B'ölüm -24-

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XXIV-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(Bölüm 23'den devam)

Yine de kaotik bir dünya düzeninde insanların bu basit gerçeği görüp anlayamamaları Sercan’ı şaşırttı. Belki de “insan değilim” diye düşündü. Bu düşüncesini uzun uzun çalan telefon sesi böldü. Telefon uzun uzun çalmıştı çünkü sercan kendisinin bir telefonu olduğunu bile bilmiyordu, ta ki çalana kadar. Tıpkı insanların ancak zorunluluklar karşısında güçlerini fark etmeleri gibi. Telefonu bulup açtı kendisini bile şaşırtan bir alışkanlık ile.telefondaki ses “alo ,sercan?” dedi. “evet,benim” Ben mi?, “hemen hazırlan ve evin 3 sokak altındaki sokaktan ilk sağa dön, karşına çıkacak Ayür Efak’ı bul” peki orada ne olacak ? dedi sercan..Telefondaki ses “ orada ne olacağını bilmiyorum ama senin için bir şeylerin değişeceğini biliyorum “.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sercan ardından telefonun kapandığını anladığı bir sesle duraladı. Angelina’dan bir mesajdı belki de. Derken telefon yine çalmaya başladı. Uzun uzun az önceki gibi. Elindeki telefona bakıyordu tam açma tuşuna bastı ki uyuyakaldığı koltuktan sıçrayarak uyandı. Telefon sesini duyuyordu hala, masanın oralarda bir yerde olmalıydı. Kalktı , sesin geldiği yöne doğruldu. Her adım atışında sese biraz daha yakınlaşıyordu, sonunda ses kaynağını buldu. Rüyasındaki gibi tutup açtı.”iyi günler uyandırma servisi” .

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑


Sercan konuşma bitince yeniden tekrarlanmaya başlayan konuşmadan sesin kaydedilmiş bir makineden geldiğini anladı, telefonu kapadı. Saçlarını eliyle düzeltmeye uğraşarak uyanmaya çalıştı iyice. Koltukta uyuyakaldığından dolayı biraz beli ve boynu ağrıyordu. Parmak uçlarıyla ensesine masaj yaptı, biraz rahatlamıştı ensesindeki kaslar. Bunu yaparken bir yandan da gördüğü garip rüyayı düşünüyordu. Rüyasında kendisine tarif edilen yere mutlaka gidecekti. “ne kaybedebilirim ki?” diye düşündü. Hem ne demişti rüyasındaki ses “orada ne olacağını bilmiyorum ama senin için bir şeylerin değişeceğini biliyorum” denemeye değerdi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩( Arkası yarın)

B'ölüm -23-

// Romanın taslağının her sayfasını elimden geldiğinde yayınlamaya çalışıyorum. Yoğunluğum arttıkça bazı günler yetiştiremeyip gün-sayfa atlayabilir olduğumu, insani insiyatifinize dayanarak ve hoş görüyle karşılayacağınızı umarak bildiririm. Mümkün olduğunca aksatmadan ,örselemeden sizinle devam etmeye çalışacağım. Lakin yorumlarınızdan çok da okunmadığımı, sevilmediğini pek yorum yapılmadığından biraz da motivasyonum azalarak gözlemliyorum. Cümle bozuklukları, anlam kaymaları, edit hataları , redakte edilmediği ve öykü çatısını uyarlamaya , kurgu sürecini oturtmaya çalıştığım için, kısaca "taslak" olduğu için baştan söylediğim gibi kusuruma bakmayın. Çalakalem yazılmışda olsa samimiyetini kaybetmemesi tek dileğim.//

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -23- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ (22'den devam)

Sercan birden durup ..İNANÇ! dedi. Kendisine kimin inanacağını bilmese de yine anlıyor ve biliyordu ki bütün mekanizmayı, evreni,insanı,yerleri gökleri ve arasındakileri,dışındakileri ne kadar kainat,alem,sistem varsa bütün hepsini ayakta tutan tek şey inançtı!

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sayın okuyucu; umarım Sercan’la yoğunluğumun hızına yetişebiliyorsundur. Beni okurken bazen dalıp gittiğini, gözlerini bazı cümlelerimin üzerinde tekrar tekrar gezdirdiğini, hatta bazen "daha çok var mı?", diye cümleye bile dökmeden düşündüğünü," acaba kitap olarak yayınlanacak mı , yayınlansa sonuna hemencecik bakardım belki ", diye düşünenlerin bile olduğunu...Hatta senin tam bu cümleyi okuduğun anda “gülümsediğini” düşlüyorum.
O halde; sana hayatında bir defacık da olsa bir başkasının düşünü gerçekleştirme şansını veriyorum: “Bu cümleyi okuduğunda gülümse, ki düşüm gerçek olsun”. Çünkü şu an, ben; sen bu cümleyi okurken ve gülümserken seni düşlüyor ve gülümsüyordum. Bak, bir gülümsemede bile kolayca buluşuveriyoruz..Hayatındaki insanlarla seni sen yapan kişilerle,şeylerle ne kadar,nasıl buluşuverdiğini ve bu buluşmaların farkına varıp varmadığını anlamanı istiyorum. Şu an hayattasın örneğin:- ki bu kesinlikle doğru bir çıkarımdır aksi halde bu cümleyi okuyamazdın-Hayatta olduğunun farkına var ve gözlerini benden bir an çevirip, ellerine bak..Bedenine bak..Onunla bir ömür geçirecek olduğunu; ve ona ;bedenine, senin bineğin, elbisen,taşıyıcın,algılayıcın, esirin olan bedeninin ne kadar farkında olduğunu düşün. Ne kadar çok şeye sahipken ne sudan sebeplerle şikayet ettiğini..edebildiğini.. ve tüm bunları kaybetmeden önce, "değer"ini anlamış olmanın- en azından bir kez olsun benim hatırlatmamla da olsa- sana verileni ,düşünmüş olduğunu bil. Ve işte buna da gülümse.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Şimdi Sercan’ın “inanç” çıkarımının haklılığıyla ilgili kısmı açıklayacağım.Derler ki , 2 filozof havuz başında oturmuşlar. Havuzda da balıklar atlayıp zıplıyorlarmış. Xenephos öğrencisine,"Bak , Anistiphos balıklar ne de güzel eğleniyor " , demiş. Öğrencisi ise "Hocam, siz balık dğeilsiniz ki, balıkların eğlenip eğlenmediğini nereden biliyorsunuz" , diye yanıtlamış onu. Hocası, gülümseyerek bu defa "Aynı mantıkla o halde sen de ben değilsin, balıkların eğlenip eğlenmediğini bilip bilmediğimi bilemezsin" diyerek son noktayı koymuş. Ben öğrencisi yerinde olsaydım, e ama yine aynı mantıkla siz de ben olamayacağınız için balıkların eğlenip eğlenmediğini bilip bilmediğimi bilemezsiniz" , diyerek olayı uzatırdım. Lakin , yeterince ukala bulduğun beni, yani bu kitabı, bir de iyiden iyiye sıkıcı bulmaman için, uzatmayacağım.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ne diyordum, evet, İnancsal düzlemin retoriği hakkında bir şeyler anlatacaktım. Bu örnekteki gibi tıpkı sizler karşındaki, “sen “dışında, kendi algın dışında olamayacağın için, her şeyi ama her şeyi kendin kadar, kendince ! anlayabilir, anlatabilirsin ancak. Örneğin renkleri ele alalım.. Kanın rengi kırmızıdır değil mi? Peki kırmızının gerçekte senin gördüğün gibi başkaları tarafından da aynı şekilde görüldüğünü söyleyebilir misin? Hayır. Belki de mavi görüyordur ama ismine “kırmızı” dendiğini öğrendiği için bütün bu farklı algılayışlar “kırmızı” isminin anlamının genellemesinde; bütünleniyordur. Üstteki sorunun asal yanıtı için sana bir matematik sorusu sormalıyım. Ah merak etme hemen, zor bir soru olmayacak. Diyelim ki elimde 2 mavi, 4 kırmızı,6 sarı,8 turuncu,10 mor bilye var. Ve bunların hepsini bir keseye atıp karıştırıyorum. Bakmadan bu keseden ilk çekişte mavi top çekme olasılığım yüzde kaçtır?? Yüzde elli ! evet.. Ya mavi topu çekerim ya da çekmem.. Matematik ne yazık ki iki boyutlu bir düzlem de bizlere sayıların sonsuz!!! dünyasının kapısını aralasa da insanlar 3. boyutlu bir süreçte yaşıyorlar. ( Sonlu bir algısı olan insanın , sonsuz bir olasılığı algılayamayacağını algılaması sadece en son sınırıdır algısının ayrı konu )

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sayın okuyucu sen sen ol 2 boyutlu bir mantalite ile bir üst boyuta pişti yapmaya kalkma. Evet, kanın renginin kırmızı olması ve herkesin aynı rengi görüyor olması sorunsalının belirsiz ama net bir yanıtı vardır:Yüzde 50 öyle görüyorlar.

İnanç noktasına gelirsek aslında tam anlamıyla," inanma,kabul etme, referans alma " ; denilebilecek bir takım “metot”ları incelememiz gerekmekte. Düzensizlikteki düzeni keşfeden insan bazı temel sorunlarla baş edebilmek için bir takım uygulamalar pratik çözümler bulmaya çalışmıştır. Örneğin dünyamızın ortasından geçen ve de koskoca dünyayı iki eşit parçaya ayıran bir çizgi -adı ekvator çizgisi- “gerçekte” yoktur. Ama sistemleştirilebilmesi için kabul edilmiş bir değerdir. Öyle varsayarız,kabul ederiz,yani öyle olduğunu kabul ederiz.

Bir başka açıdan; birinin sana bir şey söylediğinde o kişinin “doğru” söyleyip söylemediğinden asla emin olamazsın. Çünkü o kişi sen değilsindir, çıkmaz bir. Bundan emin olman için senin “o” kişi olman gerek ve eğer sen “o” kişi isen artık sen değilsindir, gene emin olamayacaksın demektir çıkmaz iki. O kişinin sana söylediğini aksi kanıtlanana kadar “doğru” kabul etmen gerekir yani inanman..Böylece ancak iletişim kurulmuş olur. Ve referans kişilerin kendi söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarlılık ile –ki bunu da belirleyen zaman ve içinde bulundukları koşullardır-iletişim kısaca yaşam devam eder.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Bu nedenle bir kişinin hiçbir şeye inanmadığını söylemesi mantıklı değildir. Böylesi bir şeyi kendisine söylüyorsa, buna kendini inandırmaya çalışıyordur-yoksa zaten inandığı bir şeyi neden söyleme gereksinimi duysun?- bir başkasına söylüyor ise,ki söylediğine göre en az bir kişi olmak zorundadır-iletişime, söze aktarıldığında “anlaşılacağına” inanmak zorundadır..İletişim, hangi şart ve koşulda olursa olsun yaşamın da asal kaynağı olduğuna göre (nesnelerle iteişimimiz, birbirimizle iletişimimiz, hayat ve ölümle, bilimlerle, kendimizle vs vs); "düşünüyorum öyleyse varım’dan daha iyi bir cümle biliyorum; İNANIYORUZ ÖYLEYSE VARIZ!", dedi sercan.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩ (arkası yarın)