B'ölüm -32-

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑


B'ölüm -XXXII-


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

“Biliyor musun, Doktor Eko, yani arkadaşım bana; ’kendi kendinle konuşursan sana deli derler ama kendi kendinle konuşacağın şeyleri yazarsan sanatçı olursun’ demişti.", dedi gülümseyerek.
“Yine de bazen bilmek pek de iyi olmuyor. Ne diyordu Sartre “bilmek lanetlenmektir!”..
Sercan;"Bu Sartre; 'Cehennem başkalarıdır!', diyen Sartre mı ?", diye sordu. "Hey, Sen existansiyalizmi biliyorsun ?"


๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

Ervin konuşurken not defterine sürekli bir şeyler karalamayı severdi. Genelde konun içeriğine göre değişirdi karaladıkları. Bazen bir cümle yazardı aklının kıvrımlarında gezen bazen ise bir şekil çizerdi. Psikoloji de mutlak surette karşılığı olduğu bilinen şekillerden farklıydı genelde ama.
“Varoluşçuluğu mu? Biraz..çok fazla değil” dedi Sercan omuz silkip. Başına ne geldiyse Felsefe bahçesindeki bu Heiddeger Çiçeğini merak edip, kokusunu algısına çektiğinden gelmişti. O çiçek ve kokusu yüzünden ,"Ben varım, neden varım, burası neresi,kimim gerçekte ?" ve benzeri sorular sürekli algısını kemirmeye başlamış, günlük keşif gezilerine böyle başlamıştı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑

“Biliyor musun şiire nasıl başladım ilk? Çünkü söz vardı hiçbir şey yokken ..Yüce Yaratıcı “Kün” yani ol”, diye buyurdu ve her şey ol'du. Sözün eşlik ettiği şeyin ses olduğuna dikkat ettin mi? Ses ile söz sanki birbirinin halleri gibi. İlginç değil mi ? Demek ki varlığın ilk olarak maruz kaldığı iki şey söz ve ses.. Tıpkı anne karnındaki çocuğun hücre olmaktan çıkıp insan olmaya başladığı anda duyduğu annesinin ve kendisinin kalbinin sesi gibi.. Belki de gerçekten de müzik ciddi anlamda bir ruh anahtarı, bilmediğimiz yanlarımızın konulduğu sandıkların içindekileri ortaya çıkartan? Ne dersin?”
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
“İyi akşamlar Ervin” dedi sarışın, mavi gözlü, Brad Pitt'i andıran yakışıklı yüz. Yüzün devamında uzun boylu, gençten biri duruyordu Ervin yaşlarında...
“Hemen arkadaş edinmişsin yine?”
“Hoş geldin Eko. Bu; Sercan , aynı masaya tesadüfen oturmak zorunda kaldım ama iyi birine benziyor ve Sartre okumuş. Daha da iyisi keşke wittgenstein okumuş olsaydı “
“Selam ben de Ekrem, arkadaşlarım bana Doktor Eko der “dedi sercanla tokalaşırken yeni gelen genç…
” Merhaba ben de Sercan” dedi uysal bir tonla. Kendisine uzatılan bu elide sıkarken dostça, bir yerlerden onu da tanıyormuş gibi hissetti. "Eğer bir şey bir kere olursa tesadüftür, ama iki kez olursa üst üste bir üçüncüsü mutlaka olacaktır", diyen Murphy kanunlarını anımsadı.

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
Gerçekten de rüyasındaki gibi buraya gelmesi ilginç olayların başlangıcına işaret ediyordu sanki. Ekrem sercan’ın tam karşısına geçip oturdu. Şimdi aynı masanın 3 yanında, eşkenar üçgenlerin açısıyla birbirlerine eşit uzaklık ve yakınlıktaydılar.
“Hipotenüs hanginiz “dedi garson, kendince espri yapmaya çalışarak.
” Üçgen gibi oturmuşsunuz. Bakın siz de sürekli üçgen çizmişsiniz “dedi Ervinin not defterindeki karalamalara işaret ederek garson.
Birbirlerine baktılar şaşkınca. İnsanların ilgileri olmayan işlere burnunu sokması eskiden beri açıklanabilir bir olgu değildi hiç birine göre. Garsonun başlarında birden bire bitivermesini O pulitzer ödüllü fotoğraftaki Akbaba'ya benzetti Ervin. 1994'te fotoğraf dalında Pulitzer ödülü kazanan Kevin Carter`ın çektiği fotoğraf, zayıflıktan ölmek üzere olan siyah küçük kız çocuğu ile yakınında tüneyen akbabayı yansıtmaktaydı.Bu ânı fotoğrafladıktan sonra akbaba kaçmış, ancak Carter küçük kıza kampa ulaşması için yardım etmemiş, oradan uzaklaşmıştı.*(Bknz Resim)

๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑
Siparişlerini verdikten sonra Ervin, "Söz tehlikelidir..Şiir ise daha tehlikeli..Öyle ki kalpten kalbe oluşturulan körpü dilden dile oluşturulmaya başlar."
Ardından hınzır çocukların yaptıkları yaramazlıktan sonra aldıkları hazdan neşelenmeleri gibi keyifle gülümseyip, ardına yaslandı.
Ervin artık üçgen çizmiyordu not defterine. Farklı bir şekil, daha doğrusu bir sembol gibi ilginç bir “şeyi” resmetmeye çalışıyordu. Şekle dikkatle bakarken ;
”Sercan bizi dikkatle inceliyorsun. Sanki bu dünyadan değilmişsin gibi yahut başka bir zamandan gelmiş gibisin “dedi Ekrem Sercan’a.
“Aslında “dedi Sercan, bir an için onlara yeni tanışmış olsalar da bütün olup biteni bir çırpıda anlatmayı düşündü, ancak, daha sonra bunun için henüz erken diyen içindeki sese, sezgiye uyup toparladı cümleyi, “bende sizin için aynı şeyi söyleyecektim. Ve bir de..hmm bu aralar psikolojiyle ilgili olarak araştırma yapıyorum, konu insan tipolojileri, kişilik çözümlemeleri işte “diye ekledi gülümseyerek.
Bu iki yeni tanıştığı insanın içine sıcak bir mutlulukla doldurduğunu fark ediyordu paylaştıkça.
๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑۩۞۩๑๑๑۩۞۩๑๑( devam edecek)

Hiç yorum yok: