B'ölüm -26-

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XXVI-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (Önceki bölümden devam)

Kendisine açıklama yapan genci bir yerlerden tanıyordu sanki Sercan. Nereden tanıdığını bir türlü anımsayamasa da, sanki onun ruhuna aşinaydı. Kendisine; gülümseyen pırıl pırıl gözlerle bakan 23 yaşlarında kumral, ne çok kısa ne çok uzun, orantılı boyu , atletik yapılı, yunanlıların olimpiyat atletlerine benzeyen sağlık ve dirimsellik çağrıştıran görünümü, masum bir çocuk simasından, bebeksi yüzü ile saçlarının kıvırcıklığı, yüzüne hareket getiren bu gencin, alelade biri olmadığını, yakışıklı, estetik olmasının ötesinde kişiliğinin derinliklerinde daha "özel" bir yanı olduğunu seziyordu . Ervin, yakası suni kürkten yapılma kahverengi pardösüsünü çıkartmadan önce çapraz astığı heybeyi andıran gece mavisi kadife çantasını, boynundan kurtarıp oturdu. Çantasından gümüş sigara tablasını çıkarttı, telefonunu ve sürekli yanında taşıdığı –çünkü ilhamın ne zaman geleceğini kimse kestiremezdi- not defterini çıkartıp masaya koydu. Ellerini birleştirip Sercan’la göz göze geldiler yine.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

“Seni ya tanıyorum yada birine benzetiyorum” dedi Sercan…

”JustinTımbırleng’e benziyormuşum. Belki oradan çağrıştırmıştır. Ama tanışmıyoruz. Emin ol, daha önce tanışsaydık anımsardım seni, hafızam iyidir. Ha, bu arada adım Ervin” dedi genç.

“Ervin?”, diye sordu merakla Sercan,ilk defa duyduğu bu ismi yinelerken. Kendi dünyasında da yeni kelimeler ve anlamlarla karşılaşması ona hep heyecan verirdi. Öğrenmeyi sevmek yeni anlamları kendisine dahil etmek her zaman hoşuna gitmişti.

” Evet , Ervin.. Dost demek. İçinde sadakat, derinlik ve tutkulu bir aşk gizli ismimin. Bulgarca bir sözcük. Bulgaristan göçmeniyim de. “ Bende Sercan” dedi.. ”Bende göçmen sayılırım..Yani göçmenim”..
Göçmen, göçebelere verilen , asıl bulundukları, var olup yaşadıkları yerden, başka bir yere göç edip taşınmak zorunda kalan kişilere verilen isimdi ve Sercan’a göre kendisini bu dünyada en iyi tanımlayan kelimelerden biriydi. Ayrıca justin tımberlenk’in kim olduğuna dair de en ufak bir fikri yoktu.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ervin; “ Okuyor musun? “ diye sordu rahat bir tavırla.
“Evet ", dedi Sercan anlamını yalnızca kendisinin bilebileceği bir gülümsemeyle yanıtlarken Onu. "Evet, okuyorum... Yani okumak işim, gücüm, hayatım..”
Masada duran defterine iliştirdiği kalemi kurtarıp el alışkanlığı ile bir şeyler karalamayı seven Ervin yanıtladı Sercan’ı. “Hey , ne güzel . Ben de yazarım. Beni de okursun artık , umarım. Şair olmayı istiyorum." , Ervin'in ,gülümseyerek heyecanlı , coşkulu bir şekilde kendisini anlatmasını seyrediyordu Sercan. Her söylediği , seçtiği, dışarıda bıraktığı kelimeler ve anlamlarla 5 duyu organının izin verdiği koşullar çerçevesinde algıladığı bu "yeni" insanı tarıyor, tanımlıyor, bütününün ,kendisinde anlamlanmasını seyrediyordu. Her geçen saniyede, her geçen anda..İçini yavaşça dolduran bir su gibiydi, yeni birinin kendisinde yer bulmaya başlaması. O yer doldukça kendi içindeki o yerin -boşluğun-da farkına varıyor, farkına varır varmaz da o boşluğun doluyor olmasını hissediyordu. Bunun keyifli olduğuna karar verdi. "Biliyor musun"; Sesini alçaltıp sanki sır verecekmiş gibi masaya doğru abanıp, Sercan’a iyice yaklaşıp; “Şiir çok tehlikeli bir simyadır, kelimeler ise ölümcül!”, dedi. Ardından geri çekilip söylediği cümlenin Sercan’da oluşturacağı etkiyi seyretmek için gözlerini Sercan’ın yüzüne dikti.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

๑۩۞۩ ۞۩๑๑۩۞۩๑ ERVİN’İN ERVİNOLOJİSİ ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑۩۞۩๑๑
Ervin 23 yaşlarında filoloji bölümünde okuyordu. Yaşıtlarının aksine kendisini üniversiteyi kazandıktan sonra, "nasılsa artık ÖSS’yi kazandım bir şekilde de mezun olurum'cu bir tavra bürünmemiş, gerçekten öğrenme ve “bilme” gayreti olan bir gençti. Üniversitelerin; "Sistemin, düşünen ve üreten beyinlerin,sisteme zarar verdiğinin/verebileceğinin anlaşılması üzerine; liselerin devamı niteliğine dönüştürmesi ve içinin boşaltılmasına rağmen,Ervin; adını koyamasa da biliyordu; ki "iyi bir öğretmen yoktur, iyi bir öğrenci vardır". Bu yüzden de O;Ervin, sürekli öğrenme peşindeydi. Kendini bulmak istiyordu Ervin. Kendisini bulmak ve anlamak..Babasının kendisine hediye ettiği kitaplardan birinde okuduğu bir hikayeyle hayatını şekillendireceğine inanıyordu. Hikaye aslında Ervin'e göre bütün yaşamı ve yaşamın dahilinde olan bütün sırları bir bir içinde barındırıyordu. Hikaye ise şöyleydi; "Eskiden bir adam, bütün zenginliğine bütün mal mülküne bütün makamına şöhretine rağmen mutluluğu yakalayamamıştı. Bu yüzden sahip olduğu bütün bu şeylerden vazgeçip derviş olmaya karar vermişti. Malını mülkünü sattı, yoksullara dağıttı, makamına sırtını döndü ve pek çok insanın "delirdi , kafayı sıyırdı" şeklindeki yorumlarına rağmen, verdiği kararın arkasında cesaretle durmaya devam etti. Bir süre böyle yaşadı. Derken günlerden bir gün Derviş bir rüya gördü. Rüyasında bir ses vardı ve ses Dervişe; Senin için Allah’ın gizlediği bir hazine var diyordu…” ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (Arkası yarın)