B'ölüm -65-(64.bölümden devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -LXV-๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Masanın üzerinde duran heykelciği eline aldı Ali Bey. Evirip çevirdi, normalde olması gerekenden daha yoğun ve ağırdı heykelcik. Gümüşten yapılmışa benzese de dokunduğunda uyandırdığı his gümüşün uyandırdığı his değildi. Araştırma yapmak için tanıdıklarına başvurması gerekecekti. Heykeli kitabın yanına dikkatlice bıraktı. Ardından kitabı eline aldı. Kitabın kapağını açtığında yüz üstü uyuyan bir kızın profilini gördü o da tıpkı Ervin'in gibi. Kitapta kızın olduğu resmin harf gibi bir takım sembollerden oluştuğunu fark etti. Daha önce görmediği bilmediği bir dilde yazılmıştı kitap. Garip bir dokusu vardı. Mürekkebi, kağıdı-tabi kağıt denilebilirse -kokusu farklıydı. Oğluna dönüp telefonu getirmesini istedi. Bu alfabeyi ve dili dünyada bilen bir kaç kişi var ise mutlaka bunlardan biri "O" idi. Eva De Vitray Meyerovitch.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Dünyanın en önemli kadın bilimadamlarından biri olarak kabul edilen bu kadın pek çok dili bilmesinin yanı sıra; 1-tasavvuf antolojisi 2-mevlâna ve tasavvuf 3-konya ve kozmik raks (sema) 4-mekke 5-evliya menkıbeleri 6-islâm’da ibadet 7-islâm’ın güler yüzü 8-mesnevî – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 9-fîhi mâfih – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 10-rubailer – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 11-dîvan – mevlâna celâleddin rumî (farsça’dan tercüme) 12-câvidnâme – muhammed ikbal (farsça’dan tercüme) 13-gülşen-i raz – şebüsteri (farsça’dan tercüme) gibi pek çok eseri mevcuttur.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Peki,Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch kimdir? Fransız aristokrasisi içinde doğmuş, Anglikan bir büyük anne tarafından Katolik mezhebinde yetiştirilmiş ve bir Yahudi'ye eş olan bu hanımefendi, seçkin tabakaya mensup çocukların okuduğu okullarda eğitim görmüş. O bir profesör; bir çok ülkenin pek çok üniversitelerinde dersler, konferanslar vermiş. Fransa'nın dünya çapında en saygın bilim ve araştırma kurumu olan İlmî Araştırmalar Millî Merkezi'nde yönetici ve uzman olarak çalışmış. Yüzyılımız'ın en ünlü bilim ve fikir adamlarını yakından tanımış, kendileriyle ortak çalışmalar yapmış. İkbal'i, islâm'da Dinî Düşüncenin Yeniden İnşası'ndan okumuş. Bu kitabı okurken, İkbalin Üstad'ım dediği Mevlâna Celaleddin Rûmî'yi keşfetmiş. Mevlâna'yı keşfettikten sonra müslüman olmuş. İkbal'i, Mevlâna'yı, İslâm'ın güleryüzünü Batı'ya tanıtabilmek için klâsik Farsça'yı, Arapça'yı öğrenmiş; bundan sonraki hayatını buna adamış.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

İşte kendi ifadeleriyle Prof Eva de Vitray-Meye-rovitch: 'Çevremi kuşatan gelenekçilikten ıstırap duyuyordum ve sıkıntılarımı rahiplerime anlatacak olsam, bana hepsi de aynı şekilde şüphelerden uzak durmamı öğütlüyor ve bu şüpheleri benden gidermesi için Rabbime dua etmem gerektiğini söylüyorlardı. 18 yaşıma gelip de felsefe okumaya başlayınca, duyduğum bu huzursuzluk dayanılmaz bir hal aldı. Bu şartlarda gidip kudas âyini yapmak bana nâhoş görünürdü. Onun için hepsinden vazgeçmeyi tercih ettim. İlişkimi kökünden kestim.' Mistikleri okuyarak ve Hind felsefesini öğrenerek inanç boşluğunu doldurmaya çalışır ancak başarılı olamaz.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

'Mutlak'ın susuzluğunu çekiyordum ve hayli huzursuzdum. Benim hâlim, daha ziyade, geceleyin kendisini duyacak birini arayan bir geminin attığı imdat işaretini andırıyordu.' İmdat işaretinin cevabı, Bilimsel Araştırmalar Millî Merkezi'ndeyken gelir. Esaslı dostlarından biri olan İslamabad Üniversitesi rektörünün yıllar sonraki ziyaretiyle kendisi için yeni bir dönem başlar: Uzun zaman konuştuk. Yanımdan ayrılırken, bana küçük bir kitap uzattı ve şöyle dedi: Sizin dinî meselelere her zaman ilgi duyduğunuzu biliyorum. Şu kitabı bir okuyun; bu, bizim büyük üstâdımız İkbal'in önemli bir eseridir.' Bir süre sonra sadece göz atmak niyetiyle okumaya başladığı bu kitabı çok sever, sorularının cevap bulduğunu görür. Bu kitabı o kadar sever ki hemen tercümesine girişir: 'Müslüman olmuştum, hem de hiçbir şeyi inkâr etmeden. Ne Tevrat'ı inkâr ediyordum, ne de İncil'i. Sadece beni her zaman rahatsız etmiş olan hususları, konsillerin kararlarını, Allah'ın şu gibi veya bu gibi olduğuna karar vermek için Roma 'da toplanmış o beylerin dogmalarını bir tarafa bırakıyordum.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

'Müslüman olduktan sonra İkbalin, Mevlâna'ntn arkasına düşer, izlerini takip eder; bu iki önemli insanın yaşadığı coğrafyaları tanır: 'Benim için İslam'ı keşfetmek, kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime tekrar kavuşmak gibi bir şey oldu. Benim kendimi evimde hissettiğim yegâne ülke, meselâ Paris değildir; ben Paris'te hayran hayran dolaşan bir turist gibiyim. Kendimi gerçekten evimde hissettiğim tek ülke. Türkiye'dir; Türkiye'ye ayak basınca, evine tekrar kavuşan bir kedi gibiyimdir.'

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

'Mevlâna'nın mesajının oldukça âcil ve oldukça evrensel olduğunu düşündüğüm için hayatımı ona vakfettim' diyen Prof Eva de Vitray-Meyerovitch'le yapılan uzun bir röportaj olan İslâm'ın Güleryüzü kitabı bazı sorular geliştirmiyor değil. Son zamanlarda hoşgörü ve diyaloga çokça vurgunun yapıldığı, Ortadoğu merkezli İslâmî görüntülere alternatif olarak 'Türk veya Anadolu Müslümanlığı' gibi kavramların tartışıldığı ülkemizde, İslâm'ın Güleryüzü ismi, yabancı gelmiyor. Kitap, bu tezlere destek bir çalışmadır demiyoruz, ancak zihinlerde bazı sorular geliştiriyor: Meselâ İslâm'ın bir başka yüzü de mi var; varsa diğer yüzü nedir? Yazarların kitabın giriş kısmında söylediklerinden alıntıladığımız cümlelerinden, İslâm'ın güleryüzünün dışındaki diğer yüzünün, İran ve Ortadoğu merkezli İslâmî yorumların olduğunu anlıyoruz. Şu cümlelerde bu çok daha belirgin: 'Müslümanlar ile ilk karşılaştığımızda son derece kaygılıydık. İmam Humeyni'nin akıl almaz sözleri henüz kulaklarımızda çınlıyordu. Derken şimdi karşımızda Müslüman olmuş siz (Prof. Eva de Vitray-Meyerovitch) varsınız ve siz bize yalnızca evrensellikten ve sevgiden söz ediyorsunuz.'

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Kitapta, Mevlâna ve İkbalin anladığı ve yaşadığı İslâm (sûfilerin İslâm'ı-İslâm'ın güleryüzü) ideal İslâm olarak kabul edilirken; hoşgörüsüz, şiddet yanlısı, zorla ihtida ettiren, aşırı derecede katı ilkeci ve kadınları köle mesabesine indiren dinî (!) yorumlar ise İslâm olarak kabul edilmiyor (veya İslâm'ın güleryüzü dışındaki yüzü olarak tanımlanıyor.) Şöyle deniliyor: 'Kemikleşmiş veya gerici olan İslâm'ın kendisi değildir. Kemikleşen veya gerici olan, İslâm'ın izinde gitmeyen sosyolojilerdir.' Prof Eva de Vitray-Meyerovitch burada sosyolojiye; coğrafyanın reel gerçekliğini, hayatın içinde edinilen duruş biçimini, bakış açısını yüklüyor. İslâm'ın güleryüzü dışında bir başka yüzü yoktur demeye getirerek, eğer varsa diyor, bunu o coğrafyanın İslâm'a getirdiği bir yorum olarak değerlendirmek gerekiyor. İslâm'ı yeşil düşman kategorisine sokan ve bunu milletlerarası haber ajanslarının geçtikleri görüntülerle besleyen Batı'nın, sanal bir gerçekliği inşa ettiğinden bahsetmek mümkün. Ancak İslâm'ın maruz kaldığı bir tehlikeyi; kuralcı, şekilci, donmuş hâle gelmiş bir durumunu da görmezlikten gelemeyiz.

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Burada Halûk Güngör'ün, Burhan Bozgeyikin Meşhur Zalimler kitabından hareketle yazdığı bir yazıya (Çatışmacı Dilin Zihniyeti/Matbuat-Mayıs '98) dikkat çekmek gerekir. Sayın Güngör sözko-nusu yazısında, inançlarımızın özüne ilişkin ciddi bir sapmadan bahsederken şu tespiti yapıyor: İlâhî kaynaklı dinlerin ahlâk, adalet, hak, barış, suhûlet, sükûnet, huzur. vecd, coşku.. gibi 'İyiliğe dair güçlü bir manevi kasırga estirmesi beklenirken, karşımızda bir dolu husûmet, düşmanlık, kin, garaz, öfke, vahşet, yıkım.. gibi 'kötülüğe ait bir hayalet buluyoruz. Basit bir ifadeyle 'Hayy' tecellisi ve hayata ait olma (biyofiliya-hayatseverlik) yerine; hayatı söndürme ve yoketmeye (nekrofiliya-ölüsevici) endekslenmiş bir hastalık bu.'

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑

Modemizme sathî cephe alış, müslümanların zihinlerini modernizmin yöntemlerine bulaştırıyor. Sürekli düşmanlık duygusunu canlı tutmaya çalışan ve sürekli 'kötü ötekiler üreten bir zihni durumdan, İslâm'ın bir din olarak ferdin içinde inşa ettiği 'olumlu'bir 'iyilik, hayr, doğruluk timsali' olduğunu ortaya koyma hâline sıçramak durumundayız. İslâm'ın Güleryüzü kitabı bu anlamda önemli bir çalışma; Allah'ın hayat veren 'Hayy' sıfatının tecellisi İslâm'ın altını bir kere daha çizdiği için..

๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑๑๑۩۞۩ (devam edecek)