yola çıkaran kral adını aldılar ; yeni adları olan Tyrsen’ler sözünü onun adına göre üretmişlerdir.“ ( I , 94 ) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑


Herodotos bunları MÖ beşinci yüzyılda yazmıştır. Ondan sonra gelenler için de de bu görüşü benimseyenler çoğunluktadır. Aslında günümüzde de Etrüskler’in Anadolu’dan göçtükleri tezi çok yandaş toplamaktadır. Etrüsklerin Anadolu’dan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt Lemnos ( Limni ) mezar stelidir. Etrüsklerin göçünün Herodotos’un anlattığı gibi olduğunu kabul edersek , aynı kavimden başka toplulukların da Anadolu’da kaldığını da kabul etmemiz gerekir. ( Bunların mutlaka Lydia’lılar olması gerekmez.) Antik kaynaklarda adı geçen Tyrrhen’lerin bu geride kalan topluluk olduğu düşünülmektedir. Tyrrhen’ler Lemnos Adası’nı da zaptetmişlerdir. 1885 yılında Limni adasında , Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atina’lılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Bunun dışında Etrüskler’in ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar) , toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadolu’daki başka toplulukları hatırlatmaktadır. 

Etrüsklerin Kuzey’den geldikleri , Hint-Avrupa’lı bir kavim oldukları yolunda teoriler de olmasına rağmen çok fazla yandaş bulamamışlardır. 

Etrüskler hakkında bir ilginç tez de Etrüsklerin Türk oldukları yolundadır. Atatürk’ün tarih tezi doğrultusunda Etrüsklerin de Etiler ve Sümerler gibi Türk kökenli olduklarına inanılmıştır. Atatürk’ün nezaretinde yazılan “Türk Tarihinin Ana Hatları “ adlı kitapta bu konuya da değinilir 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

“ Özet şudur : Etrüskler , Türsenler , Türkalar Ege adalarında , Anadolu’da önceden oturmuş kavimlerdir. Bunlara Akalar , Ekeler , Etiler denildiğini biliyoruz.” 
MÖ 700 yılı civarında Etruria şaşılacak bir gelişme göstermiş ve yüksek bir uygarlık düzeyine varmıştır. Etrüskler bu devirde Doğu ülkeleri ve Yunanistan ile büyük bir ticaret hacmine ulaşmışlardı. Etruria hammadde ve gıda maddesi ihraç edip işlenmiş ürünler ve lüks eşyaları alıyordu. Yapılan kazılarda da Etruria’da Yunan ve Doğu kökenli bir çok eşya bulunmuştur. Grek kolonileri ile ticaretin büyük bölümü deniz yolundan oluyordu, çünkü kara yolu Latin kabileleri tarafından kapatılmıştı. Bunun sonucu olarak Etrüskler denizde oldukça kuvvetlenmişlerdi. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

MÖ Yedinci yüzyıla tarihlenen tümülüslerden çıkan eserler Etrüsklerin bu çağda büyük bir zenginlik içinde olduklarını ve uygarlık ve sanatta ilerlediklerini göstermektedir. Ayrıca buralarda Suriye , Urartu , Kıbrıs ve Grek kökenli eşyalar bulunması da Etrüsklerin bu devirlerde diğer ülkelerle olan ilişkilerini göstermektedir. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Etrüskler artık İtalya’da yayılma siyasetine de girişmişlerdi. Etrüskler ilk önceleri on iki şehir devletinden oluşan bir konfederasyon oluşturarak birleşmişlerdi.Adı geçen bu ilk şehir devletleri Arretium , Caere , Clusium , Cortona , Perusia , Populonio , Rusellae , Tarquinii , Vetulonia , Volaterra , Volcii ve Valsinii ‘dir. Daha önceleri Falerii ve Veii şehirlerinin de bu birliğe dahil oldukları tahmin edilmektedir. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

MÖ Yedinci yüzyılın ikinci yarısında ise Etrüskler bölgede birlik sağlayıp Roma’ya kadar ulaşmışlardı. MÖ 616 yılında ise Etrüsk kökenli Tarquin sülalesi Roma’da yönetimi ele geçirmişti. Bu durum Roma’da Cumhuriyet’in kuruluşuna , yani MÖ 510 senesine kadar devam edecekti. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

MÖ. Altıncı yüzyılda ise Etrüskler bölgede büyük bir güç oluşturmuşlardı. Roma yazarları da Etrüsklerin parlak zamanlarını tanırlar . Titus Livius Etruria için “ Tanta opibus Etruria erat ut jam non terras solum sed mare etiam per totam Italiæ longitidunem ab Alpibus ad fretum siculum fama nominis sui implisset / Etruria o kadar kudretli idi ki , yalnız karada değil denizde de , Alpler’den Messina Boğazına kadar , bütün İtalya boyunca şöhreti yayılmıştı. “ diye yazmıştır.( Ab Urbe Condita I , 2) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Bu dönemler İtalya’da ve Roma’da Grek etkisinin en yoğun olduğu dönemlerdir. İşte bu dönemde Grek kültürü bölgeye tam olarak nüfuz edebilmiştir. 

MÖ 550 yılı civarında Roma büyük bir Etrüsk şehri görünümünü almıştı . Arkeolojik veriler de bunu desteklemektedir. Bu dönem Roma sanatı Toscanyalı bir karakter almıştı ve yazıtlardan anlaşıldığı kadarı ile Latince’nin yanında Etrüsk dili de konuşuluyordu. Capitol’deki tapınak ise Etrüsk karakterinde idi. Şehir büyük bir refaha kavuşmuştu. Mezarlardan çıkan altın , gümüş , fildişi eserler , bulunan Grek eserleri , şehirciliğin , özellikle de lağım sisteminin gelişmiş olması bunun göstergelerindendir. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Etrüsklerin bu yayılma siyaseti kaçınılmaz olarak Grekler’le karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Aslında Etrüskler daha önce Korsika kıyılarında Grekler’le çatışmışlardı ve yeni bir savaş kaçınılmazdı. 

MÖ 565 senesinde , Korsika’nın doğusunda , Etruria’nın tam karşısında Alalia şehri kurulmuştu. MÖ 545 senesinde ise Pers akınlarına dayanamayarak buraya kaçan Foçalılar Etruria için tehlike oluşturuyordu. Etrüskler bunun üzerine Grek yayılmasından endişe duyan Kartaca ile ittifak kurdular. Aristo Politika adlı eserinde buna değinmektedir. ( III , 9 , 36 ) : 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑


“ Devlet , bir karşılıklı koruma sözleşmesinden ya da mal ve hizmetleri değiş tokuş etmek için yapılan bir anlaşmadan da fazla bir şeydir ; çünkü öyle olsaydı, Etrüskler , Kartacalılar ve birbirlerine sözleşmeden kaynak olan yükümlülüklerle bağlı bulunan ötekileri tek bir devletin yurttaşlar saymak gerekirdi . Elbette bunların arasında ticaret anlaşmaları , saldırmazlık sözleşmeleri , ve bağlaşmalarını tanımlayan yazılı belgeler vardır . Fakat bu tek bir devlet , tek bir yurttaşlıktan çok farklıdır.” 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Kaçınılmaz savaş MÖ 540 senesinde Alaia’da patlak verdi. Herodotos bu savaşı ve öncesini şöyle anlatır: 

“[ Phokaia’lılar ] ( Foça’lılar ) Kyrnos’a ( Korsika’ya ) vardıkları zaman beş yıl , oraya ilk olarak yerleşmiş olan kolonlarla ortak yaşadılar , tapınaklar kurdular. Bütün çevrede çapul yaptıkları için , Etrüsk’ler ve Kartaca’lılar aralarında anlaşarak , bunlara karşı yürüdüler. Bir deniz savaşı oldu; bu Phokaia’lılar için bir çeşit Kadmos yenilgisiydi, zira gemilerinin kırk tanesi batmış, kalan yirmisinin de mahmuzları kırılmış, işe yarar hali kalmamıştı. Alalia’ya dönerek kadınlarını ve çocuklarını aldılar, eşyalarından gemiye yüklenecek ne varsa hepsini yüklediler, sonra Kyrnos’u bırakarak Rhegium’a gittiler. “ ( I , 166 ) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Savaş Etruria - Kartaca ittifakının zaferi ile bitmişti. Fakat Etruria bu zaferden Kartaca kadar yararlanmasını bilemedi, bundan yararlanan Kartaca oldu . Böylece Etrüsler’in denizdeki hareket sahaları güneyde Yunanlılar doğuda Kartacalılar tarafından kısıtlanmış oldu. 

MÖ Altıncı yüzyıl boyunca Etrüsk yayılması kuzeye doğru da gerçekleşti. Kuzeyde daha Villanova kültürünü yaşayan halklar bulunmaktaydı. Buralarda yapılan kazılar , bu yayılmadan sonraki Etrüsk etkisini açıkça göstermektedir. Bunun sonuçlarından biri de kuzeydeki verimli topraklar sayesinde Etruria tarım ürünleri deposu haline geldi. Kuzeye doğru ticarette çok gelişmişti. Kelt ülkelerinde yapılan kazılarda Etrüsk ve İtalya kökenli eşyaların çıkması bu ticaretin ne kadar geliştiğini göstermektedir. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Bu yüzyılın sonunda Etruria gücünün doruğuna ulaşmıştı . Etrüsk hanedanının Roma’dan kovulması da bu zamana rastlar. Titus Livius bu olayı şöyle anlatır : 

Roma Etrüsk hanedanından kurtulduktan sonra saldırıya da geçmeye başlar. MÖ 496 da Latium bölgesinde hegemonya sağladıktan sonra MÖ 485 - 474 seneleri arasında Veies ile savaşır. MÖ 474 ‘te üstünlük Roma’ya geçmiştir. 

Aynı yıl Etrüsk donanması Cumae’de büyük bir bozguna uğrar . Sicilya’lıların da yardımı ile Cumae’liler Etrüsk donanmasını yok ederler. Roma’nın kaybı ile karayolunu kaybeden Etrüskler’in donmanın kaybı ile de güneye ulaşmaları iyice olanaksızlaşır. Bu arada Pers baskısı İtalya’daki Grek ticaretinin gerilemesine de yol açmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak bu döneme ait mezarlarda Grek eserleri oldukça azalmıştır. Etruria artık giderek fakirleşerek içine kapanmaya başlamıştır. Samnitler’in istilaları ise Etrüskler’i iyice zayıflatır. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Roma - Veies savaşı MÖ 438’de yeniden başlar ve MÖ 395 de Roma’nın kesin Zaferi ile noktalanır . Bundan sonra Roma Etruria topraklarında ilerlemeye başlayacaktır. 

Bu arada Etrüskler için yeni bir tehlike doğmuştur ; bu Kuzeyden gelen Keltlerdir. Keltler’in savaş biçimlerine alışkın olmayan Etrüskler topraklarını Keltler’e kaptırmaya başlarlar. MÖ 350’de Mediolanum ( Milano ) bir Kelt şehri olarak kurulur. 

Keltler MÖ 390’da Capitol’e kadar ulaşmışlardır. Kuzeyde Keltler , güneyde de Romalılar arasında kalan Etrüskler , Roma’nın Kelt istilaları altında zayıflamasını fırsat bilerek son bir çaba da bulundularsa da başarılı olamazlar. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

MÖ dördüncü yüzyılın ortalarında Etrüsk İmparatorluğu artık bir hatıra olmuştur. Etrüskler iyice sıkışıp güçlerini kaybetmişlerdir. MÖ 293 yılında Keltler’in Roma tarafından bozguna uğrayıp İtalya’yı terketmesi ile bölge Roma’ya kalmıştır. Bir birlik sağlayamayan Etrüsk toplulukları ise Roma önünde düşmeye başlar. MÖ 280’de son Etrüsk toplulukları olan Vulci ve Volsini’lerin bozgunu ile Etruria tarihten silinir. Buna rağmen Etrüsk halkı varlığını daha uzun seneler sürdürecektir. 

Romalılar Etrüsk halkını da Romalılaştırmaya başlar. Eski Etruria’dan Via Aurelia, Via Clodia , Via Cassia gibi önemli yollar geçmeye başlar. Etrüskler Roma hakimiyeti altında sakin yaşamaya başlarlar. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

MÖ 91 senesinde Roma lejyonları yanında yer alan Toscanlar Lex Julia ile şehir olma hakkını kazanırlar . Marius ile Sylla arasındakiş iç savaşta ise Etrüsk şehirleri Marius’un tarafını tutarlar. Sylla’nın kazanması ile Etrüsk şehirleri şiddetli bir şekilde cezalandırılırlar. 

Artık Etrüsk kültürü de silinmeye başlamıştır. Hristiyanlığın ilk zamanlarında bölgede Etrüsk dili yerini tamamen Latince’ye bırakmıştır. Ve böylece Etrüskler tarih sahnesinden çekilirler. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

ETRÜSKLERİN İNANÇLARI

Din Etrüskler’in hayatında büyük bir yer tutmakta idi . Titus Livius onlar için “Gens eo magis dedita religionibus quod excelleret arte colendi eas “ demektedir. 

Etrüsklerin inançları , doğal olarak dillerine oranla daha iyi bilinmektedir. Latin yazarları onların dini hakkında yeterli olmasa da bilgi aktarmışlardır. Etrüsklerin dini “vahiy edilmiş” bir din idi . Latin yazarları bu yönde bilgiler vermişlerdir. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

De Divinatione adlı eserinde Çiçero bunu ilginç bir şekilde anlatır : Çok eski zamanlarda ( Diğer yazarlar Tarquinia’nın kurucusu Tarchon zamanı diye belirtirler.) bir köylü ( belki de Tarchon’un kendisi ) toprağı sürerken topraktan bir çocuk fırlar. Tages adındaki bu yaratık çocuk görüntüsünde olmasına rağmen kendinde bir yaşlı adama yakışan bir bilgelik vardır. Etruria’nın her yerinden toplanırlar ve Tages de Etrüskler’e Haruspici ( Kurbanın karaciğerine bakarak fal ) sanatını ve dinin esaslarını açıklar . ( Tages quidam dicitur in agro Tarquiniensi cum terra araretur et sulcus altius erat impressus , exstitisse repente et eum affratus esse qui arabat . Is autem Tages , ut in libris est Etruscorum , puerili specie dicitur visus sed senili fuisse prudentia … Tum illum plura locutum multis audientibus qui omnia ejus verba exceperint litterisque mandaverint…De Divinatione II,23 ) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Bu efsanede dikkat çekici yönlerden biri de Tages’in anlattıklarını dinlemek için Etruria’nın her yerinden gelip toplanmalarıdır. Burada bu dinin Etrüskler arasında bağlayıcı olduğunu ve “ milli “ bir din olduğunu görüyoruz. 

Başka yazarlar göre bu “vahiy”in bir bölümü bir peri olan Vegoia ( ya da Begoe ) tarafından Etrüskler’e bildirilmiştir. Bu peri ayrıca yıldırımları de yorumlamayı öğretmiştir. Bu bilgileri kapsayan Libri Vegonici Augustus zamanından itibaren Palatin’deki Apollon tapınağında saklanmıştır. 

Etrüskler’in kutsal kitapları bunlarla da bitmemektedir. Etrüskler’in din esaslarını içeren kitapları üç başlık altındadır : 

Libri Haruspicini kurbanın ciğerine bakarak kehanette bulunma sanatını anlatır.  
Libri Fulgurales yıldırımları yorumlamayı öğretir. Etrüskler’de on bir çeşit yıldırım vardır ve sadece dokuz tanrı yıldırım atabilir. Bunlardan sadece Jupiter-Tania üç çeşit yıldırım gönderebilirdi. Etrüskler yıldırımları inceleyebilmek için gökyüzünü on altı bölüme ayırmışlardı ve gözlemlerini buna göre yapıyorlardı. Her bölüm bir ya da bir kaç tanrıya aitti . Böylece yıldırımı hangi tanrının gönderdiğini anlayabiliyorlardı. ( Aynı şekilde Babilliler de gökyüzünü dört bölüme ayırmışlardı.) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Libri Rituales ise çok daha geniş kapsamlı idi . dini esasların yanında devletlerin bireyler gibi yaşamı , şehirlerin ve tapınakların kurulması , ordu ve devlet düzeni gibi konuları da içeriyordu. Ritüel kitapları arasına Mısır’ın Ölüler Kitabı’na benzeyen Libri Acheruntici’yi ve mucizelerden söz eden Ostentaria ‘yı da katabiliriz. 

Etrüsk dininin özelliklerinden biri de sadece rahiplerin tekelinde olması idi. Rahipler soylu ailelerden seçilir ve toplumda etkili olurlardı .Bütün bu kitaplara rağmen unutulmaması gereken bir nokta da Etrüsk dininin sözlü olarak aktarılması ve inisyatik bir karakteri olmasıdır. Bu kitapların MÖ. 1inci yüzyılda yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nigidius Figulus ve Tarquitus bunları Latince’ye tercüme etmişlerdir. 

Etrüsk tanrıları da Roma inançlarına geçmişlerdir. Ancak belge eksikliğini ve Grek etkisini de hesaba katarsak Etrüsk panteonunu tam olarak belirlemek çok zordur. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Panteonda en önemli yerlerden biri Tinia’ya aittir. Tinia , Roma’lıların Jupiter’i (Bir çok kaynakta Jupiter-Tinia diye geçer) ya da Grekler’in Zeus’u ile bir tutulur. Ancak onlardan farklı olduğu bellidir. Roma Junon’u ile bir tutulan Uni ve Menerva ile bir üçlü meydana getirir. Etrüsk krallar zamanında bu üçlü Roma’ya da girmiştir. Roma’da da diğer kültürlerde olduğu gibi üç tanrı için kurulmuş tapınaklar vardı.Etrüskler’e göre bir şehir kurulduğunda bu üçlüye tapınak yapılmamışsa , o şehir dini kurallara uygun olarak kurulmamış demektir. 

Panteondaki önemli tanrılardan biri de Vertumnus’tur. Köken olarak Volsinii kökenli olup sonradan Romalılara da geçmiştir. Ünlü Latin şairi Propertius Vicus Tuscus yakınlarında heykelini gördüğünü belirtir. Propertius’a göre Bahçe ve ürün tanrısı idi. Propertius ona Volsinii’yi terkettiğini fakat üzülmediğini söyletir: 

Tuscus ego , Tuscis orior nec pænitet inter prœlia Volsinios desruisse focos… 

( IV. Kitap ) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Etrüsk tanrılarından biri de Fufluns idi . Etrüsler’in şarap tanrısı olan Fufluns zamanla Grekler’in Dionisos’unun karakterini almıştır . Diğer bazı tanrılarda olduğu gibi başlangıçta Etrüsk kökenli olan bu tanrı grekler ile olan ilişkiler sonucunda , özellikle de Dionisos törenlerinin buralarda yayılmasını takip ederek Dionisos’un özelliklerine de sahip olmuştur. Etrüskler’de , özellikle törenleri ile popüler olan bu tanrı için yapılan ayinler zamanla seks alemlerine dönmüştür. Titus Livius bu adetlerin zamanla Roma’ya da geçtiğini söyler : 

Hujus mali labes ex Etruria Roman veluti contagitione morbi penetravit. / Bu bela Etruria’dan Roma’ya bir salgın gibi geçti. ( XXXIX , 9, 1) 

Etrüskler’in ateş tanrısı ise Sethlans idi. Bazı yerlerde Grekler’in Hermes’ine benzer bir tanrı olan , tüccarların koruyucusu , ölülere yol gösteren Turms’a benzer bir tapımı vardı. Bir başka ateş tanrısı ise Romalılar’ın Vulcanus’una benzeyen Velchans idi. Velchans daha korkulan bir tanrı idi. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Etrüskler’in savaş tanrısı ise yıldırım atan tanrılardan Maris idi.Ares’in hikayesi Etruria’da yayıldıktan sonra Maris Turan’ın aşığı oldu .Turan Roma’nın Venus’üne benzeyen aşk tanrıçası idi. Etimolojik olarak Grekçe turannoV (tiran, kral , kraliçe anlamında ) ile aynı kökten geldiği düşünülmektedir. Gösterimleri Afrodit’e benzemektedir. 

Grekler’in Apollon ve Artemis’i ise Etrüsk panteonunda Aplu , Apulu , Aplum , Artemes , Aritimi , Artumi , Artimnes adları ile bulunmaktadır. 

Diğer tanrılar arasında Saturnus’a eşdeğer Satre de vardı. Satre için yapılan vahşice kurban törenleri tapımının en belirgin özelliği idi. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Dikkat çeken Etrüsk adetlerinden biri de , Titus Livius’un yazdığına göre , Etrüskler’in her geçen sene için Nortia tapınağına bir çivi çakmaları idi. Bu adet daha sonra Romalılar’a da geçmiştir. Roma’da da her sene Eylül ayında praetor maximus Capitol Jupiter’inin bölmesinin duvarına çivi çakardı. 

Etrüsk inançlarında yarı tanrılar ve doğa ruhları da önemli bir yer tutardı. Aynalarda ve bronz tabletlerde Turan’a eşlik eden çıplak perilere rastlanmıştır. Lases adı verilen bu perilerin bazen Tinia ve Minerva’ya da eşlik ettikleri de görülmüştür. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Etrüskler’in öteki dünya hakkında da inançlar geliştirmişlerdir. Sanat eserlerinin büyük bir bölümü öteki dünya kültünün bir parçası olarak oluşturulmuştur. Elimizde yazılı metinler olmasa da ölülerle beraber konulan eşyalardan , yapılan resimlerden , kabartmalardan öteki dünya inançları hakkında bir fikir sahibi olabiliyoruz. Etrüsk inançlarına göre ölen kişinin ruhu kanatlı cinler tarafından öteli dünyaya götürülürdü. Bu tema bir çok mezar odasındaki resimlerde işlenmiştir. Burada oyunlar oynanıp ziyafetler veriliyordu. Burada Etrüskler’e özgü bir çok cin vardı. ( Bazen kader kitabını açan Culsu ve Vanth gibi.) MÖ dördüncü yüzyıldan itibaren ise bu resimlerde öteki dünyanın efendileri de gösterilmeye başlanmıştır. Bunlar Greklerden alınan Eita ( Hades ) ve Phersipnai ( Persefone ) dir. Bu yüzyıldan itibaren öteki dünyanın tasvirleri de değişmeye başlamıştır. Burası artık eziyet çekilen korkunç bir yer olmaya başlar. Charus ve Tuchulcha adında iki korkunç cin de tasvirlerde yer alır. Etrüsk Krallığı çökmeye yaklaştıkça tasvirler daha da korkunçlaşır. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Romalılar Etrüskler’in inançlarından mundus kavramını da almışlardır. Mundus öteki dünya ile bu dünya arasında geçişi sağlayan bir çukurdur. Mundus sözcüğünün de Etrüsk dilinden geldiği düşünülmektedir. Etrüsk aynalarında görüntü tanrıçası Munqu’nun adı geçer. Zaten Latince’de de mundus sözcüğünün ilk anlamı kadın görüntüsü
demektir ( Diğer anlamları da Gökyüzü ve Dünya). Roma inançlarına göre religiosi denilen günlerde Mundus açılıyordu ve ruhlar b๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑(devam edecek)radan bu dünyaya geliyorlardı.

B'ölüm -73-(72.bölümden devam)


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXXIV-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

"Belki " diyordu mektubun sonunda" bir daha görüşemeyeceğiz ama bu aşk için ölüm, ödenmesi gereken  küçük bir bedel. Seni hep seveceğimi bil."

Hüseyin;  yetimhaneden izin alıp bir ay boyunca bebeğiyle annesi ve babasının yanına gitmişti. Herkese evlendiğini,annesinin ise çocuğunu doğururken öldüğünü söyledi.  Neden kimseye haber vermediği konusunda ise istemeye istemeye  anne ve babasına yalan söylemek zorunda kalarak.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Eda, düğün fotoğraflarından tutunda, yasal olarak evlilik cüzdanı kayıtları dahil olmak üzere bebek doğum belgesi,vs gibi insanların yasaları gereğince ne gerekiyorsa herşeyi halledip öyle ayrılmıştı. İki jin-tou’nun kendisine  kurduğu tuzağı başından beri biliyordu. Ama  o taşı ancak kendisinin alabileceğini de. Alem-i hayal’de  herşeyi kendisine göstermişlerdi.  İsa meşrebli  bir inanan olduğu için Allah kendisine hz Meryem’i üstat seçmişti. Ve Hz. İsa’nın  mukaddes annesi tarafından yetiştirildiğini öz babası dahil hiç biri bilmiyordu. Filozof taşını almanın bir yolu daha vardı. Güçlerini kaybetmeden bütün güçlerini  oğluna aktarmış, güçlerinin doğru zamanda  ortaya çıkması içinde zaman mühürüyle mühürlemişti. Hasankeyfe vardığında tapınağın koruyucularını geçip  Ephir’in mezarına ulaşmış, topladığı 7 yetimin gözyaşı şişesindeki gözyaşlarını taşın üzerine dökmüş ve almış, onun yerine “özgül ağırlığı olan kalp” yerine de- aşık kalbi-ni yani kendi  kalbini yerleştirmiş, Ehphir ile birlikte uykuya dalmıştı. Filozof taşını ise oğlunun içine, aşkla doğan varlığının en önemli varlığının içine Ekrem’e yerleştirmişti. Eğer biri bir gün  Ulu  Hisem’i uyandıracaksa artık emindi ki bu  ateş ve toprağın aşkla karışımından oluşan ve Ruhu Allah cc tarafından üflenen öz oğlu olacaktı.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Sayın oku'yucu,aslında ilginç bir konu cinler ile insanların evlenme hususu. Bu konuda sizlerle paylaşabilecğeim bir kaç bilgi mevcut. 

Cinlerle evlenme konusunda İslam alimleri fikir biriliğine varamamışlardır. "Evet, cinlerle insanlar evlenebilinir" diyenler olduğu gibi, "Hayır, mümkün değildir" diyenlerde vardır. 

Beyhaki'nin senediyle Cabir'in nakliyle, Medineli bir kadının cinlerden bir dostu vardı. O, kuş şeklinde gelip, evinin duvarına düştü. Kadın ona, "İn de laflayalım" diyince o şu cevabı verdi: "Hayır olmaz! Mekke'de bir peygamber gönderildi; bir arada kalmamızı men etti ve bize zinayı yasakladı" 

Katde'den nakil, "Belkis'in annesi veya babasından biri cinlerdendi". 


İmam Şibli cinlerle nikahın mümkün olduğunu savunmaktadır. Şibli bu konuda şunları söylemektedir: 

"Hz.Peygamber'in, cinlerle evlenmeyi yasaklaması, fukahanın 'cinlerle insanlar arasında nikahlanmak caiz değildir', tabiinden bazı kimselerin bunu hoş karşılamaması, böyle bir şeyin mümkün olduğunu gösterir. Çünkü: "Mümkün olmayan bir şeyin cevazına veya meşru olmadığına hükmedilmez." demektedir. 



İmam Malik'in, 
"Cinlerden bir adam var. Bizden kız istiyor. Helal yoldan evlenmek istediğini söylüyor. Ne dersiniz?" sorusuna cevaben, 


"Dince bunda bir sakınca yoktur. Lakin ben şahsen bunu hoş karşılamam. Çünkü kadın cinden hamile kaldığı zaman 'Bu çocuk kimdendir?' diye sorduklarında, 'Cin'den', diye cevap verecektir. Ve bu yüzden müslümanlar arasında fesat alıp yürüyecektir." şeklinde cevap verdiği kaydedilmektedir. 


İmam Şibli, cinlerle evlenmenin mümkün ve vaki olduğunu kabul etmekle beraber, buna engellerinde bulunduğunu belirterek insan neslinin insanlarla evlenmekle olacağını belirtiyor. Ancak, "İnsanla, cin arasında bir aşk meydana gelir de, insan evlenmek zorunda kalırsa, o zaman iş değişir. "Zararından kurtulmak için evlenebilinir" diyor ve "Yinede zararından kurtulunmaz "diye ekliyor. 


Sealibi, "İnsanlarla cinler arasında evlenmek ve çoluk çocuk sahibi olmak mümkündür"

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Peki İslama göre Cinler, etkileri ve yapılması gerekenler nelerdir?

İSLAMA GÖRE CİN, SAR’A, SİHİR ve BÜYÜ
İSLAMA GÖRE CİN, SAR’A, SİHİR ve BÜYÜ 
( Ahmet Nurettin’in yazmış olduğu bu kitap, 327 sayfadan oluşmaktadır.
Cinler, duyularla idrak edilemeyen, insanla melek arasında yer alan, insan gibi bilinç ve iradeye sahip ve yaptıklarından sorumlu, ateşten yaratılmış görünmez varlıklardır. Sözlükte cin, örtülü, gizli şey anlamlarına gelir.
Cinlerin varlığı Kur’an-ı Kerim ve sünnetle bildirilmiştir. 
Turunç bulunan eve cin girmez. Bu yüzden Hanefi Hazretleri, kendisine cin musallat olanlara “Evinde turunç bulundur. Çekirdeklerinden de tespih yaparak üzerinde taşı” demiştirler. 
“Cinler üç çeşittir: 
1. Kimisinin kanatları vardır, havada uçarlar. 
2. Kimisi yılan ve akreplerdir. 
3. Kimisi de konar-göçer olanlardır.” Hadis-i Şerif 
“Şeytan, üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen (besmele çekilmeyen) yemeği kendine helal sayar.” Hadis-i Şerif 
Yemeğinin son lokmasına kadar Besmele çekmeyen adam son lokmasına da Besmele çekince ( Bismillahi evvelehü ve ahirahü) Rasülullah (SAV) “Şeytan onunla yemeğe devam etti. Ne zaman ki Allah’ın adını zikretti, şeytan karnındakileri hep kustu” buyurdu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinler soğuktan ve sudan etkilendikleri, hatta zarar gördükleri için sıcak yerlerde; Müslümanları temiz, Müslüman olmayanları ise pis yerlerde yaşarlar. 
Çöller vadiler, harabeler, terkedilmiş yerler, mezarlık, hamam vs yerler cinlerin yaşadıkları mekanlardır. 
Cinlere istedikleri şekle girme izni verilmiştir. Cinleri biz; 
1. Kendi asli şekillerinde, 
2. İnsan şeklinde, 
3. Çeşitli hayvan şeklinde görürüz. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinlerle dost olmaya hiç özenilmesin. Çünkü cinlerin getireceği zarar, yararlarından daha çoktur. Cinlerle ilişkiye girenlerin ya hasta olmuş, ya da delirmiş oldukları örülmüştür. Son nefeste (Allah korusun) imansız gitme tehlikesine yol açabilirler. 
Cinlerin çeşitli şekil ve suretlerde insanlara görünmelerinin asıl sebebi, onlardaki büyüklenme, şımarıklık, alt etme ve üstün gelme gibi sıfatlardır. Bu çirkin sıfatlarından dolayı da kendi aralarında da sık sık kavga ederler. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

İnsanlar cinlerden nasıl korkup çekiniyorlarsa, cinler de insanlardan aynı derecede korkup çekinirler. İnsan son derece güçlü ve dayanıklı yaratılmıştır. Sonra insan ruhunun üstünlüğü ve meleklerinin çokluğu, onun üstün olmasını gerektirmiştir. Yeryüzündeki eserler, insanlar tarafından oluşturulmuştur. Cinlerin, hiç elle tutulur eserleri yoktur. Bu da insan için bir üstünlüktür. 
Cinlerin ömürleri sanıldığı gibi uzunda değildir. İnsanlar tarafından azarlanırlarsa telef olurlar. Bu nedenle cinler, insanlara karşı haset ederler. Böylece insanlara zarar vermeye çalışırlar. Fakat özellikle, mücadeleci, iradesi güçlü, inatçı ve Allah’ın veli kulları, cinlerin en çok korktukları insanlardır. Bunlara karşın iyi ve merhametli Müslüman cinler vardır. Müslüman insanlara yardım etmek isterler ama onlardan korktukları için onlara yanaşmaktan çekinirler. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinlerin insanlara ezeli düşmanlıkları vardır. Bunun sebebi, babaları İblis’in Allah (c.c)ın secde emrine uymaması sebebiyle kovulanlardan olması, bunun sebebini Hz. Adem olarak görmeleridir. Bu yüzden insanlara zarar vermek isterler. 
“Size, şeytanların kimlere inmekte olduklarını haber vereyim mi? Onlar günaha düşkün her yalancıya inerler.” (Şuara / 221-222) 
Şeytanlar, küfre düşürerek kendilerine bağladıkları insanları öldükten sonra da rahat bırakmaz; bedeni çürüyüp toprağa karışıncaya kadar onun ruhuyla, tıpkı çocukların topla oynadıkları gibi oynarlar. Bu Allah’ın kafirlere berzahtaki cehennem azabını tattırmadan önce verdiği başka bir azaptır. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

“Şeytan, insan oğlunun damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır.” Hadis-i Şerif 
Cinlerle evlenmek mümkündür. Fakat Hanefi alimleri, cinlerle insanların evlenmesini kerih görür, böyle bir evliliğe izin vermeyen, bununla beraber evlilik meydana gelmişse, bunu da hükümsüz sayanlar grubunu oluştururlar. 
Cinler uzak mesafelerden ve geçmişten haber getirebilirler, ama bu haberlerinin doğru olacağı kesin değildir. Olayları hayal ettikleri gibi, yalan anlatırlar. 
Kızı kaybolan adam şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerine gider, olanları anlatır. O’da “Kerh’in harabelerine git, ‘Bismillah, Şeyh Abdülkadir’in niyetine’ diyerek bir daire çiz ve oraya otur. Bir müddet sonra cinler, sonra da onların padişahları gelecek. Seni benim gönderdiğimi söyleyerek, derdini anlat” der. Adam, Şeyhin dediklerini yapar, anlattıkları gerçekleşir. Çizdiği daireden içeriye giremeyen cinlerden sonra padişahları gelir. Adam cine Şeyh tarafından gönderildiğini söyleyince Cin, adama derdini sorar. Adam da kızının kaçırıldığını söyler. Cinlerin padişahı “Bunu hanginiz yaptınız” diye diğer cinlere çatar. Marid adında bir cin kızla gelerek, onu çok güzel bulduğu için kaçırdığını söyler. Padişah tarafından Marid’in boynu vurulur. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinler, insanların ilim meclislerinde bulunurlar. 
Cinler de ilim ve irfan az, manevi incelikleri anlamakta da kudretsizdirler. 
Cinler, bedenine girdikleri insan ve hayvan gibi konuşurlar, kimisinin sesi daha kalın veya ince olduğu için bazısının bedendeki sesleri aynı çıkmaz. 
İnsanlar, cinleri göz hapsine alabilirler. Cinleri gördüklerinde, gözlerini kırpmadan, sağa sola bakmadan sadece cine bakarlarsa, cin kaçmak için o insanın bakışlarını çevirmesi için telaşlanır; çünkü korkarlar. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Muhannesler, yani kendisinde hem erkeklik ve hem de dişilik belirtileri olanlar cinlerin çocuklarıdır. Hayızlı iken kadın cinsel ilişkide bulunur, hamile kalır ve çocuğu olursa, işte bunlar muhannes, yani cinlerin çocuğu olurlar. 
Cinlerin sebep oldukları bütün hastalıklara cin çarpması denir. Bu hastalıklar ya bedende fonksiyon ya da davranış bozukluklarına sebep olurlar. Bunlar ilaçlarla ya da Medine hurması, turunç, limon ve çörek otu ile iyileştirilir. Bu hastalara Kur’an-ı Kerim okunduğunda nur soğuk olduğu için buna dayanamayan cinler hastayı terk ederler. 
Sar’a hastalığı sebebi bilinene ve bilinmeyen diye ikiye ayrılır.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

 Sebebi bilinen sar’a bedeni bir arızadan kaynaklanır. Sebebi bilinmeyen ise cinlerden kaynaklanır. Bunun delilleri: 
1. “Riba (faiz) yiyenler, (kıyamet gününde) ancak şeytanın dokunarak çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” 
2. Namazda nerede kaldığını unutmak şeytandandır. 
3.Kardeşinde delilik olduğunu söyleyen adamın kardeşine Rasulullah (S.A.V) Efendimiz şu sure ve ayetleri okumuştur: 
a. Fatiha Suresi 
b. Elif-lam-mim 
c. Bakara/ 163. Ayet 
d. Ayete’l Kürsi 
e. Amener’r-Rasulu 
f. Al-i İmran/ 17. ayet 
g. A’raf/54. Ayet 
h. Müminün / 118. Ayet 
i. Cin suresi / 3. Ayet 
j. Saffaf / İlk 12 ayet 
k. Haşr Suresinin son üç ayeti 
l. İhlas 
m. Felak 
n. Nas Sureleri 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cin çarpması ve sar’anın sebepleri: 
1. Cinlerin insanlara aşık olmaları 
2. Sihir ve büyü 
3. Cinlerin üzerine soğuk veya sıcak su dökmek 
4. Yer yarıkları ve haşarat deliklerine akıtmak 
5. Cinlerin üzerine yüksek bir yerden düşmek veya bir ağırlık düşürmek 
6. Cinlerin keyfi tutumları 

Cinler kibir ve düşmanlıkta ileri giden varlıklar oldukları için, kendisine aşık oldukları insanlarla ilişkiye giremediklerinde, onları hastalandırır veya öldürürler. 
Kendisine sihir ve büyü yapılan insanlar ya hastalanır ya evinde huzursuzluk duyar ya da kazancında eksilmeler oluşur. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Akşam sokağa su döken delikanlı, “vay anaam” diye ses işitir. Geceleyin yattığında kapısını bir genç kız, biri yaşlı ikisi genç üç adamın açtığını görür. Kız, “ayağıma su dökerek beni topal bırakan bu” diyerek delikanlıyı gösterir. Gençler delikanlının ensesine vurur, ağzını burnunu kanatırlar. Aradan birkaç gün geçtikten sonra kız gelir ve çok güzel bulduğu bu cin kızla delikanlı evlenirler; iki çocukları olur. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Ebu Bekir el-Cezairi, küçükken ablasıyla iple hurma salkımlarını evlerinin altından dama çekerken, ablası yanlışlıkla salkımı düşürdü. Ondan birkaç gün sonra ablası geceleri boğazı sıkılarak uyanmaya başlar. Bir gün ablasının ağzından, hurma salkımının üzerine düştüğünde nasıl rahatsız olduğunu anlatır. Bu boğaz sıkma işkencesi on yıl sürer ve bir gün uykusunda cin, kızı boğarak öldürür. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinlerin insanların bedenine girmesini kolaylaştıran etmenleri: 
1. Aşırı kızgınlık ve öfke 
2. Aşırı korku ve heyecan 
3. Aşırı şehvet 
4. Aşırı gaflet 
“Bir mümin kulun, sırf Allah rızasını istemek için yuttuğu öfke yudumundan, Allah katında sevap bakımından daha büyük bir yudum yoktur.” Hadis-i Şerif 
Bilinçli bir Müslüman, cinlere ve şeytanlara, kendisine hükmetme fırsatını hiçbir zaman vermez. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinler insan bedenine ağız, burun, kulak ve rahim yoluyla girerler. 
Çarpılan kimse, çarpılmanın cinlerden olduğunu anlarsa, hemen su dökünmelidir. 
Cin çarpması üç aşamalı bir yöntemle tedavi edilirler: 
1. Tedaviye hazırlık ve teşhis 
2. Tedavi 
3. Tedavi sonrası 
Bazı sorular sorulan cin çarpmış hasta, bir odaya alınır. Bir bardak suya Saffat süresinin ilk on ayeti bir defa, yine aynı sürenin 158. Ayeti yedi defa okunur. Sağ elin şahadet parmağı bardağın içindeki suya değdirilir. 
Tedavi eden sağ elini hastanın başına temas ettirerek, rukyeyi yüksek sesle tane tane okumaya başlar. Rukye, tedavi amacıyla hastaya okunan süre ve ayetlere denir. 
Rukye okunurken hasta saldırganlaşır. Bunun sebebi rukyeden cinin rahatsız olmasıdır. Cin ile hastanın ağzıyla konuşularak, onun insanı terk etmesi istenir. İslam anlatılır. Cin gene çıkmazsa dövmekle tehdit edilir. Hastanın omuz, sırt, bacak ve kol bölgelerine vurulur. Cin bu sırada çok acı duyar. 
Eğer bunlara rağmen çıkmazsa cine lanet okunur. (Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti) 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cin, hastayı terk ettikten sonra geri dönmesini engellemek için günahlardan uzak durmaları, namaz kılıp, sürekli abdestli bulunmaları tavsiye edilir. 
İslam Dini’nin temeli iman, direkleri namaz, duvarları hac ve zekat, kubbesi Allah yolunda mal ve can ile cihat ve süsü güzel ahlaktır. 
“Ümmetimden bazı kimseler çıkacak, bunlar zina etmeyi, ipek elbise giymeyi, şarap içmeyi, çalgı aletlerini çalarak eğlenmeyi helal sayacaklardır.” Hadis-i Şerif 
Büyü, din dışı dua ve hareketlerle insan, hayvan ve tabiat olayları üzerinde bir çeşit tasarrufta bulunmak demektir. 

İslama göre sihir ve büyünün aslı ve temel kaynağı cin ve şeytanlardır. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Cinler, büyülerinin yerine gelmesini isteyen insanlardan şunları yapmasını isterler: 
1. Kuran ayetlerini ayaklarının altına yazmak 
2. Kuran’ın üzerine oturmak veya apış arasına bağlamak 
3. Ayetleri pis olan şeylerle yazmak 
4. Ayetleri ayak altlarına bağlayıp tuvalete girmek 
5. İdrarıyla abdest almak 
6. Ateşe, güneşe secde etmek 
7. İçki, uyuşturucu, homoseksüellik, mahremiyle ve hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek 
8. Hiç yıkanmayıp saç, sakal ve tırnak kesmemek 
9. Kızını karısını cinlere teslim edip küçük çocuk kesmek ve bazı organlarını yemek 
10. Kan için, cin ve şeytanlar için kurbanlar kesmek. 
“Onlar (sihirbaz ve büyücüler) birine ancak Allah’ın izni ile sihir yaparak zarar verebilirler.” Bakara/ 102 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Sihir ve büyüyü, yapan, yaptıran, yapılmasına sebep olan herkes günahında ve cezasında ortaktır. 
Peygamber (SAV) Efendimize büyü yapılmış, bu yüzden hasta olmuştu. Cebrail (a.s) kendisini büyüleyenin sihir düğümünü kuyuya attığını söyledi. Düğüm çözülünce kendine geldi. 


İbadetleri çok olduğu için nuru çok olan insanlara büyünün tesiri çok az olur. İbadet nuru az olanlarda ise büyünün tesiri çok fazladır. 

“Bir kahine gidip de ondan bir şey soranın kırk gün namazı kabul edilmez.” Hadis-i Şerif 

“Üç sınıf insan cennete giremez: 1. Devamlı içki içen 2. Büyücünün sözlerine inanan 3. Yakınlarıyla ilişkiyi kesen” Hadis-i Şerif 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Kuran ile sihir ve büyü etkisiz kılınabilir. 
İnsan hangi dinden olursa olsun, uzun süre metotlu bir şekilde aç kalırsa, su üstünde yürümek, havada uçmak, ateşe girip yanmamak gibi acayip işleri yapabilir. Çünkü; 
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Necm/ 39 
Azimet, büyü yapma ve cinleri davet etme amacıyla düzenlenmiş dua demektir. 
“Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayacaktır. Kafirler hoş görmeseler bile.” Saf/ 8 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Büyü çeşitleri: 
1. Öldürme büyüsü 
2. Hastalık büyüsü 
3. Nefret ettirme ve ayırma büyüsü 
4. Muhabbet ve birleştirme büyüsü 
5. Kadın ve erkekliği bağlama büyüsü 
6. Kanama büyüsü 
7. Delirtme büyüsü 
8. Hamileliği önleme ve düşük yaptırma büyüsü 
9. Hayvanları öldürme büyüsü 
10. Bir hırsıza çaldığı şeyi geri getirme büyüsü 
11. Evinden kaçan insanları geri getirme büyüsü 
12. Bir yeri harap etme ve içinde oturanları göçe zorlama büyüsü 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Karia ve Hümeze Sureleri de cinlere müthiş azap verir ve onların yanmasına sebep olur. 
Göz değmesi için okunacak sureler: 1. Fatiha suresi 2. İhlas 3. Felak 4.Nas sureleri 5. Ayetel kursi 6. Kalem suresinin 51. Ve 52. Ayetleri 
Kalem suresinin 51. Ayeti ile bu dualar temiz bir kağıda yazılarak muska şeklinde küçük çocuklara asıldığında nazarı önler. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Berzah alemi, ruhların dünyaya gelmeden önce eğleştikleri ve öldükten sonra da varacakları aleme denir. 
Ruh çağırma seanslarında, gelen ruh değil, bir cin veya şeytandır. Bunun ispatı kendisine Kuran okutmak istediğinizde ya da siz okuduğunuzda savuşmalarıdır 
Hipnoz edilerek önceki hayatları (İslam’da reenkarnasyon yoktur) hakkında bilgi alınmaya çalışan insanlar, o anda içlerine giren cin tarafından konuşturulur. Yani, önceki bedenini anlatan, bunda doğru değildir. Çünkü, o olayları içine giren cin anlatır. 
Hipnoz, yapay bir uyku halidir. Hipnoz yoluyla uyutulan kimseleri cinlerin musallat olarak, hastalandırdıkları görülmüştür. Başarı için; iman, irade, azim, gayret, sabır, sebat gereklidir

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩(Devam edecek)

B'ölüm -72-(71.bölümden devam)


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXXIII-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Ekrem’in babası çocukları seven bir adamdı. Yakışıklı olduğu kadar sevecen ve mahirdi. Yenetekli bir doktor olarak pediatriyi seçmişti. Kitaplara olan ilgisi  ve sevgisi  çocukluğuna kadar dayanıyordu.  Mezuniyetine az bir zaman kala  gönüllü olarak devam ettiği yetimhanede mezun olduktan sonra dilekçe verip çok daha iyi paralar kazanabileceği özel hastanelerde çalışma tekliflerini geri çevirmişti. Köydeki  tarımla uğraşan ana ve babası oğluyla gurur duyuyorlardı.  Zintu Rem, kolay bir büyüyle  7 yetimin gözyaşını almak için yetimhane tarafından talep edilen  asistan Eda Aslı oluvermişti. Evraklarını bilgisayardan kontrol eden yetimhane müdürü kendisini Doktor Hüseyin ile tanıştırınca Ekrem'in doğmasına vesile oluşturacak iki kutup bir araya gelmiş oluyordu.  

İnsan adıyla Eda, kendi adıyla Zintu Rem,Doktor  Hüseyin’in gözlerine baktığında varlığının oluştuğu ateşten daha büyük bir ateşi hissetti  tüm vücudunda. Oysa toprağın ateşe hükmünü duymuştu ama bilmiyordu şu ana kadar. Ve aşkın  ateşinin bütün ateşlerden daha  yakıcı ve üstün olduğunu da. Cehennemi bile söndürebilecek kadar hem de. Doktor Hüseyin’de  hayatında hiç aşık olmamış kafasını kitaplardan ve çocuklardan kaldırmamış biri olarak kendisine tanıştırılan ve bu derece büyülü bakan bu genç kızdan haylice etkilenmişti. Akşam eve gittiğinde bile,yatarken, kahvaltıya kalktığında,uyuduğunda, nefes alıp verdiğinde sürekli  Eda’nın gözleri ve gülümsemesi gözlerinin önünden gitmiyordu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Kısa sürede mahçup ilişkileri birden bire büyük bir aşka dönüşüvermişti. Ancak Eda bunun  ne yazıkki sonuçlarını da biliyordu.  Eğer bu aşkı seçerse, bütün güçleri elinden alınacak ve korkunç bir şekilde yargılanıp öldürülecekti. Kendisini dünyada takip eden iki jin toe cadısı , Zintu Rem’in  halinden memnundular. Ve kendisinin vazgeçmesi olasılığına karşılık bütün önlemleri alarak   durum raporunun konseye ulaşmasını engellediler ve böylece eda’ya zaman kazandırıp aşkının körüklenmesine neden oldular. Bir gece , Eda ile Hüseyin, birlikte oldular. Sevişmeleri daha çok bir ayini andırıyordu. İkisi  içinde “ilk” ve “son” olacak bir cinsel birleşmeydi bu. Ertesi sabah uyuya kalan Hüseyin kolunu yanınd aolması gereken aşkının boşluğuna attığında gözlerini açtı. Oysa hayatındaki en mutlu  uykusuydu. Uyandığında gördüğü garip rüyayı anlatmak istiyordu sevgilisine. Rüyasında Eda’yı çırılçıplak görüyor onunla sevişirken onun yüzünün sürekli kediye,köpeğe,baykuşa,sarmaşığa türlü türlü bitkik ve hayvana dönüşürken vücudunun aynı kaldığını görüyordu. Derken orgazma ulaştığında kafasını kaldırıp eda’nın yüzüne bakıyordu. Eda ona gülümserken gözlerinden yaş şeklinde kan damlaları süzülüyor bir eliyle de karnı git gide büyüyordu. Derken karnı bir gül bir çiçek olarak açılıyor ve çiçeğin içinde bir oğlan, kendisine benzeyen bir oğlan doğuyordu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Kucağına aldığı oğlunu Eda emziriyor ve emzirirken şeffaf olan  bebeği gittikçe garip rengarenk parlak sıvılarla doluyor en sonunda da normal bir insan bebeği şeklini alıyordu. Annesi yeterince emzirince kucağındaki bebeği  Ekrem’e uzatıyor ve Ekrem  tam alacakken uyanıyordu. Böylesi garip bir rüyayı eğer Eda’yla aşk yaşamadan görmüş olsaydı kesinlikle korkar ve yakın arkadaşı olan psikiyatrist Şener’e görünürdü hüseyin. Yatağından kalktı sağa sola baktı ve dublex evinin kullanmadığı bebek odasından gelen sese doğru yöneldi. Kapıyı açtığında  daha önce boş olan odanın  tam bir bebek odası şeklinde düzenlendiğini  gördü ve beşikte de rüyasında gördüğü bebeğin oynadığını. Bir an için nefessiz kaldı ve  vücudunun ağırlığını taşıyamayan bacakları bilincini de kaybetmesiyle yere yığılmasına sebep oldu. Bayılmıştı. Uyandığında bebek hala oradaydı. Odanın ortasında ise kendisine bırkaılmış bir not buldu. Notta yine cin taifesine göre yasak olan bir açıklama yer alıyordu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Eda, başından sonuna herşeyi tüm çıplaklığıyla Hüseyin’e anlatmış, bebeklerine iyi bakması gerektiğini ve bebeğin kendisine ait olduğuğunu kanıtlayacak her türlü düzenlemeyi de yaptığını bildirmişti. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩( devam edecek)

B'ölüm -72-(71.bölümden devam)


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXXII-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

 Zintu Rem, dünyaya geldiğinde kendisine izin verilen şekilde insan kılığına dönüştü. Ancak  bu kılık sadece gündüzleri geçerli olabileceği bir kılıktı. Geceleri  mutlak surette başka organik  şekillere bürünmek zorundaydı. Ya bir kediye, ya bir baykuşa ya da bir bitkiye. Eğer dönüşümü sırasında biri kendisini görürse onun kölesi olur o insanın dilediğini yapıp bedellerine de kendisi katlanırdı. Büyük büyük dedelerinden birinin insanlar arasındaki  masallarda yer alan bir lambaya sıkıştırıldığını  ve kendisine insanlar tarafından  pek çok işkenceler yapıldığı cinler tarihinde yaygın bir konuydu. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Dünyanın bir başka tehlikesi ise  cin tuzaklarının yer aldığı yerlerdi. Cin tuzakları belli mekanlar ve zamanlar dahilinde ruh kemirgenleri tarafından hazırlanırdı. Örümcekler gibi ağlarını atar ve yakaladıklarını yiyerek  yediklerinin güçlerini kendi güçlerine katarlardı. Daha önce kendileri gibi cin olan bu  kötü  cinler daha sonra iradeleri tam anlamıyla  İblis tarafından  esir alınmış ve onun köleleri olarak ona  kötülükte hizmet etmekle görevlendirilmişlerdi. İnsanların iradelerine sadece vesvese-fısıltılar kötülük yaptırtmayı emreden fısıltılar şeklinde insanların iradeleri ve güçleriyle  dünyada da bütün kötülüklerin kaynağı oluyorlardı. İradeyi ve  doğruyla yanlışı seçecek “bilinci” etkileyecek her türlü  metaryeli kullanabiliyorlardı. Örneğin  birine alkol kullanarak iradesini zayıflatıyor ardından  vesvese fısıltılarının gücünü artırıyor ve o insana diledikleir kötülü yaptırıyorlardı. Bazıları daha da aşırıya gidebiliyordu. İnsanlarda bulunan duyguları kullanıp o duygularla kendilerine pek çoğunu köle yapabiliyorlardı. Örneğin şehveti kullanıp insanlarla cinsel birliktelikler hatta tecavüzler gerçekleştirebiliyorlardı. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑

Zintu Rem, insnaların yaratılan herşeyden daha güçlü olmalarına rağmen  neden  bu kadar kolaylıkla cinlerin tuzaklarına düştüklerini anlamakta güçlük çekiyordu. Bu  aslını isterseniz insanlarında kolayca anlamayacağı bir soruydu. Zintu Rem, dünyadaki kendileri için kurulan tuzakları  büyü gücüyle ve bilgeliğiyle kolayca bertaraf edebilirdi. Hatta pek çok ruhsolucanı –ki en güçlü ifritler ve savaşçılar idi- kolaylıkla yenebilirdi. Yine de doğasındaki  mülayim ve iylik böylesi bir karşılaşmayı hiç yapmamayı seçmesine neden oluyordu. Tedbirli ve dikkatliydi. Dünyaya geldiğinde ilk olarak gideceği yeri tayin etti. Kısa bir süre sonra sular altında kalacak olan hasankeyf adındaki yerdeydi aradığı tapınak. Ama oray agitmeden önce  insanların “filozof taşı” dedikleri  Razemplak’ı alacağı ve yerine koyacağı özgül ağırlıkta bir başka kalp ile  7 yetimin göz yaşını bulması gerekiyordu.  Zintu Rem , bu yüzden gidebileceği ilk yer olarak bir yetimhaneyi seçti. Ve Ekrem’in babasıyla da burada tanıştı. 

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑( Devam edecek)


B'ölüm -71-(70.bölümden devam)


 ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXXI-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑


Azraile Şaka Kabilesi adını verdikleri derneğe geldiklerinde Dr.Eko  cebini hararetle karıştırıp  pek çok  kağıt parçası, kalemtraş, kısacık kalmış bir kalem ,vesikalık 2 resim, 5 milyona yakın madeni para ve iki 20 lik kağıt parayla birlikte anahtarı da bulabildi. Kaan ayakta durmaya çalışıyorsa da  her iki yanında duran Sercan ve Ervin'den destek alıyordu, omuzlarına kollarını atmış bir şekilde.  Kilitte anahtarı  kıvrak bir şekilde çevirdi ve kapıdan içeri girdiler. ışığı yaktı Ervin, Dr.Eko kapının girişindeki  kısa holden geçip salona kadar arkadaşlarının Kaan'ı taşımasına yardım etti. Gayet sade döşenmiş olan dernekte bu geç saatlerde kimse yoktu. Sercan, çarçabuk göz gezdirdi  derneğin salonunu. Çok az şeya olmasına rağmen sadeliğin içinde enerji yoğunluğunu hissetti. Sanki dışındaki  enerji tıpkı kendi dünyasındaki gibi  ruhuna dokunuyor, dolanıyordu. Ama  tek farkı vardı bu hissin, enerjiyi tanımlayamıyordu burada. Hep birlikte salondaki ik i çekyattan kanepe olanına Kaan'ın uzanmasını sağladılar ardından diğer kanepeye , tam karşısına geçtiler.

"Aç mısınız?" diye sordu Sercan'la Kaan'ın yüzlerine bakarak Ekrem. "Dün akşamdan kalma bir kaç şey var, hele Aslı'nın  yaptığı  sarmalar taptaze duruyor. aç dğeilseniz bile tadına bakın hele bir.."

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Arkadaşlarının Dr.Eko dediği Ekrem Erdoğmuş tuhaf bir şekilde dünyaya gelmişti.  Babası insan yani Adem soyundan gelmesine rağmen annesi farklı  bir türe mensuptu. Cin taifesinin en güçlü klanlarından birinine ,Xaros d’poth kavminin önde gelen 3 cadı-büyücüsünden biriydi. Diğer iki büyücü rakiplerini, Ekrem’in annesini  ustaca bir kuguyla dünyadaki bir göreve göndermeseler Ekrem’in babasıyla tanışamayacak ve ekrem dünyaya gelmemiş olacaktı. Cinler de tıpkı  siz insanlar gibi kavimler halinde yaşarlar. Kendilerine has dilleri adetleri gelenekleri vardır. Klanların veya  bu taifeye mensup olanların zayıfları,güçlüleri zenginleri yoksulları, iyileri ve kötüleri de mevcuttur. Bazıları insanlarla ortaklaşa kullandıkları zaman boyutuna bazıları ise mekan boyutuna yerleştirilmiştir. Zaman boyutuna yerleştirilenler mekandan soyunmuştur, mekan boyutuna yerleştirilenler ise  zaman boyutundan. Farklı kurallara ve yasaları gereği insanlarla paralel bir  düzlemde varlıklarını sürdürürler. Zintu-Rem, Ekrem’İn annesi, kendisine rakip 2 güçlü   jin-tue (cinlerin cadı-büyücüsü-bilge/şifacısı ) tarafından tuzağa düşürülüp ve dünyaya gönderilmişti.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

 İnsanların dünyasında Shen-eru tapınağında güçlü zorzad’lar tarafından korunan gizli bahçede  Ephir’in gövdesinde saklanan insanların filozof taşı dedikleri razemplak’ı, o güçlü taşı kendi boyutlarına ve klanına getirmekle görevlendirilmişti.  Cin taifesi içinde bütün klanların en büyük ideası olan bu taş sayesindeklandaki herhangi biri bile jin-tue evrendeki en büyük güce sahip   ulu Hisem uyandırıp, O’nun gücüne erişebilirdi. O’nu- ismi fısıldanması dahi yasak olan’ın- uyandırılması için,kabul görürdü uyandırma elçisi olmaya. Klanlar büyük  savaşta  kazanacak olanın bu taşa ve gücüne sahip olan klan olacağını biliyorlardı. Ve her bir klan bu gücü işte bu yüzden istiyor ve doğru zamanda her zaman açık kapıdan kendilerine geçme izni verilen 200 senede bir birilerini  gönderirlerdi.  Sethir’in bile en büyük kehaneti bu uyanmayı işaret ederdi. Pek çok jin-tue bu konuyla ilgili  görevlendirilmiş ve insanların dünyasına gönderilmişti. Ancak yasalarda söz edilen yasakların pek çoğunu ihlal edip ya sürgüne gönderilmişlerdi yada ruhyiyiciler-kendi deyimleriyle ateşhırsızları- tarafından korkunç bir şekilde öldürülmüşlerdi.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Zintu-Rem,Ekrem’in annesininde başına bunun geleceğini düşünüyorlardı diğer iki jin-tue. Gittikçe zekası ve bilgeliği ile varoluşundan gelen yeteneğini birleştirerek gittikçe güçlenen Zintu- Rem’in yakın bir zamanda ikisinden de güçlü olacağını ve kendisine hizmet etmek zorunda kalacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle klan konseyine  böylesi önemli bir görevde ancak onun başarılı olabileceğini ve onu tavsiye ettiklerini belirten bir  açıklama sundular.savaşçılardan,bilgelerden değil de jin-tue’lar arasından zintu Rem’in  klanını gururlandırmasını ve bu seçimin en makul seçim olduğunu  uzun uuzn  anlattılar. Konsey başkanı ve klanın kralı, kızını böyle bir göreve göndermeyi hiç istemese de sunulan gerekçeler karşısında konseyin kararı net ve kesindi. Ve babası Zintu Rem’i, en sevdiği kızını dünyaya insanların arasına gönderdi.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩(devam edecek)