B'ölüm -29- (28. bölümden devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XXIX- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑(28.Bölümden devam)

Okulda Ervin'in öğretmeni Maria Hanım dahil olmak üzere birden bire bütün Bulgar komşuları, arkadaşları, iş verenleri Türklere karşı tavır değiştirmiş, kendilerine önce vebalıymış gibi davranmışlar ardından da kendilerini tedavi etmek isteyen şefkatli doktorlar gibi davranıp, zaten kendi hakları olan pek çok konuyu; belli küçük “değişimler” karşılığında yapmaya başlamışlardı.

Eğer dışlanmak istenmiyorsanız isminizi değiştirecektiniz örneğin..Genel de bu isimler misyonerler tarafından seçiliyor, Türklerin ağırlıkta olduğu alanlarda taşkınlık derecesine varan zulümler baş göstermeye başlıyordu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Taşınma kararını almalarının asıl sebebi 2 sokak ötelerinde eşini ve iki oğlunu henüz çok genç yaşta kaybeden buna rağmen hayatta tutunmaya çalışan Fatıma Hanımın başına gelen olaydan sonra aldılar. 80’ine merdiven dayamış olsa da hala gücünü koruyan yaşadıkları köyün saygın yaşlılarından olan Fatıma Hanım isminin değiştirilmesine karşı çıkınca, Bulgar askerlerinin birinin dipçiğiyle herkesin gözü önünde öldürülmüştü. Köy bu haberle çalkalanırken küçük Ervin kendisine cebinde hep şeker taşıyan ve bütün mahallenin çocuklarının şeker nine adını verdiği o çok çok yaşlı kadının birden ölüvermesini anlayamamıştı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Şeker teyzenin toprağa gömülmesini bütün köylülerin katıldığı cenazesinde annesine dönüp “Anne şeker teyzeye ne olacak şimdi?” diye soruvermişti. Annesi gözündeki yaşı küçük oğluna göstermemeye çalışarak silerken gülümseyerek; " Allah’ın Cennete gitti” demişti.
“Anne cennet ne demek?"
Kadın kolayca kurtulamayacağını anladığından beş yaşındaki oğluna anlayabileceği bir şekilde anlatmaya çalıştı :
"Allah’ın bahçesi demek..”
Bir süre düşündü Ervin..Sarıya çalan kumral saçlarına vuran güneş ışığından gözlerini kısarak annesine;
“ Anne, Allah’ın bahçesinde portakal ağacı var mıdır?”
Gülümsedi Anne..
"Dünya da dahil bütün herkes ve her şey Allah’ındır zaten oğlum.”
"Biz de O’nun muyuz Anne?”
"Evet oğlum, biz de O’nunuz..."
" Anne, Allah çok mu zengin? Hem bu kadar çok şeyle ne yapacak? Bir sürü insan, hayvan, evlerle, çakıl taşlarıyla bir de o asker abi de O’nun mu anne?”
Annesi, Ervin'in; şeker teyzenin ölümünden sorumlu Bulgar askeri (Adı Georgia idi askerin)sorduğunu anlayınca hem oğlunu zeki buldu hem de yeni bir sorunun yanıtını bulamamaktan çekindi:
"Ervin çok soru soruyorsun"
"Ama.."

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bakışlarıyla susması gerektiğini anlayan Ervin; bal rengi gözlerini toprağa devirdi önce, ardından da gittikçe tümsekleşen taze toprağın kokusuyla, bütün mezarlar tümsektir yaşayanlara zira, yüzüne çarpan rüzgarı derin derin içine çekerek yeni gömülmüş olan şeker ninenin mezarına baktı..Hava sıcak olmasına rağmen içinin bir yanı hüzünlüydü. O sırada hissettiği bu burukluğa bir isim vermemiş olsa da..

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sezgileri Ervin’e doğuştan verilmiş İlahi bir hediyeydi. Çoğu zaman aklı ve şüpheci yapısı tarafından sezgileri çelmelense de enin de sonunda doğru seçeneği bulur,keşfederdi. Mezarlıktan uzaklaşırken Ervin annesinin duygularındaki değişimi de sezdi. Yanında yürürken sağı solu dikkatini çeken her şeyi incelerken meraklı gözleriyle bile aslında annesinin suskunluğu ardında sakladığı, dalıp giden gözlerinin ötesinde bir şeyler düşündüğünü hissedebiliyordu. Bu yüzden taşınmak için toparlanmaya başladıklarında ablası gibi ağlamadı.

Bütün gününü tavan arasında bir yerde düşürdüğü oyuncak ambulansını arayarak geçirdi. Bütün aramalarına rağmen bulamadığı arabasından dolayı alt dudağı üzüldüğü zamanlardaki gibi aşağıya sarkmış, gözleri buğulu buğulu sessiz sedasız Türkiye’ye girene kadar hüzünlü buruk halini bozmadı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bugün bile hala aklına ne zaman oyuncak ambulansı gelse alt dudağı istemsizce aşağıya bükülür gözlerinde şeffaf bir buğu belirirdi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩ (arkası yarın )