B'ölüm -16- (B'ölüm 15'den devam)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ B'ölüm -XVI-๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑(B'ölüm 15'den devam)

Sercan saatin neredeyse öğle 12.00’ye geldiğini gördü. Karnında garip bir duygu vardı. Garip,kıyıcı. Doğru kelimeyi araştırıyordu hafıza deposunda tanımlamak için. Ve buldu “kazınmak! midem kazınıyor!” gidip kendisine kocaman bir sandviç hazırladı ve bir güzel karnını doyurduktan sonra şehri bu kes kendi somut gözleriyle somut yolarlından yürüyerek keşfetmek üzere kararlı adımlarla kapıya doğru yola koyuldu.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑ 2. gün öğleden sonra๑ ۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Sercan kapıdan çıktığında bir süre durup şehrin gövdesinde yayılmış damarlar gibi görünen yollara, caddelere baktı. Gelip geçen insanların telaşını ve o telaşın bildik alışkanlığını gördü insanların yüzlerinde. Donuk, düşünceli,asılmış gerilmiş yüzler..parlaklığını kaybetmeye yüz tutmuş gözler ve ölü bir balığın acıya oltalanmış sessiz çığlığını anımsatan bakışlar…kendi gerçeklerini ararken kendilerini unutmuş insanları devekuşlarına benzetti. Kafalarına kuma gömmüş ama gövdeleri kendilerince yalanlanmış bir karanlığa gömülü gibiydiler. Nereye , neden, koşuşturduklarını bilmeden savrulan ve ömürlerini ölümün gelip onları alacağa zaman sanki hiç var olmayacakmışçasına unutan mutsuz insanlara baktı Sercan. Sıkışan trafikte başını şoför penceresinden uzatıp öndeki araçlara hararetli ve daha önce duymadığı bir şeyler söyleyen taksiciyi gördü. Sokağın hemen başındaki kaldırımda sigara,puro,kondom ve işe yaramaz pek çok şey satan seyyar satıcının komşusu korsan CD satan işportacıyla bol çeneli sohbetine baktı. Okul önlüğüyle okul servisine yetişmeye çalışan sırtına kaplumbağa kabuğu gibi asılmış çantasıyla koşuşturan gürbüz erkek çocuğun endişesine tanık oldu.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Şehir her zamanki gibi aynı şehirdi. Hayat devam ediyordu ve koşuşturmaca sanki delirmiş bir girdap gibi her gün ve her gün ,saat ve saat kendi kısır döngüsünde işleyişine devam etmekteydi. Oysa Sercan büyük bir değişim macerasının arifesinde küçük bir nokta gibi hissediyordu kendini. Derin bir iç çekti ve ilk geldiği yer olan kütüphaneye doğru yoluna devam etti. Yolda yürürken sağa sola bakıp insanları incelemeye devam ediyordu. Hafıza deposunun yanı sıra gelişmiş durmaksızın kayıt yapan görsel ve işitsel hafıza kutucukları durmaksızın ne görülüp işitildiyse kayıt ediyorlardı. Sercan bunun pek farkında olmasa da kendi dünyam dediği dünyasından somut dünyaya , insanların yaşadığı dünyaya adım attığı andan itibaren insanlarda da var olan “adaptasyon” süreci vakit kaybetmeden işlemeye başlamış ve artık somutlaşmış bir beynin 5 duyu organının kısacası algısının sınırlı sınırsızlığında doğasını yerine getiriyordu.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Kütüphaneye vardığında bacaklarının yandığını hissetti Sercan. Yanma hissi olarak tanımladığı his uzun yürüyüşünden sonra “yorgunluk” olarak kodlanacaktı hafıza dolabında. İçeriye girdi. Büyük gösterişsiz bir salonda oturan yaşlı genç bir sürü kişi büyük ölçüde sessizliğin eşlik ettiği kitapların arasına gömülmüş arı kovanındaki işçi arılar gibi harıl harıl çalışıyorlardı. Sercan pek çok kitabın olduğu salonun bölümlere ayrılmış koridorlarında yürürken tanımlanmış, sınıflandırılmış raflar arasında gözüne kestirdiği kategorinin önünde durdu. “Psikoloji”
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Kitabı eline aldı ve açtığında kişilik analizleri ve insan tipolojisi adında bir bölüm çıktı karşısına. Göz gezdirdikçe bir takım testlerle insanların farklı özelliklerinin, davranış biçimlerine göre, kişiliklerine göre, fiziksel özelliklerine göre kısaca pek çok farklı çeşit ve şekillere göre analiz edilebildiğini ve kategorilendiğini gördü. Testler ilginçti ..
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑ (Arkası yarın)

Hiç yorum yok: