B'ölüm -25-

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XXV- ๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(B'ölüm 24'den devam)

Evden çıktığında kendi soyut dünyasındaki varlığın somutlaşmasını benzerleyecek olan bir örnek arıyordu. Derken buldu. Dünya; üzerinde insanların yaşadığı gezegen; big-bangten sonra güneşten kopan ve savrulan, ardından onun yörüngesine çekim kuvvetine girip git gide soğuyarak katılaşarak bu günkü durumuna gelen bir gezegendi. Dünyanın, kabuğundan içeri,merkeze gidildikçe kabuk sertliğini yumuşaklığa bırakıyordu. Suyun" katı, sıvı, gaz" hali gibi.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

"Belki de insanların tümü de benim dünyamdan, daha önce bulundukları özden koparak savrulmuş, ardından da o özün menzilinde, bir çekim alanına girip bir yörüngeye oturmuş, soyut varlıkları ise kademe kademe özden dışa doğru gidildikçe kabuklaşıp soğumuştur,kim bilir? " diye düşündü Sercan. Bütün bunlar aklını meşgül ederken ayaklarının götürdüğü yere-(lütfen yüreğinin götürdüğü yere git adındaki saçma ivediliklere gödnerme yaptığım düşünülmesin ! )- geldiğini fark etti. Rüyasındaki adresi tam olarak takip ederek geldiği bu yerde; bir saat önce duran durulan yağmurun, kaldırımdaki küçük birikintisine yansıyan tabelayı okudu: Rüya Kafe.. "Ayür Efak? Yani..."Gülümsedi zihninin kendisine oynadığı bu küçük oyuna. Ardından yine kendi kendine;" rüyalar hep tersine mi çıkar ", diye düşünüp yüzüne iyice yayılan gülümsemeyi sürdürdü . Nedensiz bir gülümsemeyle kafenin kapısına doğrulanırken..

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
Bu, kendinde yeni keşfettiği bir özellikti; nedensizlik..Düşünce gibi değildi. İsimler, sıfatlar,kelimeler, belli bir kurgu,devinim hareket yoktu. Sadece “hal” vardı ve tüy gibi hafif bir his..Birden bire;" Böyle hissediyorum ve bu his önce hale ardından da o hal bir davranışa dönüyor. Bu gelirken düşündüğüm örneğe de benziyor. Sanki bu kez de “gülümsemem” bu “halin” somutu,kabuklaşmış hali."

İnsan kişiliklerini incelerken yüz ifadelerini,mimikleri, beden dilini anımsıyordu. Yüz; düşünsel bir müdahale olmazsa tamamen kişinin “haline” göre somutlaşan içinde bulunulan halet-i ruhu ortaya döken, şifre çözücü bir dekoder gibiydi. Kafenin kapısından içeriye çarçabuk göz attı. Kızlı erkekli gençlerden oluşan bir sürü kişi konuşuyor, gülüyor, susuyor, satranç, tavla oynuyor kısacası bir kafede ne görülebiliyorsa, Sercan, onu görüyordu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Usulca kafenin kapısını açtı ve kütüphanede olduğu gibi kendisini azarlayacak bir görevli endişesi olmaksızın, köşeye; gözüne ilişen boş masaya geçip oturdu. Büyü bir salonu olan dağınık bir öğrenci evini andırıyordu kafe. Koltuklar, masaların şekilsizliği, duvarlarda aleleade asılmış film afişleri- ki çoğu eski Türk sinemasına aitti- ve hesap ödenen , kapının hemen tam karşısında , hesabı ödemeden kaçan olursa kolayca yakalayabilecekleri bir şekilde diyazn edilmiş hesap masası, nargileler ve mangalları,bir iki Acem-Türk halıd esenli kilim- şark havası oluşturmak için ne başarısız bir yöntemdir- ve bir sürü de incik boncuk dolu duvarlarıyla aslında pek de hoş bir kafe sayılmazdı. Tam öğrenci işi bir kafeydi işin aslı. Sercan geçip oturduğu andan itibaren kafenin neredeyse her santimetrekaresini incelemiş, görsel hafızasına yutmuş sonrada o görselleri kare kare damgalayıp hafıza deposuna aktarmıştı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Kalbi yine de önceki zamanlarına nazaran daha hızlı atıyordu. Avuçları terliyor ve göz bebeklerinin büyüdüğünü bilinçaltısal bir hisle , hissedebiliyordu. Bu yaşadığı "şey"in, heyecan olduğunu kavradı birden. Ne olacağını merakla bekliyordu. Kulağına tüm o insanların gürültüsünün yanı sıra çarpan çok hoş bir müzik duydu. Hızlı bir ritmi vardı müziğin, sert çıkışları vardı ama içselliğinde bir yakarış ruha dokunan bir temas vardı sanki. İLk defa Rammstein dinlemenin uyandırdığı his kendisini kavramıştı. İlk defa müziği, sesin, "gürültü" adı verilen düzensiz sıralamasındansa, ilk defa düzenli ve belli bir armoniye göre sıralanmış sesin, engin okyanusuna daldırdı tüm algısını.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
Göz kapaklarını indirdi yavaşça, müziği daha iyi duyabilmek için bütün dikkatini verdi heykel donukluğunda kıpırdamaksızın. Birkaç dakika böyle kalmış, sesin ruhunu sarmalayan dokunan ipeksi parmak uçlarının hazzını yaşarken garsonun detone sesiyle dünyaya döndü:

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

”Efendim?”
“Ne alırsınız", dedim.."Çay , neskafe, kola, ayran,meyve suyu,Türk kahvesi?”
“Çay..Lütfen.” dedi Sercan..”lütfen’i” söylerken biraz tedirgin olmuştu. Kendi dünyasından kalma bir alışkanlıktı. Kelimelere, isim ,sıfat vs anlamlarıyla birlikte, çok kullanılırsa, tükeneceklerine inanırdı; içsel bir sezgiyle. Gerçekte pek de haksız sayılmazdı oysa. Çok kullanılan kelimeler, cümleler belli bir süre sonra “anlamını” yitirmeye başlar, içi boşalır, rengi atar..Gününüzde en kolay söyleniveren ve bu yüzden pek bir anlamsallığı kalmayan “seni seviyorum” cümlesi gibi..

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sercan; garsonun kendisine getirdiği,Çayı yudumlarken, tadının anımsadığı kadar güzel olmadığını fark etti. Belki de ilk yaşanılan şeyler, ilk olmalarının armağanı olarak maksimum bir şekilde kendilerini var ediyorlardı..İlk aşk, ilk öpücük, ilk dostluk, ilk cinsellik gibi..Sercan, bu düşüncesini de kaydetti hafıza deposundaki not defterine.
“Masana oturabilir miyim? “ dedi genç..”başka yer yok da”
“ Elbette” dedi sercan yabancıya, şaşkın gözlerle dönüp bakakalarak.
”Kusura bakma, bir arkadaşımla burada buluşacağız ama kafede yer kalmamış,şu anda kendisi otobüste olduğundan telefonu da kapalı , haber veremiyorum. Gelene kadar beklemekten başka çarem yok….” dedi yabancı üzerindekileri çıkarıp oturma işlemi için hazırlanması devam ederken...

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑( arkası yarın)